SON TV

”Kadına şiddet” örgütsüz terördür…

Bu hafta Hukuki Gündem başlığımda “kadına şiddet” konusunu, hukuk ve sosyal yapı etkileşimi ile değerlendireceğim. Yazımın içeriğini son dönemde yasalaşan kanunlar ve uygulanan “koruma tedbirlerine” rağmen meydana gelen şiddet eylemleri oluşturacak.

Soru şu; Bunca düzenleme var iken artarak devam eden eylemlerin nedeni nedir? Devletin aciziyeti var mıdır? Yasal Düzenlemeden doğan eksiklikler nelerdir?

“KADINA ŞİDDET” TERÖRİZE EYLEMDİR…
Terör en kısa tanımı ile, “şiddet kullanarak; baskı, korkutma veya tehdit yöntemlerinden biri ile siyasi, hukuki, sosyal düzeni bozmak, Devlet otoritesini zaafa uğratmak, temel hak ve hürriyetleri yok etmek amacı ile örgüt adına suç işlemektir.”

Yani sosyal yapıdan doğan “kadına şiddet” örgüt yapısını çıkardığımızda masum görünen terör tanımıdır. Toplumun en değerli yapı taşı olan ve Devlet’in çekirdek yapısını oluşturan “aile” kurumunun temeline konan mahvedici gücün yansımasıdır. Şiddetin neticesinde kadın benliği zaafa uğramakta, kişisel hakları kullanılamaz hale gelmektedir.

YASAL DÜZENLEME YETERLİ DEĞİL;
Mart 2012 tarihli 6284 Sayılı Kanun ile yasalaşan “kadına şiddete karşı önlemleri” içeren metin bana göre çok zayıf. Yasa sadece koruma tedbirlerini içeriyor. Tedbirlere uymayan eş hakkında da “3 günden 10 güne kadar disiplin hapsini” reva görüyor. Şiddet sahibi eşi 10 gün hapis mi yıldıracak?

SIĞINMA EVLERİ ÖNLEM DEĞİLDİR;
Şiddet gören kadına, yasa, önlem olarak sığınma evlerini işaret ediyor. Mağdur olanı evinden çıkarıp, yaşatmak önlem değildir. Mağdur evinden olurken, şiddet uygulayan ödüllendirilircesine başıboş bırakılıyor.

Şiddeti Uygulayana verilen tedbirler; yaklaşmama, uzaklaştırma gibi önlemler. Bu uygulamalardan menfaat elde etmek mümkün değildir. Zaten zarar vermeyi, hatta infaz etmeyi aklına koymuş bir kişiye yaklaşma demek caydırıcı olmaktan uzaktır.

“AİLE İÇİ ŞİDDET” TUTUKLAMA NEDENİ OLMALIDIR;
CMK m 100 “tutuklama nedenleri” konusunu çok kez medyadan duymuşsunuzdur. Belli suçlardan itham edilen kişilerin tutuklanması, kanunda cevaz bulur. İtham edilen suçun ağırlığı ve vukuu bulması muhtemel mağduriyetler göz önüne alınarak şüpheli hakkında tutuklama kararı verilir. Peki “ölüm tehdidi” alan kadını, uzaklaştırma tedbiri alarak koruyabilir miyiz?

Yasada yapılacak küçük bir eklemeyle, “aile içi şiddet şüphelisinin, öldürme saiki ile hareket etmesi” suçlarının da tutuklama sebebi sayılması elzemdir. Bu sayede, devlete başvuran kadın, uğradığı mağduriyeti gösterip, kendisini bekleyen tehlikeleri izah ettiğinde, bunu yapanı tutuklayarak, çok ciddi bir önlem almış olacaktır.

POLİS TAKİBİ İLE KADINI KORUYAMAYIZ;
Önlem olarak Polis Koruması verilmesini başta savunuyordum. Sabah Gazetesinde daha önceden yaptığım bir açıklamada da bu önlemi övdüm. Ancak önlemler geçiş dönemlerinde kısa süreli kullanılabilir, devamında kalıcı çözümleri uygulamak gerekirken, ülkemizde bu uygulamayı genelleştirip, birde yasal zemine oturttular. El suyu ile gemi yürütmektir bu. Ne kadar önleyici olabilir ki. Olmadı da zaten, buna ek olarak eylem sayısında hızlı bir artış yaşandı. Hatta iddia ediyorum, bu uygulama “tahrik edicidir”. Mağduru hedef yapıp, şiddete daha çok yaklaştırmaktadır, hedef olma oranını arttırmaktadır. Gizli bir güdümleme içerir. Bu uygulamanın en kısa zamanda düzeltilerek değiştirilmesi gereklidir.

“AİLE İÇİ ŞİDDET” CEZASI ARTTIRILMALIDIR;
Aile içi şiddete maruz kalan kadın, Devletin Adliyesine gittiğinde, Sulh Ceza Mahkemelerinde davası görülür. Şiddet uygulayan eşe erteleme cezası verip, elini kolunu sallayarak mahkemeden ayrılması sağlanır. Caydırıcı bir tarafı yok değil mi? Bu suçlar 3, 5 aylık hapis cezaları ile olmaz. Bir tarafta her an infaz edilmeyi bekler halde bir kadın, diğer tarafta bu denli düşük cezalar.

Bize suç ve cezada eşitlik öğretildi. Bu denli bir denksizlik dünyanın hiçbir yerinde olmaz. Yasal sınırı bu kadar düşük cezalar ile biz bu sorunu çözemeyiz. Toplum içi terörün adıdır bana göre. Burada cezalarda alt sınırın yüksek tutulduğu nitelikli bir suç vasfının Ceza Kanununa konması gerekiyor. En azından Asliye Ceza Mahkemeleri görev alanına giren bir suç vasfına çevrilmeli. Yoksa biz böyle önlemlerle bu sorunun altından kalkamayız.

SON SÖZ OLARAK;
Kadına şiddet aslında toplum huzuruna yapılan şiddettir. Toplumumuzun kadınları, haklarını aramaktan korkar, kendilerini koruyabileceğine inanacak bir yapı bulamazsa, şiddet karşısında ya ölümüne isyan edercesine cesaret gösterecek ya da uğradığı eziyeti sinesine çekerek, kaderine boyun eğecektir. Bunları kabul etmeyelim, bir gün bizim kızımızın, kardeşimizin başına da gelmeden önlem alalım, öneriler sunup, daha güzel bir hayat için, kadınlarımız için çabalayalım…