SON TV

Üniversitelerde üç yıllığa dönüşürken

1982 yılından beri bir YÖK kavgasıdır gider. Galiba bu konuda yüzdük yüzdük de kuyruğuna geldik.

Millî Eğitim Bakanlığı, YÖK’ün hazırladığı yeni YÖK kanunu tasarısında bazı değişiklikler yapıp Başbakanlığa göndermiş… Bakanlığın yaptığı değişikliklerden haberimiz yok. Sadece bazı bölümlerde tahsil sürelerinin 4 yıldan 2 yıla; bazılarında da 3 yıla indirilmesi hususu düştü basına.

Basında yer alan bilgiler doğruysa, (Doğru ki bu güne kadar yalanlayan olmadı.) işletmecilik, turizm ve otelcilik, bankacılık, sigortacılık gibi bölümlerde üniversite tahsili 2 yıla; hukuk, edebiyat, ekonomi, tarih sosyoloji, psikoloji, coğrafya gibi bölümlerde ise 3 yıla düşürülecekmiş. Mühendislikler 5 yıla; diş hekimliği ise 6 yıla çıkarılıyormuş.

Böyle bir teklif, bir açıdan olumsuz, diğer açıdan bakıldığında ise olumludur.

“Hocam, amma da yaptınız haaa!… Bir şey hem olumsuz, hem de olumlu olur mu?” diyeceksiniz.

Konu yeni… Ve alışılmışın dışına çıkıldığında, ilk anlarda neyin iyi neyin kötü olduğu anlaşılamaz. Zamanla yeni durum netleşir; netleştikçe, yanlış mı olduğu, doğru mu olduğu daha da belirginleşir.
Ben şimdilik ortadayım. Yani benim bardağın hem yarısı boş, hem yarısı dolu.
Önce bardağın boş tarafına, yani bazı bölümlerdeki üniversite tahsilinin 3 yıla indirilmesinin olumsuz taraflarına bakalım.

Üniversite tahsili bir bütündür ve Önlisans, Lisans, Yüksek Lisans ve Doktora aşamalarından oluşur. Bu durumda, bazı lisans mezunları 4 yıl tahsil görüp ondan sonra Yüksek Lisansa devam edeceklerken, bazıları da 3 seneden sonra Yüksek Lisans yapacaklardır ki, bu bir adaletsizliktir.

18 yaşında üniversiteye başlayan bir genç, 20 yaşında mesleğe atılacaktır. Bu yaş bir gencin hayata atılması için erken bir yaştır. 20 yaşında, henüz hayatın ne olduğunu anlamayan, kendi ayakları üzerinde durma becerisi gösteremeyen gençlerin, hayata 1-0 mağlup başlaması, ondan sonraki bütün hayatını etkileyecektir.

Mevcut sistemde, üniversiteye gelen gençler, üniversite bilincine ancak 2. Sınıfın sonunda ulaşıyorlar. Henüz üniversite havasına girmiş olan genci üniversiteden mezun etmek veya ertesi sene mezun etmek, çocuğun prematüre doğmasına benzer.

Üniversite tahsilinde yıl azaltmasına gitmek, şayet “yatırımdan kâr etmek” olarak görülüyorsa, çok vahim bir vaziyetle karşı karşıyayız demektir. Her şeyde kısıtlamaya gidilir ama sağlık ve eğitimde kısıtlamaya gidilmez.
Bir de bardağın dolu tarafını görelim…

Şu bir gerçek ki, üniversitelerde ders sisteminin cılkı çıkmıştır. Lisans aşaması, öğrencinin bilgi ve bilgi üretme ile tanıştırıldığı bir aşamadır; fakat gelin görün ki, üniversitelerde durum hiç de öyle değildir. Bugünün üniversite tahsili, öğrenciyi konserve kutusu gibi görmekte; öğrenciye 4 sene boyunca bilgi(!) boca etmekten ibarettir. Boca edilenlerin çoğu da bilgi (knowledge) değil; kuru malumat (information)’tır haaa!… Çoğu akademisyenler, birbirine benzer konuları 4 yıl boyunca tekrar ederek öğrencinin kafasını şişirir.

Mesela en iyi bildiğim Klasik Türk Edebiyatı derslerini ele alalım… Pek çok üniversitede bu ders 8 yarıyılda da vardır. Hadi ilk yarıyıl, giriş mahiyetinde olsun; edebiyat tarihi için 7 yarıyıl niye ayrılır, anlamak mümkün değil. İki yarıyılda, yüzyılların majör şairleri üzerinden “klasik edebiyatta bilgi üretme bilgisi”ni verirsin… Öğrenci diğer şahsiyetleri ve eserleri, piyadasa bolca bulunan kaynaklardan öğrenir. Edebiyat tarihi kitaplarında bin civarında şahıs ve bir o kadar da eser ele alınmaktadır. Bunların hepsini öğrencinin beynine boca etmeye gerek yoktur ki… Balık tutmayı öğretmek yani…
Veya dil dersleri…

Bu dil dersleri, Köktürkçe, Uygurca, Karahanlıca, Eski Anadolu Türkçesi ve Çağatayca diye ayrı ayrı dersler halinde veriliyor. Ben size bir şey diyeyim mi?… Bu dersler arasında, 10-15 ek ve bir o kadar fonetik farklılık vardır. Bu 10-15 ek ve fonetik farklılıklar için 5 ayrı zorunlu ders açılıyor. Bu yetmedi, bir de Türk Dili Tarihi dersi ile üzerlerine sos dökülüyor. Bitmediiii… Daha “Türkiye Türkçesi” dersi var. “Tarihi Türk Lehçeleri” diye bir yarıyıllık ders açıp hepsini orada verirsin; yanında bir de 2 yarıyıllık Türkiye Türkçesi dersi açarsın; bu iş biter birader.

Yeni Türk Edebiyatı alanında durum farklı mı? Onda da bir başlanıyor “Tanzimat Edebiyatı” denerek, arkasından dayıyoruz Servet-i Fünun, Beş hececiler, Yedi Meş’aleciler, Fecr-i Âticiler, Bağımsızlar, Meşrutiyet Dönemi, Milli Edebiyat ve nihayet Cumhuriyet dönemi…

Ya halk edebiyatı!…Ondaki durumun ötekilerden farkı yok… O da sündürüldükçe sündürülüyor.

Mübarekler, Türk Dili ve Edebiyatı bölümleri değil, edebiyat ve dil tarihi bölümleri!…

Diğer bölümlerin edebiyat bölümlerinden hiç de farklı olmadığını zannediyorum.

İşte, bardağa bu açıdan bakarsak bu tür bölümlerin 3 yıl olmasıyla 4 yıl olmasının hiç farkı yoktur. Hatta 3 yıl olmasında fayda vardır… Hiç olmazsa dersler sündürüldükçe sündürülmez.

Haaa!… Genç branşlaşmak mı istiyor? Önce seçmeli derlerle desteklersin branşlaşmak isteyeni; geri kalanını Yüksek Lisans’a bırakırsın.

Son söz: Bazı bölümlerin 2 veya 3 yıllığa dönüştürülmesi, gencin olgunlaşma sürecinin tamamlanmaması bakımından olumsuz; bilgilenmenin yoğunlaştırılması bakımında olumludur. Ben şimdilik ikinci taraftayım.