SON TV

Fazıl Say ve Düşünce Özgürlüğü

Hukuki Gündem başlığında haftaya damgasını vuran Fazıl SAY’a verilen mahkumiyet kararı, düşünce özgürlüğü ve sınırları ile mahkumiyet kararının Türkiye devlet yapısı bakımından etkilerine değinilecek. Kararın nedenleri, dayanak teşkil eden kanun maddesi ve analizi yapılacak. Mahkeme sürecinin iyi analiz edilebilmesi için sürecin çıkış noktası, nedenleri ve hukuki temelleri ile yazımızı sizlerle paylaşıyoruz…

“Irmaklarından şaraplar akacak diyorsun, cennet-i ala meyhane midir, Her mümine 2 huri vereceğim diyorsun cennet-i ala kerhane midir” ve ardından ”Bilmem fark ettiniz mi nerede yavşak, adi, magazinci, hırsız, şaklaban varsa hepsi Allah’çı” şeklinde yazılmış peşi sıra dizelerin Twitter adlı paylaşım sitesinde paylaşılması ile başlamıştı soruşturma süreci. İhbar üzerine soruşturularak, Türk Ceza Kanunun 216. Maddesi çerçevesinde “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama” suçu ile kovuşturuldu ve karara bağlandı.

Siyasi ve sosyal gündeme bomba gibi düşen, kimisi için düşünce özgürlüğüne verilmiş bir ceza olarak algılanan kimisine göre ise inançlara ve inanan kişilere yapılmış bir hakaretin cezası olarak görülen kararın anatomik incelemesine gideceğiz birazdan. Ancak evvelinde birkaç kavramı daha iyi anlamak için tanımlamak gerekiyor diye düşünüyorum.

LAİKLİK : En basit tanımı ile Devletin, hiçbir dinle beraber anılmaması, dini hükümler etkisi altında olmaması, DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜ: Düşünceyi, diğer düşünceleri hor görmeden açıklama hakkı. Ve özellikle “hak” demek istedim. Çünkü düşünmek ve bunu yaymak doğal insani hakkımızdır. Burada hemfikiriz, ancak her hak bir sorumluluğu da beraberinde getirir. Ve haklar da özgürlükler de diğerlerine zarar vererek uygulanmaz.

HALKI KİN VE DÜŞMALIĞA TAHRİK SUÇU: Tam tanımı ile “ Irk, din, mezhep veya bölge bakımından farklı kesimleri, diğer kesim aleyhine kin ve düşmanlığa tahrik etmek” kısacası nedeni ne olursa olsun ortak değerleri ile bir araya gelmiş insanları o ortak değerleri ile aşağılamak, hor görmek, suçlamak, zan altında bırakmak ve bu suretle toplumsal bir ayrışım oluşturma tehlikesi yaratmak.

Yazıma konu olan ve bilinmesi gereken terimleri özetlemeye çalıştım. Şimdi i sıra geldi Mahkemenin kararının değerlendirilmesine.

( Mahkeme Kararından Alıntıdır ) “… Söz konusu hakların kullanılmasına atıf yapılarak halkın bir kesiminin benimsediği dini değerleri, diğer bir anlatımla üç büyük din tarafından varlığı kabul edilen ve kutsal sayılan değerlere hakaret etme, sövme, tahkir, alay etme ve aşağılama hakkının olamayacağı kanaatine varılmıştır… ” ifadesi aslında davaya konu olan eylemin özetini içeriyor. Ancak birkaç kritik noktaya değinmek gerekli.

MAHKEME, KARARINI ULUSLAR ARASI ANLAŞMA VE NORMLARA DAYANDIRDI

Mahkeme, verdiği kararda sadece Anayasal Hakları ve Ceza Kanununu değil, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin koruma altına aldığı hak ve özgürlükleri de esas alarak inceleme yaptı. Mahkeme, düşünce özgürlüğünün sadece düşünceyi yayan için değil, muhatap olan kişiler için de bir güvencenin olduğunun ve dahası olması gerektiğinin altına çizdi. Fikir özgürlüğünün bir bütün olarak değerlendirilmesi gerektiğini vurgulayan Mahkeme benzer kararları de örnek gösterdi.

KARARDA MÜSLÜMANLIK DEĞİL, TÜM MESNEVİ DİNLER KANAATE ALINDI

Dünya gündeminde sürekli olarak Müslümanlık üzerinden yola çıkılarak, verilen cezayı kınayan medya, aslında temel konuyu es geçmiş durumda. Türkiye Cumhuriyeti’nin laik yapısı içerisinde Mahkeme kararının sadece Müslümanlık dinine tabi bir koruma sağlamadığı, kararın tüm mesnevi dinler içerisinde ortak değer olarak addedilen kavramları ve inançları korumaya yönelik amaç ihtiva ettiği görülecektir. Özellikle Hukuk sistemimizde yeminin şeklinde dahi “kutsal sayılan değerler üzerine yemin etmek” var iken, dini lügat ve terimleri içerisine almayan hukuk yapısı özenle korunmaya çalışılır iken; kararı tek bir dine hizmet eden totaliter düşünce gibi lanse etmenin art niyet içerebileceği gerçeğini görmek gerekir.

TWİTTER ULAŞIMA AÇIK VE ALENİYET İÇEREN SİTE OLARAK DEĞERLENDİRİLDİ

Fazıl SAY’ın avukatının savunmasında ifade edilen twitter sitesinin sadece takipçiler tarafından görülebildiği ve bu suretle de aleniyet taşımadığı iddiasına yönelik olarak da Mahkeme kararında, “… Olayın aleni olarak gerçekleştiğinin kabul edilmesi için herkes tarafından görülmüş veya işitilmiş olması gerekmemektedir. Sadece ulaşmak isteyenlerin ulaşabileceği bir düzeyde olması aleniyet için yeterlidir …” denildi.

“KAMU BARIŞINI BOZMA TEHLİKESİNE” ATIF YAPILDI

Eylemin cezalandırmaya konu olması için toplum içerisinde somut, fiili bir netice oluşturmasının aranmadığından cihetle, yaratabileceği tehlikenin ihtimali dahi muhatap ceza için yeterli olduğu yönünde karar verildi. Zira Ceza Kanunu 216. Maddesindeki düzenleme de bu şekildedir.

SÜREÇ ŞİKAYET İLE DEĞİL, İHBAR İLE BAŞLADI

Var olan dava bir kamu davasıdır ve şikayete tabi değildir. Lakin Ceza hukukunda bu suçun soruşturulması ve kovuşturulması ihbara dayalıdır. Burada ihbar ile suç dava konusu olur. Haliyle Fazıl SAY’a karşı yürütülen dava bir kişinin şikayeti ile değil, ihbarı ile başlamıştır. Önemle belirtmek isterim ki bu ihbar vatandaş tarafından yapılmak zorunda da değildir. Bu herkes ve her makam tarafından uygulanabilecek bir haktır.

SANATÇININ SORUMLULUKLARI

Mahkeme verdiği kararda özellikle bir sanatçının gerek örnek teşkil etmesi gerektiği, gerekse mesleki sorumlulukları üzerinde durmuştur. Sanatçı, işi gereği topluma ve kitlelere hitap eden, mesleki saygınlık ve itibarı ile zanaatını uygulayan kimsedir. Haliyle de davranış, söz ve eylemleri kimi zaman kimliğini aşar, topluluklara hitap eder. Ve bu itibar ise belli sorumlulukları beraberinde getirir. Yakın dönemimizde bile “Akil Sıfatlar Yüklediğimiz” kişilerin ağırlıklı sanatçı olması da bunun en önemli örneklerindendir. Hukukta da kişinin hitap ettiği kitlelerin genişliği eylemin ağrılığı bakımından önem arzeder.

CEZA, HÜKMÜN AÇIKLANMASININ GERİ BIRAKILMASINA ÇEVRİLDİ

Fazıl SAY hakkında verilen 10 ay hapis cezası, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına çevrilmiş olup medyada yansıtıldığı gibi Fazıl SAY hapse girmeyecektir. Mahkeme, her ne kadar kişiyi suçlu bulmuş olsa da burada infaz edilecek bir ceza yoktur.

SON SÖZ OLARAK; haklar eşit, kişiler eşit ise hukuk, kanunlar, cezalar herkes için ise, Fazıl SAY ismini bir kenara bırakarak konuyu bir daha değerlendirmeliyiz. Fazıl SAY bu ülkenin değeri, kıymetlisi ve sanatçısı elbet, ancak hukuk kimine öyle kimine böyle işletilmeye kalkılarsa yarın kimse Mahkemelere güvenemez olur. Bu eylemler bir başka kişi tarafından bir başka zümreye söylense yine aynı hassasiyeti gösterir miydik?

Hollanda’da bir karikatüristin resmettiği hakaretleri, Amerika’da dini kitabı yakarak hakaret eden kişilerin ne denli büyük bir etkileşime sebebiyet verdiğini görmedik mi? Bu konuda hassasiyet lazım değil mi? Herkese Saygılar…