SON TV

Beleşçi gazeteciler!

Gazeteciliği geçmişten günümüze analiz ettik. SON TV olarak toplumumuzun kanayan yarası 'Beleşçi gazeteciler'i yazdık.

Beleşçi gazeteciler!

Gazeteciliği geçmişten günümüze analiz ettik. SON TV olarak toplumumuzun kanayan yarası ‘Beleşçi gazeteciler’i yazdık.

İŞTE O ANALİZ

Eskiden yaptığımız işin bir saygınlığı, bir değeri, bir etiği, bir kalitesi vardı. Ama içimizdeki ‘beleşçi’ takımı yüzünden meslek yerle bir oldu. Gazeteciliği o kadar ucuzlattılar ki…

Önceleri zahmetle, emekle haber bulunurdu. Günlerce araştırma yapılırdı. Sağa sola gidilip konunun muhataplarıyla konuşulurdu. Toplanan belgeler saatlerce okunup, haberleştirilerek mutfağa getirilirdi.

Sonraları araştırmacı gazetelerin yerini demeç gazetecileri aldı. Bunlar, bir iş adamının, siyasetçinin, sanatçının önüne oturup ‘söyleyin yazayım’ diyen takım… ‘Faaliyet raporu gazetecileri’ olarak da nitelendirilebilecek bu tür, tek beklentisi yaptıklarını ve yapacaklarını anlatmak olan haber kaynağının söylediklerini daktilo edip mutfağa getirmeye başladı.

Şimdilerde ise demeç gazetecilerinden bile daha pespaye bir tür ortaya çıktı. Bunlar, kantarın topuzunu o kadar kaçırdılar ki… Sanırım, bu takımı en iyi anlatan tanımlama ‘travel gazeteciler’, ‘beleşçi takımı’ ya da ‘PR ajanları’…

Medya kuruluşlarını seyahat acentası olarak gören bu takım, geziye gittikleri şirketlerin parasıyla beleş ama gazetecilikten kazandıklarıyla göremeyecekleri kadar lüks bir hayat içindeler. Bir uçaktan diğerine atlıyorlar, çoğu zaman gazetelerinin yolunu dahi unutuyorlar.

Biletler business, oteller beş yıldız, restoranlar Michelin… Hatta PR’cılar cep harçlıklarını bile pantolonlarına sıkıştırıyor.

Gezilerde lüks yaşamın bir tık altını yaşatanların vay haline… Üzerlerine kırmızı bir çizik atılıyor, bir daha o şirketin adı dahi anılmıyor.

Eee yiyip içtiniz beyler, haber nerede?

Sağolsun PR’cılar var! Beleşçi takımı, yedirip içiren bol bol da gezdiren şirketin patronuna soru filan soramadığı için PR’cıların koltuklarının altına sıkıştırdığı bültenleri gazetenin mutfağına getiriyor. Travel ücretini gazete sayfalarından ödüyor.

Tabii, PR’cıyla ya da şirketle ‘duygusal (!)’ bağlantısı olanların ödemekle mükellef olduğu fiş biraz daha kabarık oluyor.

Anlayacağınız, beleşçi takımı, cebinden tek kuruş harcamadan gerçekleştirdiği lüks gezinin bedelini gazetesinin patronunun parasıyla aldığı kağıtla ödemiş oluyor.

Amannn…

Beleşçi takımı, patronunun kağıda ne kadar para harcadığını mı, kendisini gezdiren şirkete ne kadara mal olduğunu mu düşünecek?

Dünya yansa umurunda olmaz.

Bırakın, kağıdın kaça çıktığını, gezinin kaça mal olduğunu…

Seçim mi yenilenecekmiş, ekonomide kriz mi varmış, ABD-Çin arasında ne yaşanıyormuş, S400 krizi ne alemdeymiş…

Günlük siyasi, ekonomik, dış politika meseleleri bile umurlarında değil ki…

Onların tek derdi, dünya gözüyle birkaç ülke daha görmek, çoluk-çocuğa mil biriktirmek, sosyal medyadan fotoğraf paylaşmak…

Diyeceksiniz ki, “O gazetecilerin çalıştığı kurumların genel yayın yönetmenleri neden buna göz yumuyor?”

Efendim, göz yummuyorlar.

Bilakis, eski yönetmenler, yeni yönetmenler, eski yazarlar, yeni yazarlar hepsi travel’da…

Maalesef, idealleri uğruna bu mesleği seçen genç gazeteciler de bu yönetmeni, bu yazarı, bu çizeri görüyor. Gazeteciliği beleşçilikten ibaret sanıyor…