SON TV

‘YÖK’le yatıp kalkmak’

Prof. Dr. Tahir Hatipoğlu son.tv’deki ilk yazısını siz okurları ile paylaştı

Üniversite hocasının aklına ne gelir? Elbette YÖK gelir.
Tam 31 yıldır Türkiye YÖK’le yatıp kalkıyor. 1869’dan beri Türk üniversiteleri on iki mevzuatla yönetildiler. İçlerinde en uzun ömürlü olanı Yükseköğretim Kanunu (YÖK)
oldu.

Çıktığı günden beri tartışılıyor. Yasayı en çok üç kişi savundu. Birisi yasanın mimarı rahmetli İhsan Doğramacı, diğeri inatla yaşamayı sürdüren darbe lideri Kenan Evren.
Üçüncüsü ise küçük Doğramacı olarak bilinen Kemal Gürüz.
Bunlar dışında cesaretlice savunan olmadı. Her parti değiştirmek istedi beceremedi.

YÖK, tam anlamıyla Soğuk Savaş ürünüdür. Prof. Dr. Lütfi Duran’ın dediği gibi Milli Güvenlik Sistemi’nin alt sistemidir (1989). Sistem ABD’den çıkmışitır. Bizden önce
Arjantin ve Brezilya’da, daha sonra Latin Amerika ve Ortadoğu ülkelerinde uygulandı.

Sistemin ideolojisi antisoldur. Amaç üniversiteleri sol ideolojiden arındırmaktir. Nitekim en çok bu amacında başarılı olmuştur. Gürüz, 28 Şubat sürecinde Mersin rektörüne, “Üniversitenizde 12 Eylül artığı solcular
var” sözünü boşuna söylemedi. 12 Eylül’de unutulanlar var demek istedi.

Amacın gerçekleşmesi için, üniversiteler için olmazsa olmazlardan idari ve akademik özerkliğin yok edilmesi gerekiyordu, edildi. 1981’de teslim alınan üniversitelerin bütün öğretim elemanları güvenlik soruşturmasından
geçirildiler. Arıtma buna göre yapıldı. O günkü deyişle ‘sakıncalı’ bulunanlar, değişik yöntemlerle işlerinden atıldılar.

Bunlara genel olarak 1402’likler dendi. Girmek isteyenler
alınmadılar. Atılmayanların akademik yükseltilmeleri yapılmadı. Sonuçta, darbe mimarları okyanus ötesinin isteklerini yaptılar ve tam temiz-duru üniversite yarattılar. Bütün bunlar sıkıyönetim komutanları ve devrin Başbakanı Amiral Bülent Ulusu’nun üniversitelere gönderdiği 04 Şubat 1983 tarihli “Çok Gizli” genelgesiyle yapıldı.

Benim anlamadığım, 12 Eylül ve 28 Şubat generalleri hakim önüne çıkarılırken, genelgenin altında bizzat imzası olan amiral niçin yargılanmıyor. Bu genelgedeki emirlerle, kullaşmış günün rektörleri, binlerce insanı mağdur etmişlerdir.

Bu rektörlerden sağ olanları da hakim karşısına çıkarılmalıdır. 28 Şubat mağdurları akla geliyor, 12 Eylül mağdurları anılmıyor bile. Burada çok ciddi eşitsizlik ve vicdansızlık vardır.

Üniversitelerde arıtma tamamlandıktan sonra terbiye etme süreci başladı. Beklenenden fazla terbiyeli oldular. Seslerinin çıkmadığından bellidir.

YÖK resmi olmasa da, Milli Güvenlik Kurulu’na (MGK) bağlandı. YÖK’e bu bağlamda küçük MGK denebilir. MGK kontrolu kanımca bugün de devam ediyor.

Öğretim üyeleri yeterince uslanınca, onlar üzerindeki kontrol, otokontrol şeklinde kendileri tarafından yapılıyor. Ancak, dekan ve rektör için MGK ve MİT’ten görüş alma işi günümüzde de sürüyor.
Başbakan YÖK’ü yok edeceğini açıkladı.

Çok güzel. Yökçüler heyecana kapıldılar aylarca uğraştılar kitap gibi bir taslak hazırladılar. Burada da görüyoruz ki, merkezi yapı artırılarak korunuyor.

Bunun anlamı, şimdiki gibi merkezin başını avuç içine almak ve bütünü kontrol etmektir.

Üniversitelerin bağımsızlığına izin verilmek istenmiyor. Yökle hazır kontrol sağlanmışken, ‘kızı kendi haline bırakırsan davulcuya zurnacıya varır’ misali, kendi haline bırakmayalım deniyor. Kanım o ki, okyanus ötesi de buna izin vermez.

ABD’nin kontrolundaki bütün ülkelerde, Şili, Uruguay, Paraguay gibi, yök sistemi geçerlidir. Bekleyip göreceğiz. AKP üniversiteleri özgürleştirebilecek mi? Yoksa, şirket üniversiteleri ve giyim-kuşam serbestliği ile yetinecek mi?

Bütün okurlara selam.

Prof. Dr. Tahir Hatipoğlu, Yökoloji Uzmanı
[email protected]

YAZARIN SON YAZILARI
AYM-ASKER YEMEĞİ - 4 Ocak 2014
Mehmet Akif Ersoy - 25 Aralık 2013
Fişleme ve MGK - 12 Aralık 2013
MGK Kararı - 2 Aralık 2013
Yeniden Dershane - 21 Kasım 2013
YÖK 32 Yaşında - 11 Kasım 2013
Cumhuriyet - 2 Kasım 2013
Yeni Diyarbakır - 22 Ekim 2013
İslam ve Terör - 4 Ekim 2013