SON TV

Türkiye’de Başkanlık Sistemi

Hukuk yapısının bir ülkenin temeli ve hatta her şeyi olduğunu söyleyebiliriz. Her alan kendi içerisinde bir yapıyı ilkelendirir. Ülkemizde Anayasa; Ülke Yapısını, Medeni Kanun; Laik Yapıyı, Ceza Kanunu; Rejimi, Ticaret Kanunu; Piyasa Yapısını ve nice kanunlar nice yapıları içerisinde düzenler ve barındırır.

Tabi birde seçim ve partiler konusu var. Ülkemiz geçmiş 20 yılı içerisinde değerlendirme yaparak, yakın dönem siyasi ve ekonomik dengeler paralelinde eleştirenler-savunanlar olmuştur.

Kimisi Parlamenter Sistemin zafiyet olduğunu söylemiş; koalisyonların, ekonomik buhran ve krizleri tetiklediğini bu sebep ile çok partili hükümetlerin yola taş koymak olduğunu düşünmüştür. Ve bu eksende alternatif olarak Başkanlık, Yarı Başkanlık gibi modelleri düşünmüştür. Kimisi ise Parlamenter Sistemin vazgeçilmez olduğunu, devlet ideolojisinin vazgeçilmesi halinde riske gireceğini ve tek başlı yönetimin ülkeyi tehlikeye atacağını dillendirmiştir. Konuya biraz daha teorik açıdan açıklamak ve akıllardaki soru işaretine cevap olmaya çalışacağım.

PARLAMENTER SİSTEM NEDİR?

Ülkemizde de uygulanan Partili Parlamenter Sistem, belli ideoloji ve ilkeler halinde ortaya çıkan Partilerin seçime dahil olarak çıkan oy oranı üzerinden, Mecliste belirlenen orana dayalı temsil hakkına sahip olması ve gerekli temsil oranı ile Hükümet kurması sonucu yönetim olarak uygulamasıdır.

Bu sistemde Hükümet ile Meclis yakın temas halinde olup, birbirlerini etkileme güçleri mevcuttur. Mesela Bakanlar Kurulunun çıkardığı Kanun Tasarısının kanunlaşması için yine Meclisin belli oranda kabulüne bağlı olması, Gen Soru Önergeleri veyahut kurulan hükümetin meclisten “Güven Oyu” alma şartı… gibi

Ayrıca Parlamenter Rejim iki başlı bir yönetim gösterir. Yürütme; Bakanlar Kurulu ve Cumhur Başkanından oluşup “Karşılıklı İmza” kuralına tabidir. Cumhur Başkanı yaptığı işlemlerden sorumsuz ve yargılanamaz iken Bakanlar Kurulu ise bu sorumluluğu taşıyan organdır.

BAŞKANLIK SİSTEMİ NEDİR?

En basit tanımı ile Meclisin ve Bakanlar Kurulunun iki farklı seçim ile doğrudan seçilmesi ve birbirinden bağımsız olarak hareket edebilmesi yeteneğine sahip yönetim şeklidir. Böylelikle Bakanlar Kurulu, Meclisten “Güven Oyu” istemek zorunda kalmamakta ve Meclis Temsil Oranlarının (TBMM) Hükümete (Başbakan başkanlığında Bakanlar Kurulu) etkisi kaldırılmaktadır.

Yani Hükümete sahip olanın yönetime sahip olmasıdır. Bu sistemde Cumhur Başkanı-Bakanlar Kurulu ilişkisi olmayıp, devletin temsili Başbakan ile Bakanlar Kuruluna ait olacaktır. Hali ile Başkan hem devleti hem hükümeti temsil eden kişi olup Cumhurbaşkanlığı makamı kaldırılacaktır.

BAŞKANLIK SİSTEMİ GELİRSE NELER OLUR?

Şimdi ise toplum içerisinde dillendirilen birkaç çekinceye değinmek gerekir. Tabi haklı olarak bilmediğimiz bir sistemin bize ne gibi bir etkisi olacağı yönünde kaygılarımız olacaktır. Cumhuriyet tarihinden bu yana var olan Parlamenter sistemin değişmesi ihtimalinin neler getireceği, siyasi temsil kabiliyeti ve demokrasiye etkileri neler olacaktır?

Başkanlık Sistemi, Muhalefeti ve Diğer Partilerin Temsilini Ortadan Kaldırır Mı?

Başkanlık Sistemi gelmesi halinde en çok çekinilen konunu, siyasi görüşü farklı kimselerin temsil edilememe yani sesini duyuramama kaygısıdır. Ancak yukarıda değindiğim gibi başkanlık sisteminde seçim yöntemi olarak şu anki sistemden pek de farklı değildir. Temel farkı şu an Cumhur Başkanını seçer gibi Bakanlar Kurulunun da seçim ile göreve gelmesi durumudur. Ancak Meclis yine seçim ile oluşacak ve siyasi partiler aldıkları oy oranı üzerinden temsil edilmeye devam edeceklerdir. Meclisin etkinliği hususunda oluşabilecek değişikliklere de birazdan değineceğim.

Başkanlık sistemini bir Krallık yada Monark (Tek Başlı) yönetim olarak düşünmek yanlış olur. Krallık ya da Monark yönetimler herhangi bir yargı denetimine tabi olmayan keyfi yönetimlerdir. Ancak Başkanlık Sistemi de Parlamenter Sistem gibi yargı denetimine açık ve sorumluluk taşıyan bir yönetim şeklidir. Alınan kararlar Anayasa Mahkemesine götürülebilmekte ve denetime açık haldedir.

Yani Meclis yine çalışmalarını sürdürür olacak, yasa teklifinde bulunup karara bağlayacak, gerekli görürse Anayasa Mahkemesine başvurabilecek ve şu ana ilişkin çalışmalarını devam ettirebilecektir.

Başkanlık Sisteminde %10 Barajı Kalkar;

Hatta yüzde onluk parti barajı dahi kaldırılmasına olanak tanınacak bir sistemdir. Başkanlık sisteminin en önemli getirisi bu olacak diye düşünüyorum. %10 barajı Parlamenter Sistemin bir sonucudur. Nihayetinde Hükümet Kurmak için Meclise alımın sınırlanması gerektiğinden baraj konmuş ve temsil belli orana bağlanmıştır. Ancak Başkanlık Sisteminde Hükümet zaten Seçim ile göreve geldiğinden Meclis Temsilinde bir baraja ihtiyaç olmayacak yani Muhalefet ve Temsilin daha kuvvetli şekilde yürütülmesi sağlanabilecektir.

Başkanlık Sistemi “Darbelerin Önünü Açar” Kaygısı;

Başkanlık Sisteminin Tek Başlı ve keyfi bir yönetim olduğunu savunan bakış açısı bunun sonucunda ya kendi içerisinde bir devrim ya da hükümet dışı güçler tarafından bir müdahalenin oluşabilme riskinden bahsetmektedir. Buna örnek olarak da Güney Amerika ülkeleri gösterilmiştir.

Yani ülke yapısı ve taşların yerine nasıl oturduğunun tartışılması gerekirken, yönetim şekillerini bu gibi sonuçlara bağlamak çok mantıklı değil. Burada sisteme suçu yüklemek yerine bunların neden olduğuna değinmek daha doğru olacaktır. Bahsettiğim Güney Amerika Ülkelerinde yüksek yargı konusunda zafiyetin olduğu, yönetimin denetlenme konusunda kaygıları olmadığı görülecektir. Kaldı ki Türkiye Cumhuriyetinin en temel yapısı Yargı’dır. Siyasi Makamlar dahi bu yapıyı etkisi ve tesiri altına alamaz. Yargı Bağımsız Karakter sahibi kuvvettir. Yargı hiçbir makamdan, kurumdan etkilenmez, yönlendirilemez. Bu husus Anayasa güvencesi altına alınmıştır. Tabi burada sadece yargının görev alanında da düzenleme yapılması ve yönetim sistemine göre inceleme yetkisi de inşa edilmesi gerekir. Yoksa kurumun şahsına münhasır bir düzenlemeye dahi ihtiyaç olmayacaktır.

Bu sebeple, Ülke içerisinde sağlam bir yargı ile denetimin düzgün işlediği kurumlar, kendilerini aşarak ülke yapısına zarar verecek hamleler yapma riskine girmez, giremez. Bu ülkenin İktidar Partisi dahi yargılamaya konu olmuş ise yargının bu risklere cevaz vereceğine inanmak mantıklı değildir.

Laik Yapı Elden Gider Mi?

Laiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı tutulması ve Devlet tarafından yönetimde kullanılmamasıdır. Türkiye Cumhuriyeti laik yapısı ile birçok ülkeye ilham kaynağı olmuş ve örnekleri içerisinde en güzel şekilde kullanılan ülkedir. Fransa’nın bile Avrupa Birliği içerisinde olması nedeni ile Vatikan (Papa) bağı varken Türkiye Cumhuriyetinin Laik yapısını eleştirmek, tehlikede demek doğru değildir.

Bu konu ile bağlantılı olarak söylemek isterim ki Anayasamızın değişmez ilkeleri ve maddeleri açıktır. İlk üç madde olan yönetim şeklinin Cumhuriyet oluşu, Resmi Dil, Bayrak, ve Egemenlik Kaynağının Millet oluşuna ilişkin hiçbir sistem tehlike yaratamaz. Bunlar Anayasal Güvence altındadır.

Meclisin İradesi Zayıflar Mı?

Tabi burada ilerisi sürülebilecek temel kaygı Meclis iradesinin tesir kuvveti ile alakalı olacaktır. Bakanlar Kuruluna karşı Meclisin denetim kuvveti azalacaktır. “Güven Oyu” “Gen Soru” gibi Bakanlar Kurulunun Meclisten aldığı izin ve inceleme metotları uygulanamayacak, kuvvetler arasındaki bağımlılık ortadan kalkacaktır. Bunun neticesinde Meclis, Hükümete karşı siyasi sorumluluğuna giderek onu görevden uzaklaştıramayacaktır. Bu iki irade arasında çıkacak uyuşmazlıklarda Anayasa Mahkemesince incelenebilecek konular hariç Meclis denetleme işlevini yitirecektir. Yani birçok konuda Meclis iradesini sunacak ancak bununla yeterli kalmak durumunda olacaktır.

Bu tür istikrarı amaçlar sistemlerin etkin şekilde uygulanabilmesinin en önemli kıstası, Yargı incelemelerinin genişletilebilmesi olanağıdır. Parlamenter Sistemde Meclisin kendi eli ile yaptığı denetimin, Başkanlık Sisteminde Yargı tarafından da yapılabilmesi olanağının sağlanmasıdır. Aksi takdirde en salt yaklaşımla güvenilirlik sorunları oluşabilecektir.

Başkanlık Sistemi İyi mi Kötü mü?

Değindiğim gibi sistemin iyisi ya da kötüsü diye bir konu yoktur. Önemli olan etkin ve doğru kullanılması, denetime açık ve temsili güçlü tutacak şekilde istikrarı da içerisinde barındırabilmesidir Parlamenter Sistem için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Kötü yönetildiğinde nelerin olduğunu hangi sıkıntılar ile karşılaşıldığını, iyi yönetildiğinde tabi sonucu olarak olumlu yansımalarını gördük. Ancak her iki sistem de muhtemel riskler taşır, buna göre etkin mekanizma ve düzenleme ile olumlu sonuçlar alınabilecektir.

Kısacası kaygılarımızın salt kalıplardan olmaması gerekir. Bu konular zaman kaybına ve yeniliklere karşı kapalı olmamıza, günümüz koşullarına uyum sağlayamamamıza neden olur. Ülke yapısı ve ekonomisi ile yükselmekte olan Türkiye Cumhuriyetinin daha iyi bir hale nasıl geleceğini tartışmalı ve bu yönde etkide bulunmalıyız.