SON TV

Kadına Şiddet mi ? Toplumsal Şiddet mi ?

Geçtiğimiz hafta 8 Mart Dünya kadınlar günü idi. Bu konu, yazılı ve görsel medyada hafta boyunca yazıldı, çizildi, tartışıldı, konuşuldu.

Geçtiğimiz hafta 8 Mart Dünya kadınlar günü idi. Bu konu, yazılı ve görsel medyada hafta boyunca yazıldı, çizildi, tartışıldı, konuşuldu. Maalesef Türkiye kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri (töre cinayetleri de dahil) konusunda övünülülecek bir durumda değil. Bu konu kadınlarımızın ciddi mağduriyetlerin yanında, ülkemizin tüm dünyadaki imajına da büyük bir leke vuruyor.

Benim gibi yaşı 50’nin üzerinde olanlar 1978 yılında çekilen ve o yıllarda “Türkiye hapishanelerinde yaşanan bir takım olayları” anlatan “Geceyarısı Ekspresi” filmini kolaylıkla hatırlayacaktır. 1980’li yıllarda İngiltere’de Üniversite eğitimi yapmakta iken bu film nedeniyle hemen hemen tüm Türk öğrencilerinin nasıl sıkıntılar çektiğini, gidilen her sosyal etkinlikte nasıl soğuk terler döktüğümüzü yaşayarak gördüm. Bu filmin yarattığı olumsuz imajı silmek (eğer silinebildi ise) uzun yıllar aldı. Son yıllarda artan ölçüde kamuoyunun gündemine gelen “Kadın ve Töre Cinayetleri de” başımızda böyle bir illet. “Midnight Express”in yeni bir versiyonu !

Şiddet nedir ? Dünya Sağlık Örgütünün tanımlamasına göre “Genel anlamda şiddet sahip olunan güç veya kudretin, yaralanma ve kayıpla sonlanan veya sonlanma olasılığı yüksek bir biçimde bir başka insana, kendine, bir gruba veya bir topluma karşı tehdit yoluyla ya da bizzat uygulanmasıdır”

Anayasamızın “Ailenin korunması ve çocuk hakları” başlıklı 41. Maddesine göre: –
“Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilâtı kurar”. Ama yalnızca anayasaya yazmakla ailenin ve toplumun huzur ve refahı da sağlan(a)mıyor.

“Kadına şiddet veya aile içi şiddet” dışında da toplumumuzda şiddet her yerde kendini gösteriyor. Başta futbol karşılaşmaları olmak üzere sporda şiddet, adliyelerde davalı ve davacı gurubun karşı guruba karşı şiddeti, huzurevlerinde yaşlı istismarı, çocuk ve yetiştirme yuvalarında istismar ve şiddet, iş yerlerinde şiddet, sessiz dostlarımız olan hayvanlara uygulanan akıl almaz eziyet ve şiddet, doğaya karşı şiddet, yakın geçmişte özellikle darbe ve baskı dönemlerinde uygulanmış olan polis ve asker şiddeti, tutuklu ve hükümlülere karşı şiddet, günümüzde iş yerlerinde ve üniversitelerde uygulanmakta olan “mobbing” vb. her türlü şiddet.

Kabul etmek gerekir ki son 10 yılda Türkiye birçok alanda büyük bir maddi gelişme katetti. Özellikle “Milli Gelir” konusunda ülke olarak hatırı sayılır biçimde zenginleştik. Fakat bir ülkede milli gelir artışının yüksek oluşu o ülkenin gelişmiş bir ülke olarak adlandırılabilmesi için yeterli olmuyor. Ekonomik açıdan kalkınmış birçok ülkede sosyal sorunların çözülemediğinin görülmesi; ekonomik büyüme ve insani gelişme arasındaki ilişkinin daha iyi kurulması gereğini ortaya çıkarmıştır. Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı tarafından yayımlanan İnsani Gelişme Endeksi (İGE); insani gelişmeyi, gelirin yanı sıra eğitim ve sağlığa ilişkin göstergeleri de dikkate alarak ölçmektedir.

İGE, insani gelişmenin, uzun ve sağlıklı bir yaşam, eğitim ve insanca bir yaşam için gerekli gelir olarak belirlenen faktörleri ölçülebilir bir kıstas sunmaktadır. Türkiye, ekonomik anlamda son yıllarda gösterdiği önemli ilerlemelere rağmen İGE sıralamasında, sahip olduğu milli gelire göre oldukça kötü bir durumdadır. Türkiye’nin İGE değeri 2010 yılında 169 ülke arasında 83. sırada yer almaktadır. 2011 yılında ise İnsani Gelişim Raporu’na göre ise 187 ülke arasında 92. sırada bulunmaktadır. Nitekim yalnızca parasal gelir esas alınsa idi sıralamada Türkiye’nin 59. sırada yer alması söz konusu idi.

İnsani gelişmenin zayıf olması, “yoksunluk durumu” olarak da adlandırılmaktadır. Yoksunluk, yoksulluğun parasal olmayan boyutudur. Toplumda genel kabul görmüş asgari yaşam standardına erişememe veya temel gereksinimleri karşılayamama durumu olarak tanımlanan yoksulluğun yalnızca yetersiz gelir veya harcama ile değil, eğitimsizlik, sosyal güvencesizlik, sosyal ilişkilerdeki zayıflık, toplumsal faaliyetlerde yer alamama gibi durumlar olarak da tanımlanması yoksulluğun sosyal boyutunu da içeren bir tanımlamadır.

Yıllarca Milli Geliri kalkınmanın önemli bir boyutu olarak gördük. İnsani gelişmeyi ihmal ettik. Daha doğrusu insani gelişme konusunda Dünya’da diğer devletler bizden daha olumlu gelişme kaydetti.

Sonuç olarak, gelişme; geniş anlamıyla bir ülkenin ekonomik, sosyal, siyasal ve kültürel yapılarındaki ilerlemesini kapsamaktadır. Sosyo-ekonomik gelişme ise; ekonomik büyüme kavramıyla beraber, yapısal ve insani gelişmeyi içine alan ve ölçebildiğimiz toplumsal değişkenleri de içermektedir.

Ekonomik olarak zenginleşmemize rağmen üniversite hocaları ve öğrencilerinin dahi çoğunun kitap/gazete okumadığı, eğitimde evrensel niteliğin yaratılamadığı, insani kalitemizi yükseltemediğimiz, çöpümüzü ev ve araba camından dışarı fırlattığımız ve yollara tükürdüğümüz ülkemizde geldiğimiz bu nokta kimseye şaşırtmamalıdır. Milli gelirin artması önemlidir ama asıl önemli olan, “İnsani Gelişmişlik Düzeyi”nin yüksek olmasıdır. Bu yüksek olursa, ne kadına şiddet olur; ne de töre cinayetleri !…

Umarım, Batılı film yapımcılarının kulaklarına kar suyu kaçıp da yıllar önce yaptıkları “Geceyarısı Ekspresi” gibi “Türk Kadına Şiddet Ekspresi” filmi yapıp, Türkiye’yi ele güne rezil etmezler.