SON TV

Uzun Sürecek Zorlu Barış Süreci

Ülkemizin 3 tarafı denizlerle çevrilidir. Dört tarafında ise düşmanlar vardır. Hatta dünyadaki tüm ülkelerin düşmanımız olduğunu söyleyenler bile var.

Bireylerdeki paranoyaklık, kuşku düşüncesi ve hezeyan (gerçekçi olmayan, dış gerçeklikten yanlış anlamlar çıkaran düşünceler) ile kendini belli eder. Önemli belirtilerinden biri de kişinin rastgele olmuş ve alakasız şeylerden olağandışı bir anlam çıkarmasıdır. Toplumlar da kişiler gibi paronayalara yakalanıp referans sanrıları yaşayabilir. Bireylerdeki hastalıklarda olduğu gibi toplumsal hastalıklar da tedavi edilmezlerse yavaş yavaş yıkıma götürürler.

Ülkemizde yıllardır süren terör sebebiyle, çok fazla mutsuzluk ve kayıp yaşanmasına rağmen malesef bugüne kadar kesin bir çözüm bulunamadı. Bu konuda herkes tarafından görüşler belirtildi, yazılar yazıldı, çözümler öne sürüldü. Peki sorumlular ve/veya nedenler gerçekçi şekilde tam olarak tanımlandı ve çözüme yönelik cesur adımlar atıldı mı? İşte size geçmişteki sorular ve cevaplardan bazıları;
Yıllardır süren terör, bitmeyen kan ve gözyaşı. Sorumlusu kim? Dış ve iç mihraklar.

Bugün geldiğimiz noktada sorulan sorular ve cevapları;
Yıllardır süren terörün sona ermesi ve barış için atılan cesaretli adımlar. Sorumlusu kim? Dış ve iç mihraklar.
Dış mihrak kim? Üye olma yolunda ilerlediğimiz Avrupa Birliği mi? Yakın ekonomik ve sosyal ilişkilerimiz olan Avrupa Ülkeleri mi? Bizim de üyesi olduğumuz NATO ülkeleri mi? Pasifik komşumuz(!) Japonya mı? Kuzey komşumuz Rusya mı? Güney komşumuz Suriye, peki doğu komşumuz İran mı?
İç mihrak kim? Ülkemizdeki aydınlar mı? azınlıklar mı? dindarlar mı? ülkede yaşayan milyonlarca insan mı? boşa çıkan çözüm grişimlerini deneyenler mi? Soruyorum bütün olanların sorumlusu ne olduğu belirsiz iç ve dış mihraklar mı? Evet birileri bu sorulara rasyonel cevaplar veremiyorsa bilin ki eski cevaplarımız toplumsal paronayamızın referans sanrısıdır.

Gelişen dünyada elbette ki bakış açıları ve çözüm şekilleri değişiyor. Günümüz dünyasında dost ile düşman hepsi bir birine girmiş durumda. Bununla birlikte düşmanımızın ne iç ne dış mihrak gibi belirsiz ve hastalıklı kavramlardan oluşmadığını söyleyebilirim. Benim düşüncem; asıl tehlikeli düşmanımızın değişime karşı direnmek ve güvensizlik olduğu yönünde. Sonuçta bu güne kadar statükonun direnci kırılamadı malesef. Sonuçta hata yapma korkusu ile hiç bir çözüm hamlesi atılamadı. Aslında her konuda herkes ve her kurum tarafından hata yapılabilir. Hata yapılmasında bir sorun yok. Asıl sorun ve sorgulanması gereken hata yapılmamasıdır. Çünkü, eğer hiç hata yapılmıyorsa bilin ki hiç bir şey yapılmıyordur.

Bugün çözüm amacı ile cesaretle barış için gerekli adımlar atıldı. Bu hamleler sonucunda ülkemiz bölünebilir mi, zarar görebilir mi? Evet böyle bir risk var ve her zaman olacak. Ancak bu ne şu ana, ne de Türkiye’ye özgü bir durum. Tarihe bakarsanız kutsal Roma İmparatorluğu, Bizans ve daha bir çok batmaz denilen imparatorluklar bölündü/battı ve tarihteki yerini aldı. Durumu değerlendirirken her organizmanın bu riskle karşı karşıya olduğunu ve bunun doğal bir süreç olduğunu bilmeliyiz. Gerçek dünyada durum bu şekildeyken, hayali düşman korkusu ile pasif davranmanın bu riskle başa çıkacağımıza yardımcı olacağını sanmak saflıktır.

Kısaca son gelişmelere ve korkulu yorumlara bakalım; İsrail özür diledi, evet bu Türkiye’yi yıkmaya yönelik planlı bir adım. İran nükleer bomba sahibi olacak, evet bu Türkiye’yi yıkmaya yönelik bir adım. Suriye’de iç karışıklıklar var, evet Türkiye’ye savaşa sürüklemeye yönelik başka bir yıkıcı adım daha,…ve daha bir çok örnek verilebilir. Yurtta sulh, cihanda sulh istiyorsak korkularla değil sorumluluk alarak, cesaretle adım atmalıyız. Paranoyalarımız devam ettikçe ilerlemek hayaldir. İlerlemek rasyonel yaklaşımla ortaya çıkan cesaret ve uzakgörü ile olur. Gelişmek için toplumsal referans sanrısından kurtulmamız, gerçek dünyada zekice hareket etmemiz gerekiyor. Başka türlü kendimize olan güvenimizi kazanamayız.

Bu süreçte korkmamız gereken şeyler de var. Bunların başında sürece hakim olamamak sayılabilir. Bir çok grup ve ülke barıştan rahatsızlık duyacak ve baltalamak için operasyon yapmaya çalışacak. Bu süreçte bir çok taşeron kullanılabilir, hazırlıklı olmamız lazım. Barış sürecinden istediğimiz sonucun ortaya çıkması, bu süreçte aktif rol oynayan Sayın Hakan Fidan ve ekibinin başarılı çalışmalarını önümüzdeki kritik süreçte de devam ettirmesine bağlıdır. Zira önleyici faaliyetlerler olmaz ise çok zor günlerin bizi beklediğini hatırlatarak, herkese bol güven dolu günler dilerim.