SON TV

Diyarbakır

Diyarbakır, Güneydoğu’da Kürt bölgesinin merkezi bilinir; dün ve bugün, Kürt hareketi denince burası anlaşılır. Kültür kentidir.

Diyarbakır’ı çok kişi yanlış anlar. 1969’da Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi’ne asistan olarak atandığımda bu kentin sadece adını biliyordum. Üniversitenin ilk dört asistanından birisi oldum. Sınava girerken aileme bile haber vermedim. Verseydim belki caydırırlardı.

Akademisyen olmaya karar vermiştim bir kez. Benim için Türkiye’nin her tarafı birdi. O yıllarda sol görüşlülerde ülkenin her yeri birdi. Gönüllü bölgeye giden üniversite mezunu genç vardı. Üzülerek söylemeliyim ki, bugünkü gençlikte bunun zerresini göremiyoruz.

Giderken çok kişi terör yönünden değil de akrebi çok, çok sıcak, insanları daha sert-korkutucu gibi sözler söylerdi. Bir kentin ne kadar yalanla kötü tanıtılabileceğini yaşadım. Kent nüfusu 103 bin (1965 sayımı) idi. Bugün merkez kent nüfusu 931. 163 (2011) dür. İl nüfusu ise 1. 570. 943. Hızla artıyor.

Asistan arkadaşım Şerif’le birlikte Hasan Paşa Hanı’na kapısından baktık. Yaşlı bir Diyarbakır’lı “Çocuklar içeri girin gezdireyim” dedi. İnanın, o kör olası önyargı yüzünden korktuk, sanki bizi kesecekmiş gibi içeri giremedikti. O tarihlerde terörün ‘T’ si bile yoktu.

Aradan günler geçti. Bir de baktım ki bu kentin insanları dünya güzeli. Dıştan gelene özellikle çok saygılılar. On yıl yaşadım. Oradan evlendim, 12 Mart darbesinde ilk hapisliği orada tattım, iki çocuğum orada doğdu. Toprak aldım. Kısacası çok sevdim Diyarbakır’ı.

Madem çok seviyordun, neden ayrıldın, diyeniniz olabilir. Üniversite yönetimi faşistlerin elindeydi. Ben ise ilerici olarak bilinen, oradaki mitinglerde konuşma yapan, üç yıl Tüm Asistanlar Derneği Başkanlığı yapan (TÜMAS, o kuşak bilir) birisiydim. Dekan Asım Duman, hiç utanmadan bana “Tahiro” diyordu. Kafalar buydu. 1978’de doçent oldum, bir hafta sonra görevime son verdiler. İki çocukla işsiz kalıverdim. Diyarbakır kökenli olduğum için hiçbir üniversite almadı. Danıştay’a dava açtım, yitirdim. Bu olayları “Sivas Üniversite Savaşı” kitabımda (Selvi Yayınları, 2009) yazdım.

Kaldık ortada. Lojmanı acele terk et diye yazı yazdılar. Sivas Üniversitesi’ne başvurdum. Rektör Muvaffak Akman, “Gökte ararken yerde bulduk, senin dalda hoca yok” dedi. Sonuç olumsuz oldu. Aracı arkadaşlar beni Sivas’a davet ettiler. Belediye Başkanı CHP’li S. Çanka idi. Adam bana “Nerelisin” dedi ilk önce. Ben “Denizliliyim” deyince, “Tüh” dedi dizine vurdu.

Arkadaşlar “Hayırdır başkan” dediler. “Sormayın, rektör bana bu kişi Kürtçü imiş, Diyarbakır’lı dedi, ben de öyleyse alma dedim” demez mi? Yıl 1978, CHP’li başkan ve üniversite rektörü böyle bakıyor. Başkan çok üzüldü, Denizlili olmak beni Kürt ve Kürtçü olmaktan kurtarmıştı ama, iş işten geçmişti. Gönlümü almak için Denizlili dostlarını anlattı.

İşte o zaman kafam dank etti ve Kürt olmanın ne menem şey olduğunu anladım. Kürtseniz işiniz zordu. Sizin önünüzü kesmek isteyenler “Kürt ya da Kürtçü” diye yalan uyduruyorlar ve başarılı oluyorlar. Sonra çare yok, Diyarbakır Et Kombinası’na memur olarak atandım. Türkiye tarihinde doçent unvanlı ilk ve son memur (işsiz çok da) ben oldum. Genel Müdürümüz M. Bülent Birol Allah’tan çok iyi bir insandı, “Tahir sana yazık oluyor, senin işin üniversitede iş aramak olsun” demişti. Bir yıl çalıştım.

Ege, Çukurova, Ankara üniversiteleri almadılar. Zira faşist takım beni her yere Kürtçü-Komünist olarak tanıtıyordu. Üçüncü ‘K’ yoktu. Yani Kızılbaş’ın K’sı. O da olsaydı ne olurdum bilemiyorum. TC üç “k” ye amansız düşmandı. Sonra, AİTİA Başkanı Onur Kumbaracıbaşı yeni kurduğu Diş Hekimliği Fakültesi’ne aldı ve yeniden akademik kadroya geçtim. Burada da 1980 cuntası peşimi bırakmadı, 1402’lik yapıp temelli attı.

Bunları niye yazdım. Türkiye’de Kürt olmanın zorluğunu anlatmak istedim. Benim yaşadığımı milyonlarca insan fazlasıyla yaşadı, yaşıyor. Böyle bir zihniyet ortamında ne kişilik ne de kimlik kalır.

Ne pahasına olursa olsun barış süreci devam etmelidir. Acıyla geçen 30 yıl insanların ruhunu aldı. Ben burada AKP’yi kutluyorum; cesaretle işe girdiler. MHP’yi anlıyorum; dün sol-komünizm, bugün Kürt düşmanlığından besleniyorlar. Bu bağlamda aziz devletimizle ortaktılar. Ama, kendini sosyal demokrat olarak ifade eden CHP’yi anlamıyorum. Ayrıca, geçmişte halkçı, eşitlikçi ve insancı hareketlerde birlikte olduğumuz kimi sol geçinenleri, anlı-şanlı faşistlerle, işkence yapan darbe savcılarıyla birlikte 299 imzalı bildiri yayımlasyanları anlamakta çok zorlanıyorum.

Herkes yaşadığı acıyı biliyor. Benim yaşadığım acıyı, işsizliği, hor görülmeyi binlerce insan yaşadı ve yaşıyor. Artık acılar dursun. Güzelim insanlar mutlu olsunlar. Bu ay eşim, damadım ve torunlarımla çok özlediğim Diyarbakır’a, orada görev yapan hekim kızımın çağrılısı olarak gidiyorum. 1970’te tıp öğrencilerinin çıkardıkları Tıp Dergisi’ne “Diyarbakır’ın iki yakası bir araya gelecek” diye bir yazı yazmıştım. Dilerim, o 43 yıl sonra gerçekleşir.

YAZARIN SON YAZILARI
AYM-ASKER YEMEĞİ - 4 Ocak 2014
Mehmet Akif Ersoy - 25 Aralık 2013
Fişleme ve MGK - 12 Aralık 2013
MGK Kararı - 2 Aralık 2013
Yeniden Dershane - 21 Kasım 2013
YÖK 32 Yaşında - 11 Kasım 2013
Cumhuriyet - 2 Kasım 2013
Yeni Diyarbakır - 22 Ekim 2013
İslam ve Terör - 4 Ekim 2013