Çözüm ve Barış
Son ayların en çok kullanılan iki sözcüğü “çözüm ve barış’tır. Ben de çok kullandım. Şu sıra her yerde bunlar var.
Güneydoğu’da otuz yıldır süren bir savaş vardı. Artık bu savaş tarihe karışsın deniyor ve bu bağlamda, hükümet çok cesur adımlar atıyor. Kimi olaylarda toplum ‘cesaret’ denilen sözcüğe gereksinme duyuyor. Sadece toplumun değil, ailelerin ve bireylerin de öyle. Örneğin ezeli-ebedi kan düşmanınız olan birisiyle, cesaret gösteren bir aile büyüğünün tavrı ile sona erdirebilirsiniz. Şu sıra TC’yi yöneten güçler böyle bir cesareti gösteriyor.
Cesaret gösterenlere yardımcı olmak gerekiyor. Bu da kolay olmuyor elbet. Düşünün 80 yıl beyniniz belli alanda iyice koşullanmış. Her görüş dogma haline gelmiş. Eleştirel bakış kafanızdan silinip gitmiş. Kendinizi toparlayamıyorsunuz. Kafa bu hale gelmişse cesaretiniz yoktur; cesurlara destek olamazsınız. Zor işler bunlar. Ünlü profesörümüz Baskın Oran, geçen günlerde “Ben 45’li yaşlarımda kendimi toparladım” (Radikal İki, 28. 04. 13) dedi. Haklı. Ben de 50’li yaşlarımda toparladım ve olgulara, daha eleştirel, daha bilimci ve insancı bakmaya başladım.
Bundan önce bölgeyle ilgili iki yazı yazdım. Şimdi, doğu ve güneydoğu gezimle ilgili gözlemlerimi yazmak istiyorum. Akil adam olarak değil, Demokratik Üniversite Platformu Başkanı olarak dolaşmış saydım kendimi. Diyarbakır, Mardin, Batman, Elazığ, Sivas ve Yozgat illerini gezdim. Bu illerin hepsinde üniversite var. Kentlerin dokusunu değiştirmişler. Önceleri karşıydım, olmaz diyordum. Şimdi gördüm ki bu kurumlar kent dokusunu alt üst etmişler. Toplumsal yaşam üniversiteli gençlerle kabuk değiştiriyor. Zaten değişimi sağlayacak olan da onlar değil mi? Bunların en büyük sıkıntıları öğretim üyesi. Zamanla o da çözülür derim.
Üniversiteyle birlikte her yer cafelerle dolu. Dolmuşlarda kampus, yerleşke, fakülte, üniversite sözcükleri var. Aynı şekilde her kentte üniversite kitabevi, fakülte kitabevi… Eskiden bunları bilen mi vardı. Her kent “sen ben bizim oğlan” düzeniyle yaşıyordu. Kısacası üniversiteler çok şeyi değiştirmiş. Kentlerin kenarında dev üniversite binaları.
Çözüm ve barış sözcüklerini sordum. Diyarbakır. Mardin ve Batman’da konuştuğum her kişinin gözleri de yüzleri de gülüyordu. Kolay değil, otuz yıldır silah sesleri, kepenk indirmeler, yol kesmeler. Bir süre sonra biz bu savaşı niye yaptık, neden öldük öldürdük denecek kirli bir savaş. Bir genç şunu dedi: “Nasıl sevinmeyelim abi, artık esnaf kepenk kapatmayacak, işine tam sarılacak, borçlarını rahat ödeyecek vb “ sözler söyledi. Kimler nasıl etkilenmiş ve bezmiş…
Diyarbakır’da en dikkati çeken şey, araba plakalarıdır. Koca ilde neredeyse “21” plakalı araba yok. Ankara. İstanbul başta olmak üzere her ilin plakası var, 21 çok az. Vatandaştaki psikolojiyi düşünebiliyor musunuz? Türkiye’nin en büyük ilinde durum buysa, o ülkede huzur muzur olmaz. Mardin turistik bir kent olmuş. Midyat, Hasankeyf ayrı güzel. Bismil ve Batman ovaları Çukurova’yı geçmiş. Buraları görünce “Bu ülke bölünmez, bölünmemeli” dedim kendimce. İnsanların hepsi güleç, insancıl.
Konuştuğum bir başkası ilginç bir şey söyledi: “Hocam, barış süreci en çok bölgedeki BDP’li belediye başkanlarına zarar verdi. Onlar aslında karşılar. Yapacakları bir şey yok. Bunların hepsi birer otorite idiler. Ali kıran baş kesen. Çevreleri de öyle. Şimdi artık esas işlerini yapacaklar, Yoları temizleyecekler, eğitimle ilgilenecekler, iş arayacaklar. Bunlar ise zor işler. PKK siyaseti kolaydı vs” Bana göre en doğru gözlem buydu. BDP’li siyasetçiler öz işlerine dönecekler. Bunlar kolay işler değil.
Elazığ’a geldim. Üniversiteden hocalarla görüştüm. Öylesine katı görüşlere sahipler ki korkumdan görüşümü söyleyemedim. Elazığ öteden beri milliyetçi-ulusalcı bilinir ama, bu kadar olacaklarını sanmıyordum. Çok fenalar. Üniversite bulvarı çift taraflı bayraklarla donatılmış. Neymiş akil adamları protesto ediyorlar. Şu güzelim bayrağımız tıpkı M. Kemal gibi siyasi ve ticari amaçlı kullanılıyor. Ben en çok buna yanarım. Bir profesör eşi kadın, yaşı 70 dolayında, “Bu bayraklar her daim kalmalı” demez mi? Emniyet ulusalcı-milliyetçi ittifakını oyuna getirmiş. Çevik kuvvet ve panzerler üniversite konferans salonu çevresine konuşlanmış. Karşıcılar da orada birikmiş. Toplantı başka yerde yapılıvermiş. Kısacası aldanmışlar.
Sivas’a geldim. Elazığ havasının zerresi yok. Kime sorduysam çözümden yana, bu iş ne pahasına olursa olsun bitmeli diyorlar. Bayrak gösterisi zaten yok. Yozgat’ta da durum aynı. Bana göre sürpriz. Sorgun’da görüştüğüm bir köy muhtarı söze, “Beyefendi üç aydır ölüm yok, bundan daha güzel ne olabilir” diyerek sözlerine başladı.
Sonuç olarak, Elazığ dışında tepki yok. O kadar da olacak. Bir de Ege’de durum iç açıcı değil. Kürt göçünün olduğu yerlerde korku var. Bunlar aşılır, öyle gözüküyor. Ülkemiz her yeriyle güzel. Güneydoğu zenginleşiyor. Yollar araba dolu, hepsi son model. Yüzler gülüyor. İsteseniz de bölünmez. Ama artık, ‘Kürt ve Kürtçe yok’ zihniyetiyle ve ‘vuruşarak çözülsün’ kafasıyla olmazı, hepimiz kabul etmeliyiz. Demokrasi ve benzer ülkeler ne diyorsa çözüm odur. Ve ayrıca, bir insanın bile yüzünün gülmesi, insanları niçin rahatsız eder. Bin yıllık kardeşinizi mutsuz görmek doğru mu?
Akil olmadığım halde on günde bunları gözleyebildim.