27 Mayıs Darbesi

Bundan 53 yıl önce Türkiye ilk asker darbesiyle tanıştı. Öyle tanışma ki, dur durak bilmedi, belli aralılarla sürekli darbe olayını yaşadık. Darbelerin bazısı başarılı oldu, insanları silindir gibi ezdi; bazıları ise başarısızdı. Başarısızların çoğu bilinmedi bile.
İlk darbemiz 27 Mayıs 1960 günü yapıldı. Denizli Lisesi ortaokul son sınıf öğrencisi idim. Bir gün önce köye gelmiştim. Ortalık karışık olduğu için 19 Mayıs kutlamaları iptal edilmişti.
Rahmetli babam erkenden bizi uyardı, “Darbe oldu kalkın” demişti. Başlangıçta (1946-1954 arası) Demokrat Partili olan babam, DP pusulayı şaşırdı diyerek CHP’li olmuştu. Darbe sesini duyunca bütün CHP’liler gibi çok sevinmişti.
Babam ağzı laf yapan, çok okuyan, bilgili bir köy adamıydı. Bir otobüs tutuldu, biz çocuklar ve CHP ileri gelenleri davul zurna eşliğinde çevre köylere gittik. CHP’nin bayramıydı sanki. Babam her köyün kahvesinde sandalyenin üstüne çıkıp darbenin (o tarihte ihtilal, inkılap denirdi, sıkı mı darbe densin) nimetlerini anlatıyordu. Türkiye uçurumdan döndü, kardeş kardeşi vurmayacaktı vs. DP’liler iyice pısmıştı, sesleri kesilmiş, eksikli gibi olmuşlardı. .
Yıllar geçti, babam iki darbeyi daha yaşadı: 1971 ve 1980. Bu iki darbede de oğlunun (ben) mağdur edildiğini gördü. İkincisini yaşadıktan bir ay sonra öldü. O yıllarda 27 Mayıs’la ilgili ne düşündüğünü açıklamadı ve biz de sormadık. DP’nin de zıvanadan çıktığı da bir gerçekti.
Geçen 53 yılda Türkiye halkı çok şey öğrendi. Öğrenenlerden birisi de benim. Öğrenemeyen çok insan var. Şimdi bunlara sol faşist ya da Ergenekoncu deniyor. Bunlar hala darbe olmalı görüşündeler. Ben, epey sonra 27 Mayıs darbecilerinden dostlar edindim. Albay Suphi Karaman’la (1920-2004) yakın dost oldum. Karaman ağabey darbeci ruhunu hiç yitirmedi, RP ve AKP iktidarından sonraki yıllarda, “Genç olsaydım Samsun’a çıkardım” derdi. Çıkmak kısmet olmadı. Bu zihniyettekilerin çoğu bugün, Ergenekon ve balyoz davalarında yargılanıyor.
Yine yıllar önce Liberal Demokrat Parti Başkanı Besim Tibuk’la Kanal 7’de Ahmet Hakan’ın yönetiminde 27 Mayıs’ı tartışmıştık. Hakan programdan önce beni.”Hocam Sayın Tibuk insana hakaret eder, tazminatı öder, varsıl biridir” diye uyarmıştı. Hazırlıklı ol demeye getirmişti. Hakaret etmedi ama darbecilere sövüp süpürdü; ben de var gücümle 27 Mayıs’ı savunmuştum.
Aradan yıllar geçti yanlış yaptığımı anladım, kendimle yüzleştim. Darbenin ne demek olduğunu yaşayarak öğrendim. İnsanın kendini toparlaması zaman alıyor. 1971’de hapse girdim, 1980’de işimden atıldım. Buna rağmen çok geç ayıldım. Darbelerin ne kadar zarar verdiğini günümüzde göremeyen nice darbe mağduru var.
Darbeler çok şey öğretti; bunu yadsıyamayız. Neler öğrendik neler. En önemlisi demokrasinin ve hukukun kutsallığını anladık. Türkiye’de darbe isteyenlerin büyük çoğunluğu Atatürkçülüğü ticaret metaı haline getirenlerdir. Bunlar CHP geleneğinde yaşarlar. Oyla iktidar olamamanın çaresizliğini on yılda bir darbelerle aşmak isterler; ancak, her nasılsa darbeciler en çok bunlara zarar verir. Bu kişiler kendilerini modernci sayarak teselli bulurlar. Stokholm sendromu gibi bir şey. Katiline aşık olmak…
27 Mayıs keşke olmasaydı. Ancak, bu darbe, Türkiye’de sosyal uyanışı tetiklemiştir. Özgür bir ortam sağlandı; düşünceler bir ölçüde serbestleşti. Üniversiteler daha özerk oldular. Bu kez askerler gelişmeyi hazmedemediler, sosyal uyanış ekonomik uyanışı geçti diyerek, 1971 darbesini yaptılar. Bunu yeterli bulmadılar 1980 darbesini yaptılar.
27 Mayıs’ın en büyük mağdur ve çilekeşleri DP milletvekilleriydi. Tarihe leke olarak geçen üç idam olayı yaşandı. Seçimle gelen bir iktidar acı sonla devrildi. Kin başladı. On yıl sonra, DP’nin devamıyım diyen AP ve CHP ‘nin örtülü desteğiyle, üçe üç denerek üç masum üniversite öğrencisi idam edildi. Dilerim Türkiye bundan sonra bu tür yüz karası olayları yaşamaz.
Şeyh Said’in torunu Abdülmelik Fırat’ın (1934-2009) yaşamını anlatan Ferzende Kaya’nın Mezopotamya Sürgünü (Alfa Yayınları, 2004) kitabını okudum. Melik Fırat, genç yaşında yaşını büyüterek 1957’de DP milletvekili olmuş. 27 Mayıs işkencelerini ve Yassıada’yı yaşamış. Darbeci TSK subaylarının DP milletvekillerine yapılanları anlatıyor; dayanmak mümkün değil.
Fırat neler anlatıyor. Dönemin genelkurmay başkanı ve kuvvet komutanlarının erler ve küçük rütbeli subaylar tarafından dövüldüklerini görüyoruz. Bu, nasıl psikolojidir? On yıl milletvekilliği yapan 80 yaşındaki Selahattin İnan’a tek ayak üzerinde durma cezası veriyorlar ve hakaretler ediyorlar. Yürüyemez hale getiriyorlar. Daha niceleri… Sonraki darbelerde yapılanlar anlatılacak gibi değildir. Darbeler darbecileri de ustalaştırdı. Öyle olduğu için 12 Eylül darbesinde daha ustaca işkenceler uygulandı. 28 Şubat 1997 ve 27 Nisan 2007 darbeleri nisbeten hafif sıyrıklarla atlatıldı. Darbecilikte de gelişme oluyor.
Darbenin ne olduğunu geç anlayan bizim saf Anadolu çocuklarından kafası betonlaşmamış olanlar da çok şey öğreniyorlar. Demokrasiyi, demokratlığı, hukuku, insan haklarını ve diğer insani değerleri öğrendik.
Fırat’ın kitabından Arap Şair Ebu Tayyib’in şu sözünü öğreniyoruz: “Bizim sinemize o kadar düşman oku saplandı ki, bundan sonra düşmanın attığı okların tesiri yok, saplanan oklar göğsümüze siper oldu” Türkiye’de darbe destekçileri her darbede ok yedi yine akıllanmadılar. Yenen oklar siper oldu galiba.
Üzülerek söylemeliyim ki, darbelere en çok karşı olması gereken üniversite ve yargı, her darbede destekçi oldu ve sınıfta kaldı. Bu iki kurum son yıllara kadar TSK’nın küçük ortağı rolünde idi.
27 Mayıs darbesi ile 12 Eylül 1980 darbesini karşılaştıramayız. 12 Eylül Türkiye’yi tam anlamıyla geriye götürmek için yapılmış kanlı darbedir. 28 Şubat bin yıl sürmedi ama 12 Eylül bin yıl sürecek iz bırakmıştır. Allah bu ülkeye bir daha darbe göstermesin.


SON HABERLER

İlgili Haberler

Exit mobile version