SON TV

Türk Bayrağını Çok Özlemişiz, Gezi Parkı da Olmasa…

Hukuki Gündem bu hafta Taksim Gezi Parkı Protestolarını sosyal, siyasi ve idari süreçleri ile çok yönlü değerlendirmesini, sürecin taraflarını ve tutumlarını mercek altına alacak. Geçen haftaki yazımızda Taksim Gezi Parkı eylemlerinin çıkış noktası, toplumsal hassasiyet ve dışa vurma şekilleri incelenmiş, hukuki zemini hakkında tespitler yapılmıştı.

Bu haftaki yazımda değerlendirilecek konuların ana başlıklarında, Toplumun Türk Bayrağı Kimliği altında toplanması, Siyasi Liderlerin tutumları, Emniyet Teşkilatının açıklamaları, Toplum-Polis gerilimi, Çapulculuk kimliği, Milli Birlik altında siyasi temsil olmaksızın politik duruş, Sosyal Paylaşım sebebi ile yapılan göz altılar konuları olacaktır. Şimdiden özür dileyerek uzun bir yazı olacağından sabırlarınıza sığınıyorum…

PROTESTOLAR TÜRK BAYRAĞI ALTINDA YAPILMAKTADIR…

Bugün Taksim “Gezi Parkı” protestoları olarak adlandırılan ve yurdun hatta dünyanın her noktasına dağılmış, genişlemekte ve artmakta olan eylemler tamamıyla Türk Bayrağı altında devam etmektedir. Bugün insanlar siyasi kimliklerini gömmüş, temel hak ve özgürlükler için sokağa dökülmüştür. Şiddetten uzak, devleti ile savaşmayan, “Ordu Göreve” demeyen, “Darbe” istemeyen hatta ve hatta hükümet ile dahi şahsi sorunu olmayan tutum ve devamlılık içerisindedir. Hükümetten gelen en küçük ılımlı mesajlarda dahi olumlu tepki veren, sadece ve sadece anlaşılmak istenen, anlaşılmasa bile kabul görmek isteyen, kabul görmese dahi saygı duyulmak isteyen halkın sesidir.

28 Şubat post modern darbesi ile nasıl mağdur olan bir kesim oluşmuş ise ve buna toplumsal tepki oluşmuş ise, işte tamda bu konu bu durumun ibresi değişmiş haline yönelik bir toplumsal tutum içermektedir. Kişisel kimliğe saygı mücadelesi ve tepkisidir.

Oluşan bütün protestolar da sayısı hesap edilemeyecek kadar Türk Bayrağı meydanları donatmış, ellerden düşmemiştir. Hatta ki protestoculardan birinin elinden alınan Türk Bayrağını geri ala bilmek için verdiği mücadele bile gözlerimizden gurur yaşlarının akması için yeterlidir.

Ne üzücüdür ki siyasi adları farklı olsa da son dönem mitinglerinin nerede ise tamamına yakınında Türk Bayrağı görmeyeli, sayabileceğimizden fazla olmayalı çok olmuştu. Hassasiyetler denerek bize özlettirilen Türk Bayrağını o kadar çok özlemişim ki sizlere anlatamam. İşte tam da bu yüzden gözlerimiz özlem ve gurur yaşları ile dolu… Halbuki biz bu bayrağı yüz binlerce şehit vererek göklere çıkardık. Atalarımızı unutup gitmek, ezip geçmek mi… Olamaz, olmamalı…

SİYASİ LİDERLER SINIFTA KALDI…

Sürecin başlangıcı hepimizce malum, Sayın Başbakanımız sürecin başında olaylara müdahale etse, hatta verdiği talimat ile protestoculara kolluk kuvvetinin iyi davranmasını emir etse hatta sabah kahvaltı, akşam yemek dağıttırsa bu halkın tepkileri sempatiye döner, gücüne güç katardı… Bir AVM halkımdan mı kıymetli ben size çok daha büyük bir park yapacağım dese rüzgar kendisinden yana olacaktı.

Sürecin devamında Milliyetçi Hareket Partisi lideri Sayın Devlet BAHÇELİ protestolara gitmeyi yasaklayacağı, gidenlerin ihraç edileceğini söylemese bunun yerine yerlerde sürüklenen Türk Bayrağına tepki protestosu yada açıklaması yapsa idi belki de Adalet ve Kalkınma Partisi tabanına kayan seçmenlerini geri kazanacak gücüne güç katacaktı. MHP illaki Taksim’de protesto yapmak zorunda da değildi, herhangi bir başka yerde Sultanahmet’te, Beyazıt’ta ya da çok bağımsız bir yerde bu tepkiyi göstermeli idi diye düşünüyorum. Elinde Türk Bayrağı tutan bir kişinin tazyikli su ile yere düşürülerek Türk Bayrağının yerlerde sürüklenmesine tahammül edilmemeli sessiz kalınmamalı idi bence…

Cumhuriyet Halk Partisi Lideri Sayın Kemal KILIÇTAROĞLU’nun bırakın halk enerjisini atsın gibi bir cümle kullanmasaydı keşke… Halkın atılması gereken enerjisi olduğunu düşünerek, amaçsızlaştırma yaklaşımı sunması da CHP’nin oy kazanmasına sebebiyet verecek bir durumdan tam tersine oy kaybetmesine halkı anlamadığı gerçeğinin ortaya çıkmasına neden olmuştur.

Süreç içerisinde bizi anlayan Sayın Cumhurbaşkanımız Abdullah GÜL’e en içten teşekkür ve saygılarımızı sunmak gerek sanırım. Bizi ancak Reis-i Cumhur anladı anlaşılan. Kriz yönetiminde bütün siyasi akım liderleri sınıfta kaldı doğru müdahale ve anlayış sergilenemedi.

SÜRECİN DİĞER BOYUTU; POLİS “GÜNAH KEÇİSİ” İLAN EDİLDİ…

Toplumsal tepki doğru anlaşılamamış, büyük medya kuruluşları tarafından iyi analiz edilememiş olduğundan sürecin başındaki tutumu penguen adımları ile olunca, halk doğru tepkiyi vermiş haberi medyaya taşımıştı. Ancak süreçten en az zarar almak isteyen kuruluşlar da bunun üzerine kendilerine yönelen tepkiyi bastırmak ve yön saptırmak için bu sefer de sürekli olarak “Polis Şiddeti” adı altında yayınlar yapmaktadır. Toplum-Polis çatışması yanlıştır. Sepetteki çürük yumurtalar için sepeti yakmak yanlıştır. Unutmamalıyız ki o üniformayı giyen kişilerde bizim atalarımızın evladı, bu vatanın evladıdır. Ayrışmak halk ile devleti düşman etmenin bize nelere mal olduğu hepimizce malumdur. Şiddet yapanın günahıdır, sorumluluğu ve vebali kendisine aittir. Bunu yapan her kim olursa yargılanacak ve gerekli cezayı alacaktır. Bugün olmasa yarın bu muhakkaktır. Ancak geceleri uyuduğumuzda bizi koruyan, canını tehlikeye atan Polis Teşkilatına düşman olmak büyük bir hata olacaktır.

EMNİYET TEŞKİLATI YETKİLİLERİ SORUMLULUKLARINI YERİNE GETİRMEMİŞ, KURUMUNA ZARAR VERMİŞTİR.

Polis Teşkilatı önlem ve müdahaleleri bakımından olanlar elbette ki bilinmelidir ki, emir komuta zinciri içerisinde oluşmaktadır. Müdahale emri gelir müdahale edilir, gaz bombası atılacak denir, atılır. Kurum görevlisinin değil yetkilisinin sorumluluğundadır. Verilen emirleri yerine getirmede aşırıya kaçan, emrin üstünde müdahalede bulunan, hukuka aykırı eylemler hariç sorumluluklar sadece ve sadece yönetim içerisinde düşünülmelidir.

Polis Teşkilatı Yönetiminin de burada kriz yönetimi zafiyeti yaşadığını düşünmekteyim. Var olduğu noktada yanlış ve aşırı müdahale emri verilmişse soruşturma içerisinde bu noktalarında değerlendirilmesi gerektiği açıktır.

Ayrıca Emniyet Yetkilileri tarafından eli sopalı sivil giyimli ve kimlikleri belirsiz kişilerin Sivil Polis olduğunun söylenmesi ve bu açıklamanın devamında Vali tarafından sivil polis olmadığının düşünülerek soruşturma için müfettiş talebi büyük tezat oluşturmuştur. Lakin bu sivil giyimli kişiler Sivil Polis ise elinde devletin kullanma yetkisi verdiği teçhizat yerine sopaların olması ve vatandaşı dövmeleri kabul edilemez. Bu durumda sorumlu yine kurum yetkilileridir. Eğer bu kişiler sivil polis değiller ise ve yaptıkları eylemlerin mesuliyetlerini Polis Teşkilatı üzerine bırakmaları da bir başka sorumluluktur. Vatandaş ile Polis Teşkilatlarının kutuplaştırılması kabul edilemez bir konudur. Polis bizim polisimizdir… Kişiler ve makamlar geçici, asıl olan kurumun bekasıdır, şerefidir. Buna helal getirilmemelidir.

Aynı bir dipnot olarak elinde Türk Bayrağı tutan kişiye tazyikli su sıkmak sureti ile Yüce Türk Bayrağının yerlerde sürüklenmesine sebebiyet veren her kim olursa olsun hakkında da ayrı bir tahkikat yapılmalıdır. Türk Bayrağı konusunda ki hassasiyet önemlidir. Kabul edilemez, hazmedilemez. Biz bu bayrak yerlerde sürünsün diye atası şehit olan bir millet olmadık.

Gelelim Emniyet Teşkilatı yönetimindeki en önemli kriz yönetim zaafına; sürecin devamındaki yanlış müdahale ve aşırı güç kullanımı içerisinde bulunan Polisler görevinden el çektirse açığa alınsa ve burada bir hassasiyet gösterilse idi düşünüyorum ki Polis Teşkilatına karşı oluşan halk tepkisi de bu denli büyük olmaz ve hedeflerin odağı haline gelinmezdi.

SOSYAL PAYLAŞIM SİTELERİNDE ŞİDDET İÇERMEYEN PAYLAŞIMLARA YAPILAN GÖZ ALTILAR, MİLLİ EĞİTİM TARAFINDAN ÖĞRENCİLERE YÖNELTİLEN SORUŞTURMA VE EMNİYETTE SORULAN SORULAR

Sosyal Paylaşım sitelerinde şiddet içermeyen ancak Taksim “Gezi Parkı” Protestolarına destek veren genç kardeşlerimizin göz altına alınarak Haberleşme ve Protesto Haklarına yönelik baskıyı şiddetle kınamaktayım. Böylesi güzel ve festival havasında protesto yapmayı öğrenen bir gençliğe bu baskıya maruz bırakmak çok üzücü.

Biz ki 80 döneminin sinmiş ve korkutulmuş neslinden sonra bilinçli, şiddetsiz ancak politik bir duruşu olan daha iyisini istemeyi daha güzel bir ülke istemeyi öğrenmiş nesil yetiştirmeye çalışmaktayız. Ülkesini seven, atalarına saygılı, bayrağına bağlı, daha iyi günleri hedefleyen ve bu sebeple çalışan bir nesil yetiştirmeye çalışıyoruz. Bugün siyasi tarafını dahi ortaya çıkarmadan tek amacı Türk Bayrağı altında güzel amaçlar için şiddetsiz eylemler amacı ile toplanmış olan vatandaşı bir tehdit olarak görmek aslında tüm siyasi partilerin amaçladıkları hedeflerine de ters düşmektedir.

Bu noktada şiddeti ve zarar vermeyi hedeflemeyen siyasi duruşa değil de şahsi tutuma muhalif olan gençlerimizi düşündükleri için, düşündüklerini açıkladıkları için göz altına almak, sindirmek, apolitikleştirmek mazur görülebilecek bir hata değildir. Bu gençlerimizin psikolojik açıdan kısırlaştırmaya çalışmaktır. Kısır düşünme kabiliyeti olmayan bir nesil haline getirme hareketidir. Bu soruşturma hukuken hiçbir temeli olmayan, yasal dayanağı olmayan hiçbir mahkemenin de kabul etmeyeceği bir dizi haksız suçlamadan doğmuştur.

Özellikle Ankara’da cereyan eden göz altılarda sorular sorularda bir farklılık olduğu medyaya da yansımıştır. Şüphelilere sorulan sorular inanın bir hukukçu olarak tahammül sınırlarının dışında ve manevi baskı amacı taşıyan sorulardır. Ceza Muhakeme Kanunu tarafından da yasak sayılmış sorulardan ibarettir.

Medyaya da yansıyan bu soru işte şu şekildedir;

“…Başbakanlık, Bakanlıklar ve TBMM binalarının işgal edilmeye çalışıldığı, kamu malına ve özel mülke zarar verilen, mevcut hükümeti yıkmak, uluslararası platformda zor durumda bırakmak amacıyla gerçekleştirilen eylemlere neden katıldınız? Talimatı kimden aldınız? Eylemi kim / kimler organize etti?”

Sanırım böylesi bir soru bana sorulsa idi şöyle bir cevap verirdim;

Bizler Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı (TC örgütü üyesi oluyoruz bu durumda) olan, şehit kanı üzerindeki ay yıldızlı bayrağı ile övünen, lideri Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK olan (örgüt lideri oluyor bu durumda) legal bir oluşumun yani dünya tarafından tanınan bir ülkenin üyeleri ve fertleriyiz. Bizler Türkiye Cumhuriyeti Devleti Vatandaşı, Yurtdaşı, Candaşı ve Kandaşıyız. İstiklal Marşı ile hürriyetini selamlayan, “Allah Allah” diyerek özgürlük uğruna atalarını feda etmiş bir ulusun evlatlarıyız. Bu nedenle halkımız hakkında yürütülen soruşturmada şüpheli miyiz?

SON SÖZ OLARAK; Milli Birlik ve Bilinç içerisinde, herhangi bir siyasi görüşü temsil etmeksizin kendi haklarına bu şekilde özveri ile sahip çıkan ve politik duruşunu sergileyen tüm halkımıza saygılar olsun. Ve bu protestoları desteklemeyenlerin bile sevinmesi ve övünmesi gerekir. Çünkü bu Millet göstermiştir ki yarın savunmayanların da hakkı tehlikeye girse bu aynı halk o kişiler için de bu protestoları sergileyecektir. Çünkü bu duruş herkesin ve herkesimin hakları için oluşan bir duruştur. Aytıca çapulculuk Türk Dil Kurumu tarafından da değerlendirilmiştir. Kötü bir anlamı olmadığı belirtilmiştir… Çapulcu olmaktan şeref duymakta halkıyız anlaşılan.