SON TV

Tutunduklarımız

Herkesin Tartıştığı Toplumsal Kavramlar. -1-

Fragman : Tutunduklarımız

Yazı Dizisi Özeti

“Herkesin Tartıştığı Toplumsal Kavramlar” üzerine devam edecek olan yazılarımızın ilki, basit ifadelerle ileride nelerin kaleme alınacağına dair bilgi amaçlı bir yazı olacaktır. Sorusuz, cevapsız bir yazı.. Sonrasında bu başlıkta bahsedilen konuların değerlendirileceği “Herkesin Tartıştığı Toplumsal Kavramlar -2- / -3-“ şeklinde yazılarımız devam edecektir. Arada “Yapay Benlik” serisine de devam edilecektir.

Din – Tanrı – Kader ve “….izm” ler.. Kısaca..

İçe dönüklük, dışa dönüklük tarihler boyunca yorumlanan kavramlar olmuştur. Lafı dolandırmadan konuya doğrudan girmek gerekirse bu kavramlar “Kalp – Ruh – Madde – Mana – Duygu – Bilinçaltı – Nefis – Ego – Reenkarnasyon – Kuantum vs” gibi terimler kullanılarak; her hangi bir dini inanışı olmayan sonu “izm” lerle biten inanç sistemleri tarafından veya bizzat Dinler tarafından, her dinin bünyesindeki cemaatler bakımından değerlendirilmiş; farklı algılarla yorumlanarak topluma sunulmuş ve genelde toplumun tesirinde yeni bir yorumla tekrar topluma sunulmak suretiyle aslında yeni olmayan, sadece dışı değiştirilip cümlelere dökülen bir toplumsal bakış açısına çevrilmiştir.

Yani aslında toplum zaten sahip olduğu mevcut yapıyı yine toplumun kendi bünyesindeki üst düzey âlimlerine yorumlatmış, diğer bir deyişle kendisini kendisine yorumlatmıştır. Tabi ki “Kişisel Gelişimciler” olarak bilinen birçok kişi de insanların bu “arayış zafiyeti” nden istifade etmiş ve kişilerin egolarını kendilerine karşı kullanarak hastalıklarını o kişilerde “kariyer hastalığı” na dönüştürmek suretiyle büyük paralar kazanmıştır. Bu konu yazı dizilerinde da ayrıca “Kişisel Gelişim – Sömürü Düzeni” – “Kişisel gelişim ve Arayış zaafiyeti” başlığı altında işlenecektir.

Genelde tartışılan bu kavramlar kimisine göre insanın metafizik boyutuyla alakalıdır. Kimisine göre ise gözle görülemeyen somut şeylerdir. Kısaca örnekler vermek gerekirse;

Kimi; egonun; toplum tarafından oluşan yapay benlik tarafından yorumlanmadığı ve kullanılmadığı an; yani toplumun tesirinden sıyrıldığı anki öz olarak kabul edileceğini söyler.

Kimisi egonun tesirlerden arınmış haline ruh der. Kimisi ise buna, tanrısallığa ulaşma der.

Kimi ruh denilen şeyin farkındalık olduğunu; egodan sıyrılan bakışın fark etme durumuna geçmesine ise ruhun egodan ayrılma durumu der. Kimisi bu duruma aklın egodan ayrışması der.

Kimisi egonun nefis olduğunu söyler, nefsin terbiye olduktan sonraki haline ruh der. Kimisi ise nefsin terbiye olmayacağını, bu yüzden de devamlı mücadele etmek gerektiğini söyler.

Kimisi bu mücadele eden güce akıl der, kimine göre bu güç ruhtur.

Başka biri hayat enerjiden ibaret bir akıştır der. Aksi bir enerji oluşturmanın mutsuzluğa yol açtığını, buna her türlü beklentinin sebep olduğunu, bu durumun ise dışa dönüklük ve tesir altında kalmaktan kaynaklandığını; dolayısıyla tesirlerden kurtulunduğu ve akış yakalandığı takdirde tabiatla ve muazzam enerjiyle aynı ahenkte akmakla birlikte tanrının hissedilebileceğini söyler.

Kimisine göre enerji sadece akmaz, aynı zamanda geri dönüşü vardır ve bu geri dönüşe kendisini kaptırabilen kişi yoklukla tanışabilir.

Kimisi ölen insanların karakterlerinin bir enerji olarak kaldığını ve doğan bebeğe aktarıldığını söyler. Kimisi buna “kuantum sıçraması” derken, kimisi buna “reenkarnasyon” der; karakter farklılığının bundan kaynaklandığı söylenir.

Kimisi reenkarnasyon veya sıçrama denilen bu durumun; çekim alanı kendisinde yaratılıştan mevcut olan kimsenin bilinçaltına algı yoluyla karakterin yansıması olarak açıklar.

Kimisi yaratılış bileşenlerinin (hava – su – ateş – toprak) durumuna bağlı olarak ilk insandan itibaren kendisi gibi yaratılmış olan ve ölen insanların, giderken yanlarında götüremedikleri bu karakter enerjilerinin kendilerine yansıdığını söyler. Kimisi ruhun aslında mana âleminde olduğunu, madde âlemine geçtiği an maddeye – enerjiye dönüştüğünü söyler. Kimisi buna tecelli derken, kimisi bu enerjinin adını tanrı koyar.

Kimisi egoya mutlak akıl der. Kimisi mutlak akla tanrı der. Kimisi tanrıya ihtiyaç duymaz, çok gerekliyse o tanrının mutlak akıl olduğunu, tesirlerden soyutlanmış merkezi ego olduğunu, egonun da arkasındaki – arzularının arkasındaki saflığın tanrı olduğunu söyler. Kimisi tanrıyı; çok zeki ve farkındalığı yüksek insanların, ahmak insanları bir arada tutmak ve birbirlerine zarar vermelerini ve birbirlerinden zarar görmelerini önlemek için uydurdukları bir güç olarak gösterir. Bu kişiler; insanların acıya ve korkuya, bu acıyı ve korkuyu hissettikleri sürece alıştıklarını; dolayısıyla insanların korkularını bağlayacağı ve karşılığında da, görmedikleri için devamlı korkularının büyüyeceği bir tanrıya ihtiyaç olduğunu söyler. Böylece hayallerinin (kimisine göre vicdanlarının ) dayatması ve baskısıyla rahat duracakları – kontrol edilebilecekleri bir tanrı ihtiyacıyla inanma dürtüsü geliştirirler ve bunu toplumsal olarak bulurlar.

Kimisi farklı olmak ve sözde (!) sürüden ayrılmak için tanrıyı reddeder. Kimisine göre ise reddettiği için zaten inanmıştır. Veya kendi aklını tanrı edinmiştir.

Kimisine göre inanmaya veya reddetmeye ihtiyaç duyulmayacak bir isimden ibarettir tanrı. Kimisine göre ise anlaşılması ancak anlayanlardan öğrenilebilecek bir hakikattir.

Kimisi “Gelin tanrımızı beraber oluşturalım o bizi yönetsin” der ve böylece “….izm” ler başlatılır.

Bilinçaltına gelince, kimisine göre toplumsal bir çöplüktür, veya toplumsal bir gardıroptur. Kimine göre egonun merkezidir, kimisine göre ise egonun kendisidir. Kimisine göre kişinin durumuna çeki düzen vereceği veya durumunun bilirkişi tarafından düzeltilebileceği bir ihtiyaçken; kimisine göre daha kuvvetli bir güç tarafından sürüler halinde yönetilebilme tuzağıdır ve bu nedenle aklın eğitime tabi tutulması ile beraber kontrol edilmesi şarttır. Ama yine de ihtiyaçtır.

Kimisine göre korkularla ve toplumsal tesirlerle büyümüş bir kişinin tutunma merkezidir bilinçaltı. Kimisine göre ötesinde tanrı vardır, kimisine göre ruh vardır. Kimisine göre kişi ondan ibarettir, kimisine göre ise egonun ta kendisidir.

Tanrı – ruh – ego – kader kavramları, bireylerin değişmesiyle birlikte mütemadiyen değişen toplumun değişen insanları tarafınca değerlendirilir durulur. Asırlar boyunca aynı şeyler farklı dillerle farklı kişilerce farklı şekillerde söylenir durur. Örnekler uzar, gider..

Eskiden duygular – düşünceler mana olarak değerlendirilirdi. Şimdi en azından elimizdeki sözde bilimsel veri; duyguların ve düşüncelerin madde olduğunu kabul ediyor. Diğer yandan aynı bilim daha öncesinde kabul etmiyordu bunu, yani bilim tanrıyı bile çözmeye çalışmakta araç haline geldi. Kimileri de bunun doğruluğunu tartışıyor.

Ve kader… Kimisine göre irdelenmesi gereken bir konu, kimisine göreyse irdelenmesi tehlikeli. Bu yazı, bu yazı dizisinde en kısa tutulan yazı. Kaderin; tanrının toplumlar tarafından bir yorum olarak değerlendirildiğinin farkındalığı içinde, “Tanrı – Kader” konusuna yorum yapmaktan ziyade, bakış açımıza objektif bir yorum getirmek amacı güdülecek yazılarımızda ve yazı dizimizin ilki “Kader” ile alakalı olacak. Kader konusu Tanrı tarafından değerlendirilmeyip, bireyler açısından değerlendirilecek. Önümüzdeki günlerde yayımlanacağını umuyoruz.

Konusu; “Herkesin Tartıştığı Toplumsal Kavramlar” ; başlığı ise “Tutunduklarımız” olan yazı dizimizin ilkini “Fragman” adı altında yazmış olduk. Bu yazının; ilerideki yazılara dair bir işaret, bir renk olması temennisiyle.

Psikolog Hilal İNAN – – Eyüp BAĞ