SON TV

Taksim Gezi Parkı ve Amerikan Çay Partisi

Türk halkı ve Dünya medyası,yaklaşık 20 günden beri Taksim Gezi Parkı merkezli olmak üzere İstanbul’un birçok semtinde meydana gelen protesto olaylarını ve bununla bağlantılı olarak Türkiye’nin bir çok kentinde ortaya çıkan gösteri ve olayları, merak ile izliyor. Yurtdışında da birçok ülkede gerek Başbakan Erdoğan’ı gerekse protestocuları destekleyen gösteriler yapılıyor.

Gezi Parkı protestoları aklımıza Amerikada’ Çay Partisi “Tea Party” adıyla bilinen ve bir siyasi parti hüviyetinde olmayıp, ortak değerleri savunanların oluşturdukları bir sivil toplum hareketini aklımıza getiriyor.

Amerikan Çay Partisi 1773 yılında Boston’da vuku bulan ve şiddet içermeyen bir protesto olayından adını almaktadır.O yıllarda Britanya İmparatorluğu, Fransa ve Hindistan’da yaptığı savaşları kazanmıştı ama savaşın maliyeti çok yüksek olduğundan bunları karşılamak için kolonisi olan Amerika’ya ihraç ettiği çay ve şeker gibi temel gıda maddelerine ek vergiler uygulamaya karar vermişti.
Amerikalı protestocular, Britanya’dan gelen yüksek vergili çay ve şeker gibi ürünleri ve Britanya’yı protesto etmek için 16 Aralık 1773 yılında Boston Limanı’nda İngiliz gemilerindeki tonlarca çayı Kızılderili kılığına girerek denize döktüler. Bu protesto olayları aynı zamanda Amerikan Bağımsızlık Savaşının başlangıcı olarak kabul edilir. Bütün bu çatışmaların ardından İngiliz sömürgeciliğine karşı topyekun bir isyan ve 1775-76 Amerikan Bağımsızlık Savaşı başladı.

“Amerikan Çay Partisi”protestosundan esinlenen ve sayıları yüzlerle ifade edilen farklı fraksiyonların içeren, yerel ve ulusal platformlar ABD’de 2000’li yıllardan sonra giderek güçlendi. Bu platform, bir dernek veya partiye dönüşmedi. Bugüne kadar herhangi bir lideri de olmadı. Muhafazakâr, demokrat, liberal ve kısmen populist bir hareket olarak biliniyor. ABD’de vergi yükünün azaltılması, ulusal sağlık politikalarının düzenlenmesi gibi ve daha birçok güncel konuda değişik düşünceleri var. Son birkaç seçimde görüşlerine yakın adaylara ve partilere destek verdiğinden, politik bakımdan olukça etkili ve güçlü hale geldi. Çay Partisi 2009 yılından beri ABD çapında eyalet eyalet protestolar düzenliyor.

İstanbul’daki Gezi Parkı eylemleri de çok farklı siyasi görüşlere mensup, ortak değerler etrafında birleşen ve birlikte hareket eden farklı yaş gruplarından insanlar tarafından başlatıldı. Bu tip toplumsal olayları 1980 öncesi gibi yalnızca “Kökü Dışarıda Mihraklar” suçlamasıyla da açıklamak da kanımca çok akılcı değil. Önemli olan bu olayları ve genç kitleleri tahlil edip gerekli dersi çıkarmak.

Kabul etmek gerekir ki bu tip toplumsal olayların topluma gerekli mesajlar vermesi gibi artılarının yanında, farklı marjinal grupların provokasyonlarına ve şiddetine açık olması gibi olumsuz yönleri de var. Bunun dışında, polislerinde ilk başta orantısız güç kullanarak protestocuları kışkırtması ve olayların büyümesine önemli bir katkı sağlaması Hükümet tarafından da kabul edilmiş durumda.

Sitemiz yazarlarından Prof. Dr. Namık Açıkgöz’ün de bir yazısında ifade ettiği gibi-

“Bu muhalefet 20. yüzyıl kuşaklarının anladığı anlamda bir muhalefet değildir. Bu muhalefet tek renkli değil; çok renkli ve heterojen bir muhalefettir. İktidar, yakın zamanlara kadar “zamanın ruhu”nu okuyarak ayakta kalmıştı. Bu okuma bu kuşakları yetiştirdi. ….İktidarın, artık yeni zamanın ruhunu okuması lazımdır.”

Sn. Başbakan’ın geçen yıl İl Başkanları toplantısında yaptığı konuşmanın bir cümlesi önemli idi ve kanımca Türkiye’de geniş bir kesimde tepki oluşturdu ve yaşam tarzlarına müdahale olarak görüldü. Başbakan konuşmasında “Dindar gençlik yetiştirmek istiyoruz”..diyordu. İşin garibi, bu sözler dindar basında da fazla ilgi görmedi. Başbakan’ın bu sözlerinin ardından AK Parti’ye yakınlığı ile bilinen Yeni Şafak’ta Özlem Albayrak:-
“Laik bir devlette herhangi bir toplumsal grubun ‘dindarlaştırılması’ ile ilgili bir düzenleme yapılamaz, demokratik devletin böyle bir misyonu olamaz; ama aynı laik devlette dindarları birtakım haklardan mahrum etme kararı da alınamaz” demişti.

Daha önceki iktidar dönemlerinde de bir siyasi parti “Milliyetçi ve Ülkücü gençlik yetiştirmeyi” amaçladığını ifade ederken, diğer bir parti ise sürekli olarak“Laik veAtatürkçü gençlik yetiştirmeyi” hedeflediğini söylemeye kesintisiz olarak devam etmektedir.

İktidarların görevi ideolojik veya dindar gençlik yetiştirmek olmayıp, Özgüveni yüksek, sorgulayan, çağdaş, dürüst, ahlaklı, evrensel anlamda iyi donatılmış gençler yetiştirmektir. Dini inanç veya ideoloji bireylerin kendi seçimleridir. Zaten Gezi Parkı Protestolarını başlatan ve Y kuşağı olarak da ifade edilen (1980-2000 yılları arasında doğumlular) gençlerin öne çıkan ortak değerleri de, sosyal sorumluluk, özgüven, hedef odaklılık ve farklılıklara saygıdır.

Teknoloji anlamında çalışma hayatındaki en okur yazar grup olan Y Kuşağı, fark yaratmaktan, ve fark edilmekten hoşlanmakta, değişime açık ve destekleyici tavırlar sergilemekte, çalıştıkları işyerinde de her anlamda esneklik istemektedirler. Kıyafetten çalışma saatlerine, düşünce ve çalışma tarzlarına kadar tercihlerinde değişiklik ve farklılık görülen Y Kuşağında en önemli nokta, özgür düşünce, yaratıcılık ve yüksek özgüven olarak ortaya çıkmaktadır.

Y Kuşağı gençleri Zeytinburnunda yapılan ikiz Rant Kuleleri ve İstanbul’un akciğerleri konumundaki Belgrad Ormanlarında büyük bir inşaat firmasının yaptığı “Rezidans Kondu” misali UCUBELERİ’de “Kent Kültürlerine ve Kentte Yaşam haklarına” yapılmış bir müdahale olarak görüyorlar.

Ana Muhalefet ve Yavru Muhalefetin dünya ve ülke gerçeklerinden çok uzaklarda olduğu Türkiye’de artık muhalefet bundan böyle her düşünce ve inanç grubundan Y Kuşağı gençler.