SON TV

EYLEMLERİ OKUMAK

Önce, Gezi Parkı’ndan kaynaklanan eylemleri okumak gerekir. Bu “teşhis” demektir.

Teşhis de tedavinin yarısıdır.

Olayları üç katmanlı okumak gerekir.

İlk katman, eylemlerin arka planındakiler.

İkinci katman, eylemin zihniyeti.

Üçüncü katman, eylemin dili.

İlk katman olan “eylemin arka planı”; yani, gençlerin sokağa düşmesini sağlayan iç ve dış güçler varsa, bunları görmek ve çözmek bizi aşar. İşin bu kısmını, iktidar çözer. Varsa belgeleri, zamanı gelince açıklarlar.

Bizim üzerinde duracağımız husus, eylemlerin arkasındaki zihniyet ve eylemlerin dilidir. Zihniyeti anlamak için de eylemcilerin dilini çözmek gerekir. Dil, kelimelerde ve göstergelerde gizlidir.

Bu gençler, uzun ve klasik metin gençleri değil. Kısa ve çarpıcı cümle peşindeler.

Düşünme ve konuşma tempoları, sosyal medyada olduğu gibi yüksek. Çünkü bunlar, aksiyon filmleri, radyo ve internet dili çocukları. Yaşlı kuşağın kurduğu cümleler, bunlar için Serveti Fünun dili gibi geliyor. Şimdi bunlara uzun uzun “katılımcı demokrasi, çoğulcu demokrasi,eylemsel/etkin demokrasi” deseniz anlamazlar ama “7/24 demokrasi” dediniz mi, gözleri Bu gençlerin en çok kullandıkları kelimeler, çevre, sanat, hümanizm, isyan, direniş gibi kelimeler. Bu kelimelerin hepsinin arkasında, post-modernizm yatmaktadır. Bu gençler,farkında değil… İsyan ettikleri, baş kaldırdıkları şey aslında iktidar ve Başbakan değil…

Bu gençler modernizmin standartlaştırma ve hiyerarşikleştirme zihniyetine karşı… Yani modernizmin dayatmalarına karşı bu gençler. Bu otorite tanımazlık ve naif mistisizm “new age” akımının bir yansıması. Eylemciler de bu akımın dilini kullanıyorlar.

Bir X kuşağı mensubu olarak bu gençlere eleştirileirmiz de var. Bir defa bu gençler kendilerince büyük olan iddialarını destekleyen güçlü bir bilgi birikiminden mahrum.

Eylemlerin başladığı Cuma gecesi, eylam 24 saat sürerse iktidar düer; 48 saat devam ederse Avrupa Birliği müdahale eder” lafına inandılar. Böyle bir şeyin asla mümkün olamayacağı bilgisinden haberdar değillerdi çünkü. Yani o gece gaza geldiler ve maalesef fazlaca gaz

Bu gençlerin bir kısmı, retorik zekâ peşindeydi. Bunu da sloganlarına yasıttılar ve “Orantısız zekâ kullandığımız için özür dileriz.” falan da dediler. Fakaaat kendileriyle ilgili yapılan esprilere asla tahammül edemediler; hırçınlaştılar, asabîleştiler ve zaman zaman da saldırganlaştılar. Böyle yapmayanlar da alınganlaştılar… (Bunu denedim ve bizzat kendim yaşadım.) Uygar ve kendini aşmış tavır, senle ilgili esprilerdeki zekâ pırıltısı karşısında, hakkı teslim etmektir; alınganlık göstermek, küsmek, saldırganlaşmak ve edepsizleşmek değil.

Tamam… Sokaklara, meydanlara dökülenlerin asıl gayesi, iktidarı düşürmektir.

(Bunun olmayacağını, olabilemeyeceğini ikinci gün anladılar ama CHP hâlâ anlamadı.) Bu millet, bu iktidarın düşürülmesine izin vermez. Vermeyeceğini de gene “eylemsel demokrasi” çerçevesinde, gösterdi, gösteriyor, gösterecek. Fakat iktidarın düşmemesi, kimsenin aklına, bu eylemlerin üstünün örtüleceğini ve unutulup gideceğini düşürmesin. Meydanları ve sokakları dolduran gençlerin hedefi ne olursa olsun, ne kadar azınlıkta olurlarsa olsunlar, bu eylemler, 15 milyonluk genç nüfusun yaşadığı değişim sürecinin bir işaret fişeğidir. Siyaset bu dilin farkına varmaz ve çözme gayretine düşmezse, büyük gerilimler yaşanır.

Hem bu eylemler, şeddelinin aklına karpuz kabuğu düşmüştür. Bundan sonra benzeri eylemlerin ardı arkası kesilmeyecektir. Canı sıkılan, müdürüne, eşine, muhtarına kızanlar, bu tür eylemlere baş vuracaktır. Çünkü bu eylemlerle, statik muhalefet eşiği aşılmıştır.

Demokrasi, yeni kuşakların dilini çözecek ve “dijitokratik” hacime kavuşmadığı sürece, Türkiye’de gayr-ı memnunlar kitlesi büyüyecektir.