SON TV

Kaf dağının arkası

Kaf Dağının Arkası – Anka Kuşu – Çirkinin Güzele olan Aşkı – Beşinci Mevsim – Fısıltılar Vadisi

Meğer ulaştığı söylenen Anka Kuşu, geride hiç bir şey bırakmadan ölmesini bilenmiş..

Basit yazıların ardındaki sır.. Sakladığı manayı göreni arayan cümle.. Kırgın bir rumuz..

Diyorsun ki;

“Sevgi bu kadar güzel miydi?”

Kimbilir.. Belki yaşadığın sevginin habercisidir. Belki gelmeden önceki tarifsiz kokusudur sana ulaşan. Yağmur öncesi serinliğidir havanın.. Belki de ilk damlasıdır sağanak yağmurun..

Belki de farkettiğin; gizemli beşinci mevsimidir herkesin birbirine yakıştırdığı ama aslında o olmadığı ve tüm mevsimlerini feda edenlere kendisini gösteren beşinci mevsim.. Şehirlerini feda edenlerin, feda ettiklerinin arkasından gördükleri esrarengiz şehrin gizemli mevsimi.. Bulunmaz Kaf dağının gölgesi belki de. Kaçırılan güzel prensesin arkasındaki zindanda olduğu efsanevi dağ..

Biri bir masal anlatıyordur, belki de o masalın kahramanısındır anlatanın dudağından dökülen..

Belki kendilerine katılmanı bekleyen anka kuşlarının sana yaklaşan kanat sesleridir; martılarını da feda ettikten sonra şehrinin..

Yitik şehrin gizemli mevsimi Kaf dağının karanlığını kuşatsın ey yolcu.. Sevgiliye giden yolda Kaf dağı eteklerinde, fısıltılar vadisinin büyülü fısıltıları tüm bedenini ele geçirdiğinde sinsi tuzaklarla, yola çıkmanı sağlayan sevgini kullan, kör olsun gözlerin.. Sevgini kullan, hissizleşsin duyuların.. Ki böylece tuzağa düşmeyesin..

Anka kuşlarından geri kalan bir kuşun ve diğer aldanmışların da toprağına karıştığı mezarlığı olmasın fısıltılar vadisi. Minik kuş güçlü bir kartala dönüşsün sonra, Kaf dağını aşsın binlerce yıl uçarak zamanın olmadığı o yerde. Bir savaşçıya dön sonra. Yani bir kuşu cezbetmeli sevgin. Bedenini vermeli ki kuş olabilesin. Sonra bir kartalı cezbetmelisin Kaf dağı yolunda, yırtıcı pençelerinin kurbanı olmadan önce. O da bırakmalı bedenini sana.

Gözlerin bir şeyi görmez.. Ne bir kuşun sende neyi görüp de bedenini verdiğinin merakı, ne de kartalın.. Ne de bir savaşçının. Anlamaya çalışmazsın, korkmazsın, tıpkı bir rüyadaymışcasına mantık yürütmezsin.

Ey yolcu.. Kaçırılan güzele ulaşmadan önce ejderhalarıyla savaş karanlıklar ülkesinin padişahının.

Derken güzeli bulsun çirkin..

Çirkinin güzele duyduğu aşk öldürdüğünde aşığını; güzelle birlikte çirkinin bedeninde tekrar hayat bulsun.

Efsaneler kendini feda eden çirkine acıyadursun.. Kaf dağının arkasında gördüğünün sadece bir ayna olduğunu varsın kimse bilmesin. Sadece bir ayna.. Basit bir ayna.. Aslında aynada gördüğüne bakıp ölen güzelin; çirkinin ta kendisi olduğunu bir seven bilsin, bir de sevilen..

Güzel uğrunda yapılan savaş, aslında çirkinin maskelerini düşüren sınav.. Sonra kartalın. Ardından çirkinin. Ve sonra güzelin. Aslında hepsinin.. Can içinde canan, belki sadece canan..

Şu anda seni saran bu his, ya Kaf dağının karanlık eteklerinin sinsi tuzağıysa? Fısıltılar vadisinin tatlı sesli cadısıysa sana büyülü şekilde seslenen?

Kocakarının yolun başında: “Cesur savaşçı.. Bu yol çok can aldı, çok acı verdi senin gibilere. Sahip oldukların gidecek!” demesine karşılık;

“Azığım günahım, silahım cesaretim.. Ben zaten ölüyüm! Dirilmek yolunda ölen binlerce savaşçı asırlardır hep benim. Adını bilmesem de bu aşk bayrağım ve sancağım. Düşersem yeniden doğan bir bebekte daha güçlü gelirim. Amacım ben değil, ulaşmam da değil; zaten ulaşamam..

Beşinci mevsim, efsanevi şehir, Kaf dağı ve sonrası bir hayal. Bilmiyor muyum sanıyorsun? Benim gerçeğim ancak bir hayaldir. Hayal olur bir zannın gerçeği. Ve bir zan, ancak bir hayalin uğrunda ölmelidir. Az sonra bir kuşa dönüşemesem de Alicengiz oyununu öğreten usta öldürmek için peşime düşse, bir yapay oyuncak gibi ve oyuncaktan mazlum kalbim; bir hayalin ugrunda kırılmak olur kaderim.

Var git kocakarı! Var gibi yaşamaktansa, aşık gibi maşukun uğrunda ölürüm. Bir gün elbet bir bedende dirilen gerçeğin gönlümdeki emaneti, bir bedeni daha sürükler imkansızlık çölüne. Götüren olur güzele haberimi, kendim ulaşamasam da..

Hem cesetler topraktır, gül ise toprakta filizlenir. Ölsem de toprak olurum. Ayaklarını okşarken güzelin; belki de seslenirim: ‘Toprağa basıp gülü tutan sevgili! Seni benden yarattı yaratan. Ne bu naz, bu endam? Ben olmasam bir gül, bir bülbüle ev sahipliği yapar mıydı?’ Belki de sevgili benden bir avuç alır ve seslenir: ‘Ey toprak! Bilinmez kahraman.. Beni ben yapan. Sen bensin. Ben sendenim. Gül de senden, bülbül de.. Ne bu figan?’

Bir aşık adım attı binlerce yıl önce, adı Adem’di. Ömrü bitene kadardır savaşçıların arayışı. O aşk her bedende devam etti. Yani kimisi toprak olmak için, kimisi serçe, kimisi kartal, kimisi gül, kimisi de bülbül..

Ey güzel kokular sürünmüş kocakarı! Hayallerimin katili.. Çocukluğumu öldüren cadı.. Güzel maskelere bürünmüş ölüm tüccarı.. Ey benim gibileri çocukluklarında sihirli vaadlerle hasta eden kocakarı! Hayal ve sihirli hisler karşılığında ruhları çalıp karanlıklar ülkesine gönderen dünya..

İnan ne aradığımı bilmiyorum. Çamurdan bir putum. Atalarımın başlattığı arayış yolunda parçalanacağım. Ulaşmak değil hayalim. Bulan bulmuş sevgiliyi biliyorum. Vuslata erişilmiş. Adem’de başlayan ayrılık Ahmet’le vuslata kavuşmuş.

Çamurdan heykel; bu aşkın filizlendiği bu dünya saksısına karıştırsın toprağını. Kaf dağı bir hayal. Bir zanna ancak bir hayal uğrunda ölmek düşer. Ölümüm beni toprak yapar.Topraktandır sevgili. Topraktan başkasını bilmem. Sevgilinin güzelliğini nerden mi biliyorum? Topraktandır gül, ama toprağa benzemez. Aynı zamanda topraktandır. Toprak olursam, benden olur. Bense; kendisinden sevgilinin..

Sonra elbet gölgelerden aslına yol çıkar, karanlıklar diyarından öteye. Asl’a çıkan bendendir, geride kalan feryadım karışır varlığına. Dudaklarında bir tebessüm sevgilinin. Sevgilisine..

Ey Sevgili.. Sevgilisine ait umutlardan yapılmış şehrim ve mevsimlerim ve hatta seherde yoldaşım martılar; feryadımdan yapılan.. Ve hatta yağmurlar, gözyaşlarımla yaptığım. Tüm yalanlarım ve günahlarım, yani tüm azığım feda olsun. Güzelin sevgilisi; güzelinden yapmış tüm güzelleri..

Elimde bana ait olanı verebilirim. Çamur, yalanlar ve günahlar. Güzelin sevgilisi; çamuru gül yapar sevgiliye. Yalanlarım ve günahlarımdan ise diken. Canını acıtmaktan başka ne işe yararım ki sevgilinin? Sevgili verir gülü sevgilisine. Uzun hikaye kocakarı. Anlatarak olmaz, cümleler kifayetsiz. Var git yoluna..”

diyebilir misin?

“Arkasında bir ayna Kaf dağının” diyor satırları yazan derviş.

Derviş yazadursun. “Kaf dağı, bir olmayışın habercisi’ diyedursun. “Serçe de topraktan, gül de, bülbül de topraktan” diyedursun..

Martılarımdan bahsettiğim sen. Kendi kendime yazdıklarımın şahidiyim..

Ölüleri gömen mezarcı. Gidenleri taşıyan toprak..

Basit yazıların ardındaki sır. Sakladığı manayı göreni arayan cümle. Kırgın bir rumuz..

Ey figan yuvası bağrımdan beslenen hayalcik.. Yüzleşmek haddine mi senin? Önce toprağa karış. Topraktan yaratır güzelin sevgilisi güzeli..

Meğer hiç bir kuş varamamış Kaf dağına. Hepsi ölmüş.. Meğer ulaştıgı söylenen Anka Kuşu, geride hiç bir şey bırakmadan ölmesini bilenmiş..

Psikolog Hilal İNAN – Eyüp BAĞ