Somali ve Lübnan’daki güvenlik sorunu
Lübnan ve Somali üç yıl önce Türkiye için güvenlikli ülke konumundaydı. Türkiye diplomasisi, Ortadoğu ve Afrika açılımıyla dost ve kardeş ülke kavramının yanında riskli ülkeler kavramı ile de tanışmaya başlıyor. Buunla beraber uluslararası gizli ve sinsi rekabetlerin pratik sürecini yaşıyoruz.
LÜBNAN
Lübnan hükümeti ile 2006 yılında kurulan üst düzey siyasi ve ticari ilişkilerimiz Suriye politikamızla birlikte çok ciddi irtifa kaybetmektedir.
Geçtiğimiz yıl Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta kaçırılan işadamı, Türkiye Elçilikleri önünde yapılan protesto gösterileri ve Lübnan televizyon kanallarında Türkiye hükümetinin Suriye politikalarının çok sert bir şekilde eleştiriye açık olması, Lübnan-Türkiye ilişkilerinin askıya alınmasına neden oldu. Burada, Lübnan hükümeti üzerinde ağır etkisi olan Hizbullah’ın Suriye’de Baas yönetiminin yanındaki duruşu, Türkiye için dezavantaj oluşturmuştur.
Son olarak Beyrut’ta kaçırılan THY çalışanı Türk pilotlarının, Suriye’de muhaliflerin elinde bulunduğu söylenen 9 Lübnanlı hacının serbest bırakılması karşılığında kaçırılmış olması Lübnan’da ciddi bir güvenlik sorunumuzun olduğunun göstergesidir.
Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın mecbur olmadıkça Lübnan’a gidilmemesi çağrısı gayet yerinde bir karardır. Olayın Refik Hariri Havalimanı ile askeri bir kontrol noktasının 50 metre kadar yakın bir mesafede gerçekleşmesi dikkat çekicidir.
Lübnan’da Hizbullah ve Suriye rejiminin derin gücü tartışılmaz bir gerçektir.
Lübnan’ın güneyi Beşşar Esed’i desteklerken, Lübnan’ın kuzeyi ise Suriye direnişine her türlü desteği veriyor. Suriye savaşı adeta Lübnan’ı ikiye bölmüş durumdadır.
SOMALİ
2011 yılının Ekim ayında, Somali’nin başkenti Mogadişu’da kamu binalarına intihar saldırısı düzenleyen El Şebab, Türkiye’nin verdiği eğitim burslarının sonuçlarını bekleyen 70 öğrencinin ölümüne neden olmuştu.
15 Nisan’da Kızılay konvoyuna yapılan saldırıda ise 5 Somali yardım görevlisi ölmüş ve 4 Türk de yaralanmıştı.
Türkiye’ye yönelik bu saldırıların neen yapıldığını anlamak için öncelikle Somali’yi tanımalıyız… 1991 yılından beri iç savaş yaşayan Somali halkı, 2006’lı yıllarda biraz olsun toparlanmaya çalıştı. İslam mahkemeleri adı altında oluşturulan istikrarlı yapı, 2008 yılı sonlarında dağılırken, İslam mahkemeleri varlığını yitirdi ve Şeyh Şerif Ahmet başkanlığında geçici bir hükümet kuruldu.
BM, Amerika ve Afrika Birliği ile girdiği siyasi ilişkiler nedeniyle Şebab ve bazı muhalifler tarafından Şerif Ahmet şiddetle eleştirildi ve görüldüğü yerde infazına karar verildi.
Şerif Ahmet de Şebab’ın bu çıkışının altında kalmayıp önceleri kardeşleri saydıkları bu grubu düşman ilan etti. Bugün 1991 yılından 2011 yılına kadar geçen sürede hatıralarda kalan tek şey, Somali’nin hala yoksulluk, siyasi, ekonomik istikrarsızlığı ve güvensizlik ortamından kurtulamamış olmasıdır.
Somali’nin en büyük problemi geçici hükümet TFG ve Şebab arasındaki siyasi çekişme ve çatışmanın devam etmesidir.
Bu durum insanların yoksulluk ve kuraklık içinde hayatta kalma mücadelesini daha da zora sokmaktadır.
Geçici hükümet sadece Afrika Birliği askerlerinden yararlanarak, başkent Mogadişu’yu elinde tutuyor. Buna rağmen başkentin güvenliği nerdeyse yok gibi…
Başkentin havalimanının kontrolünü Afrika birliği sağlıyor. Gerek Türkiye gerekse İslam dünyasının sivil toplum kuruluşları, Somali’nin en büyük sorunu olan istikrar ve siyasi barışın sağlanması için özel bir çalışma yürütmelidir.
Kenya ve Afrika Birliği askeri güçlerinin Somali’ye düzenledikleri operasyonlar asla çözüm değil hatta sorunu daha da karmaşık bir hale getirecektir.
İnsani yardımların sadece kamplarda dağıtılması çare değildir. Somali genelinde tarım, hayvancılık, su kuyuları meslek edinme ve eğitim projelerinin gerçekleşmesi kısa vadede mümkün görülmüyor.
Yardım projelerinin uygulanabilmesi hükümet ve muhalif güçlerin masaya oturtulması ile mümkün olacaktır. Bunun için öncelikli olarak bölge halkı üzerinde etkili olabilecek olan Sudan, Suudi Arabistan ve Türkiye’nin; ülkenin siyasi istikrarının sağlanmasına yönelik bir çalışma yapması gerekiyor.
Somali’de açlık ve güvenlik sorunu ciddi boyutlarda ilerlemeye devam ederken, bölge halkı üzerinde Kenya ve Etiyopya üzerinden bugüne kadar yapılan askeri operasyonlar ile Amerika’nın; Hıristiyan-Müslüman savaşını tetiklemekten başka hiçbir işe yaramayacağını kabul etmek gerekir.
Somali’nin istikrarı mevcut geçici hükümetin muhalifler ile masaya oturtulmasından geçecektir.
Sonuç olarak Lübnan bizim için ne kadar güvenlik sorunu arz ediyorsa, Somali’de aynı şekilde güvenlik sorunu arz etmektedir. Lübnan ve Somali gerçeğimiz üzerinden daha derin ve uzun vadeli alternatif politikalar üzerine hazırlık yapmamız gerekiyor