SON TV

Merhaba Süper Lig

Yaz boyunca beklediğimiz, özlediğimiz Süper Lig hasreti bu hafta nihayetine ermiş oldu. Sezon arasında farklı, heyecanlı futbol organizasyonları yok değildi ama alışmışız bir kere ne kadar iyi olsa da kendimizin olmayana karşı o kadar hoş gözle bakamıyoruz. Evet, lig bu hafta başladı biz de bir göz atalım bakalım neler olmuş.

Birinci hafta dikkat çeken maçların en başına Torku Konya-Fenerbahçe maçını koymak gerekir. Çok iyi oyun oynamasa da maçın 76. Dakikasına kadar oyunu 2-0 önde götüren Fenerbahçe son bölümde adeta dağıldı ve ard arda üç tane gol yiyerek maçı kaybetti. Futbolun içinde olan şeyler bunlar, kazanılır kaybedilir ama son bölümde Konya’nın yaptığı atakların önüne geçmek için hiçbir çözüm üretemediler. Tamam Konya çok cesaretli oynadı hiç geri adım atmadı ama hedefi Şampiyonlar Liginde oynamak olan bir takım daha bu seviyede bu kadar çaresiz kalırsa yarın ki ve önümüzdeki haftaki Arsenal maçlarında ne yapabilir. Arsenal demişken onlarda kendi sahalarında Aston Villaya 3-1 kaybettiler. Onlarda formsuz ama Şampiyonlar Ligi başka bir düzlem onlarda formsuz diyerek rahatlamamak lazım. Fenerbahçe’nin bu sıkıntısına teknik ekibin bir an evvel çözüm bulması gerekiyor. Fenerbahçe üzerinden konuşup kazanan takımdan bahsetmemek olmaz onlarda geriden gelip maçı kazanarak haftaya damgalarını vurdular.

Son Şampiyon taraftarının önünde Gaziantepi ağırladı, sonlara doğru zorlansada karşılaşmayı 2-1 kazanmayı bildi. Attıkları ilk golde ki paslaşmalar ise alkışlanacak türdendi, hele Drogba’nın ayağına darbe almasından sonra oynamaya devam ederek pası aktarması ve sonrasında golün gelmesi gerçekten görülmeye değerdi. Antep cephesinde ise golün sahibi Muhammet Demir’in sekiz ay süren sakatlıktan sonraki ilk maçında harika bir gol atması onun ve Türk futbolu adına sevindirici bir gelişme oldu.

Bir başka dikkat çekici maç ise; üst sıralar için iddialı iki takımın mücadelesine sahne oldu Beşiktaş-Trabzonspor. İki takımda yeni hocalarıyla bu sezon Beşiktaş’ın büyük maçlarına ev sahipliği yapacak olan Atatürk Olimpiyat Stadında karşılaştı. Beşiktaş maçı kazanmayı başardı. Benim dikkatimi çeken oyuncu performans olarak yeni transfer Atiba Hutchisondı. Kaleci Tolga Zengin ise maç sonrası basın mensuplarına yaptığı “Olimpiyat Stadının tek güzel yanı isminin Atatürk olması” açıklamayla güzel oyununu güzel sözlerle sürdürmüş oldu. Benim gözümde de haftanın oyuncusu olmuş oldu. Gerçekten bu tip beyanatlara Özlem duyar olmuştuk teşekkürler Tolga Zengin. 60000 kişiyle stadyumu dolduran Beşiktaş taraftarına da ayrı bir parantez açmadan geçmek olmaz. Her zamanki gibi takımlarını desteklediler, tezahüratlarını yaptılar. Kendilerine yakışır olanı yapmaya devam ettiler. Özellikle Haziran ayındaki Gezi Parkı olaylarında sergiledikleri dik duruşla birçok kişinin beğenisini kazanan Çarşı duruşunu hiç bozmayarak stadyumda da tepkisini gösterdi ve diğer taraftar gruplarıyla arasındaki farkıda ortaya koymuş oldu.

Ertuğrul Sağlam’ın yeni takımı Eskişehir’le ilk maçını Bursa’ya karşı oynamasıda hoş bir tesadüf olmuş. Haftaya baktığımızda dokuz tane maçta hiçbir deplasman takımı galip gelemedi ve tam yedi tane takım ilk haftayı golsüz kapattı. Yedi tane takım gol atmayınca atılan gol sayısı da ona göre az oldu, ilk hafta sadece 20 tane gol atıldı. Umarım sezon ilerledikçe gol sayısı artar.

Yayıncı Kuruluş ve Sansür

Uzun yıllardır Süper Ligin yayıncı kuruluşu olan kurum maçları naklen aktarıyor ama sadece maçları. Benim bildiğim oyun alanı içinde olan her şeyi izleyicisine nakletmesi gereken yayıncı kuruluş tribünler küfüre başlayınca yayının sesini kısıyor. Bunu yapmak yani istemediği sözleri kesmek yayıncının kendi insiyatifinde midir yoksa yapması gereken olan ne varsa nakletmek midir? Küfür kötü sözdür sesi kısılabilir diyenler olacaktır ama yayıncı kuruluş oto sansür işine niye girer. Televizyonu izleyen kişi zaten kumandanın sahibi başka bir kanalı izlemeyip maçı izlemeyi seçen kişi, muhakkak sesi kısma tuşunun yerini de biliyordur. Bırak sesi kısma işini izleyen düşünsün isterse kısar isterse dinler.

Pazar gecesi Beşiktaş tribünlerinde başlayan “Her Yer Taksim Her Yer Direniş” sözlerinde de kendi oto sansürünü yapan kuruluş bunu niye yapıyor anlam veremiyorum. Yok biz siyasi şeyleri yayınlamayız diyorsan küfürü kesme o zaman ya da Cumartesi gecesi Fenerbahçe’de Emre gol attıktan sonra yaptığı dört işareti de siyasi anlam taşımıyor mu onu niye yayınlıyorsun. Tamam çok düşünceli, oto kontrol, sansür üst düzeyde o zaman sahada fenalaşan oyuncudan da reyting çıkartacağım diye uğraşmayacaksın o zaman da ölümden reyting kazanmak olmuyor mu niye o an oto kontrol, sansür devreye girmiyor?

2006/2007 sezonunun başında Manisaspor – Galatasaray maçında o dönem Manisada oynayan Michael Meduna müsabaka sürerken saha içinde fenalaşır. Kalp krizi geçiren Medunanın yanına takım arkadaşları ve diğer oyuncular koşar ama sağlık ekibi etrafı boşaltmak ister oyuncular çekilir çekilmesine ama yayıncı kameralar “büyük habercilik anlayışına sahip olduğu için” kendini geri çekmez kriz geçiren Meduna’nın başında anlık haber yapmaya devam eder. Neredeyse baygın Medunayla röportaj yapmaya kalkacak, o zaman oto kontrol nerdeydi, çünkü onlar en başta habercidir değil mi? Olay bakımından benzer, davranış bakımından oldukça faklı başka örnek ise geçtiğimiz sezon İngiltere Federasyon Kupasında yaşandı. Tottenham – Bolton maçı sırasında Bolton’lu oyuncu Fabrice Muamma sahada kalp kriz geçirdi maçın yayıncı kuruluşu oyuncunun yerde çaresizce yatarken ki görüntülerini göstermedi onun yerine tribünleri gösterdi oradan gelen çoşkulu seslerle oyuncunun iyi olduğunu anladık. Onlar da haberci, muhabir, kameraman ama anlayış farklı. Örneklere bakınca ya onlar bu işi bilmiyor ya da biz bilmiyoruz ben çözemedim kim daha iyi, nasıl oluyor bu iş.