SON TV

“Kahraman” Mısır Ordusu !

Tüm Dünya ve Türkiye’nin çok yakından takip ettiği gibi, geçen ay başlarında Mısır’da seçimle işbaşına gelmiş olan Devlet Başkanı Mursi’nin görevden alınıp, Mısır Ordusu tarafından yeni bir Devlet Başkanı atandığı ve yeni bir Hükümetin oluşturulduğu, ABD ve Batı’nın bu olayları görmezden gelip arka planda desteklediği, bir DARBE SÜRECİ yaşanmakta. ABD’nin rahle-i tedrisatından geçmiş olan Mısır Genelkurmay Başkanı General Sisi, ülkesinde “teröristlere ve hainlere” asla müsamaha gösterilmeyeceğini sıklıkla ifade ediyor. Bu ülkenin ordusu, “terörist unsurları” temizlemek ve güvenliği sağlamak gerekçesi ile hiçbir ayırım yapmadan binlerce barışçıl vatandaşını meydanlarda kitleler halinde öldürüyor. Mısır Ordusu ve Batı Ülkeleri, Müslüman Kardeşler Örgütünün Mısır’da kurmayı amaçladığı “Şeriat Düzenine ”de temelden karşı ! ! !.

İnsanın aklına hemen “Kahraman” Mısır Ordusu nasıl bir Ordu diye geliyor ?

Yaşı 50’nin altında olanların, Orta-Doğu konularında ilgili değiller ise çok kolay hatırlayamayacağı, 1967 yılında vuku bulan ve “6 Gün Savaşı” olarak tarihte yerini alan savaşlar bu “Kahraman Orduyu” tanımamıza yardımcı oluyor.

14 Mayıs 1948’de İsrail Devleti’nin ilanı ile Araplarla İsrail arasında ilk savaş başlamış oldu. Mısır, Suriye, Lübnan, Ürdün ve Irak kuvvetleri İsrail’e saldırdılar. Yaklaşık bir yıl süren savaş sonucu İsrail, sınırlarını ikiye katlayarak uluslararası düzeyde tanınan sınırlarına ulaşmıştı. Kendi aralarında hiçbir zaman birlik oluşturamayan Araplar için yenilgi kaçınılmaz idi. Araplar mağlup oldukları bu savaşa Al-Nakba (Yıkım) adını verdiler.

1954 yılında Albay Cemal Abdül Nasır, Mısır devlet başkanı oldu. Bu tarihten sonra 16 yıl boyunca Nasır İsrail’e karşı Arapların en önemli liderlerinden biri idi ve iktidarı süresince Mısır’ı Pan-Arabizm ve Arap sosyalizmi ile Ortadoğu’da lider konuma getirmeyi amaçladı. Mısır, Suriye ile Birleşik Arap Cumhuriyeti adı altında birlik oluşturarak askeri gücünü genişletmeye ve İsrail’e karşı büyük bir saldırı için fırsat kollamaya başladı. Nasır’ın temel amacı, İsrail karşısında bir zafer kazanarak prestijini sağlamlaştırmaktı. Maalesef Nasır’ın burada unuttuğu çok önemli bir konu vardı: Tüm diğer Arap Orduları gibi özellikle Mısır askerlerinin askeri disiplin, eğitim ve nitelikleri son derece düşüktü.

1967 yılında Cemal Abdul Nasır, bölgede konuşlanmış olan Milletler Gücünün çekilmesini istedi ve İsrail gemilerinin Akabe Körfezi’ne girmesini önledi. İsrail kendisinden daha fazla kuvvete sahip olduğunu anladığı Arap devletlerinin ani bir saldırısını önlemek amacıyla ilk saldırıyı gerçekleştirmeye karar verdi. 5 Haziran’da İsrail Hava Kuvvetleri’nin Mısır Hava Kuvvetleri’nin bulunduğu üslere saldırısı ile başlayan savaş 6 gün sürdü ve “6 Gün Savaşları” olarak anıldı.

Arapların istediği gibi ilk saldırıyı İsrail yaptı. Araplara ilk ve ağır bir darbe indirmek için 5 Haziran 1967 sabah erken saatlerinden itibaren havalanan İsrail uçakları, Mısır, Suriye ve Ürdün havaalanlarını bombalamaya başladılar. Mısır’a yapılan baskında, İsrail uçakları, Mısır radarlarına yakalanmamak için Akdeniz üzerinde çok alçaktan uçarak, Mısır’ın Batı sınırlarına ulaşmışlar ve saldırılarını batıdan yapmışlardı. İsrail uçakları Irak’a da ulaşarak Irak’ın Askeri Havaalanlarını bombaladılar. Başta Mısır Ordusu olmak üzere savaşa katılan diğer Arap Orduları için, daha Savaşın ilk gününden itibaren büyük bir hezimet yaşandı.

5 Haziran günü akşam olduğunda, 16 Mısır havaalanı artık kullanılmaz hale gelmiş ve 280 Mısır uçağı, 52 Suriye uçağı, 20 Ürdün uçağı ve bir o kadar da Irak uçağı, henüz havalanamadan, yerde tahrip edilmişti. Sonradan görülmüştür ki, tahrip edilen Arap uçaklarının sayısı o gün 400’ü aşmış bulunuyordu. Bu rakam başta Mısır Ordusu olmak üzere savaşa katılan tüm Arap Ordularının hava kuvvetlerinin neredeyse % 80’ini idi.
Havaların kontrolü artık İsrail’in elindeydi. Araplar, 5 Haziran günü, 160 İsrail uçağını düşürdüklerini iddia etmiş iseler de, bu iddianın gerçek dışı olduğu görüldü. Havalardaki üstünlük, İsrail’in kara harekâtını da kolaylaştırdı. Bundan dolayı, İsrail kuvvetleri 3 gün içinde bütün Sina’yı ele geçirip, 7 Haziran akşamı neredeyse Kahire ve İskenderiye’ye dayandılar. Bu yıkım karşısında Mısır Ordusunun yapabileceği bir şey kalmıştı. Oda kayıtsız şartsız teslim olmaktı. 8 Haziran’da Mısır, İsrail ile ateşkesi kabul ederek, İsrail kuvvetlerinin Kanal’ın diğer yakasına geçmesini önlemiştir. Bu zafer ile İsrail, topraklarını 3 katından fazla genişletmiştir. İsrail’in bu zaferi ile bir anda milyonlarca Filistinli daha, İsrail yönetimi altına girmiş oldu.
Ürdün’ün elindeki Doğu Kudüs de İsrail’in eline geçti, bu nedenle 2000 yıldan beri ilk defa olarak Yahudiler, Kudüs’e tekrar sahip oluyorlardı. Osmanlı Devleti’nin 400 yıldan fazla elinde tuttuğu Kutsal Kudüs’ü, Araplar, ne acıdır ki 50 yıl bile ellerinde tutamamışlardı.

6 gün savaşı olarak tarihe geçen tarihe 1967 Arap-İsrail Savaşı, İsrail’in değil, Araplar istediği için çıkmıştır. Şu farkla ki, Savaşı çıkarmak isteyen Araplar, ilk saldırganlığı İsrail’in yapmasını istemişler ve bu fırsatı İsrail’e sunmuşlardır.

Savaşın sonu Araplar için tam bir hezimetti. Savaştan sonra herhangi bir Arap askeri gücü kalmamıştı. Mısır, Sina’ya 80-100 bin kişilik bir kuvvet sürmesine rağmen bir şey yapamamıştı. Mısır, 600-800 tank kaybetmişti. 100’den fazla kullanılabilir Sovyet yapısı tank İsrail’in eline geçmişti. Yine Mısır’ın 400 topu ile 10.000 askeri aracı Sina’da tahrip edilmişti. Tahrip edilen Arap uçaklarının sayısı 450 olarak belirlenmiştir ki, bunun içinde Sovyet yapısı 280 Mig ve 60 Ilyuşin uçağı da bulunmaktaydı. Başka bir deyimle, 1967 Arap yenilgisi, aynı zamanda Sovyet askeri teknolojisinin de yenilgisi idi. Arapların gözünde itibar kazanıp lider olmak isteyen Mısır bu büyük yenilgiyle bölgedeki Arap liderliğini ve itibarını tamamen kaybetti.
İşte kısaca özetlediğimiz haliyle “Kahraman” Mısır Ordusu. Dış düşmana asla gücü yetmeyen Mısır Ordusunun gücü ne acıdır ki, seçimle başa gelen Mursi’ye ve tamamen barışçıl bir şekilde protesto gösterisi yapan silahsız kadın ve çocuklara yetmektedir. Nasıl bir traji-komedidir ki “Mısır’a şeriatın gelme” tehlikesine karşı Mursi’yi alaşağı eden Mısır Ordusuna ilk ve en büyük destek en katı şeriat sistemiyle yönetilen Suudi Arabistan’dan geliyor. “Mısır’a Şeriat gelecek !” diye endişe eden, Batı Medeniyeti ve ABD’nin en büyük Şeriat’cı olan Suudi Arabistan’la bir sorunu yok. Tam bir Aziz Nesin Öyküsü !
.