SON TV

SABAH Ombudsmanı İbrahim Altay: İntihar virüsünü yazdı

SABAH Ombudsmanı İbrahim Altay, köşe yazısında intihar virüsünü kaleme aldı.

SABAH Ombudsmanı İbrahim Altay: İntihar virüsünü yazdı
  • Medya
  • 02 Eylül 2013 12:34

SABAH Ombudsmanı İbrahim Altay, köşe yazısında intihar virüsünü kaleme aldı.

Altay, “En hayati konulardan biri: İntihar. Psikolojik, sosyolojik, felsefi, iktisadi, siyasi vs. boyutları var. Bir de gazetecilik boyutu” dedi.

İntihar haberleri bulaşıcıdır

İbrahim ALTAY’ın SABAH Gazetesi’nde, “İntihar haberleri bulaşıcıdır” başlığı ile yayımlanan (02.09.2013)yazısı şöyle:
“En hayati konulardan biri: İntihar. Psikolojik, sosyolojik, felsefi, iktisadi, siyasi vs. boyutları var. Bir de gazetecilik boyutu.

Goethe, kahramanı intihar eden Genç Werther’in Acıları romanını 1774’te yayımladı. Takip eden yıllarda Almanya’da, özellikle gençler arasında bir intihar salgını başladı.
Werther Etkisi olarak adlandırılan bu durumu Prof. Dr. Kemal Sayar ‘model intiharların kamusallaşması’ ile açıklıyor: “Kamuya aktarılan intihar öyküleri, doğal reklam işlevi görür.”

Özellikle gerçek olduklarında…
İntihar bulaşıcıdır ve en çok da kitle iletişim araçları yoluyla bulaşır. Bu araçlardan biri de gazetedir.
Nasıl mı?
“İntihar davranışına tanık olmak, yatkınlığı olan kişilerde intihar riskini artırır. Tanıklık, doğrudan olabileceği gibi yazılı ve görsel medya aracılığıyla da olabilir.” (Prof. Dr. Rüstem Taşkın)

İntihar paketi

29 Ağustos 2013 tarihli SABAH’ın 25. sayfası… İki intihar haberi birden var. Gazetenin siyaset sayfasına bir ‘intihar paketi’ koyulmuş.

İlk haber bir alışveriş merkezinde son sekiz yıl içinde intihar olarak kayda geçen beşinci vakayı anlatıyor. İkinci haber, engelli oğlunu ilaç içirerek öldürdükten sonra kendisi de aynı yöntemle intihar eden bir baba hakkında.
Okurlarımız intihar mahallinin ve yönteminin anlatılmasına, isimlerin açık yazılıp fotoğraf kullanılmasına itiraz etti. İntihar haberlerine hiç yer verilmemesi gerektiğini savunan bir okurumuz bile oldu.

Kâbusa dönüşmesin

Sondan başlayalım: 1931 tarihli Matbuat Kanunu intihar haberlerini izin şartına bağlamış, fotoğraf kullanımını yasaklamıştı. 1950 yılında çıkarılan 5680 sayılı yasada, yasaklayıcı hükümlerin yerini sınırlandırıcı hükümler aldı.
Bugün yürürlükte olan 5187 sayılı Basın Kanunu da aynı doğrultuda. Sadece, ‘haber vermenin sınırlarını aşan ve okuyucuyu bu tür fiillere özendirebilecek nitelikte olan yazı ve resim yayımlayanlar’ için para cezası öngörüyor.
Ne tür haberlerin özendirici ve teşvik edici olduğu ise açıkça anlatılmamış. Sorun biraz da buradan kaynaklanıyor.
Uzman psikolojik danışman Ömer Akgül, bana gönderdiği notta şöyle diyor: “Dikkatli yazılmayan haberlerin intiharı sıradanlaştırması, hatta taklit yolunu açması söz konusu olabilir. İntihar bir başa çıkma yöntemi ya da son çare olarak sunulmamalıdır. Bu tür haberler ayrıntılı bir şekilde verilmemeli.”
Ve şöyle bitiriyor açıklamasını: “İntihar toplumun bir gerçeği olsa da kâbusu olmak zorunda değil.”
Önemli bir itiraz ve saptama.

Veriliş biçimi önemli

Gazetemizin politikası özendirmemek, büyütmemek ve teşhir etmemek yönünde.
Zaten intihar haberlerinin gazetelerde hiçbir şekilde yer almamasını savunmak mümkün değil. Ama bu haberlerin veriliş biçimi ile intihar olaylarının artışı arasında bir bağ bulunduğu savını da görmezden gelemeyiz.
Yapılması gereken, haberin unsurları ile toplum sağlığı arasında denge kuracak bazı temel ilkeler belirlemek.

Genel ilkeler

Dünya Sağlık Örgütü 2008 yılında ‘İntiharı Önleme, Medya Çalışanları İçin Bir Kaynak’ başlıklı bir rapor yayımladı. O rapordan da yararlanarak bazı öneriler getirmek istiyorum:

İntiharı ya da müntehiri öven yayınlar yapılmamalı. Özellikle Stefan Zweig, Kurt Cobain benzeri ünlülerin ölümüyle ilgili yazılarda bu hata çok yapılıyor.

İntihar hikâyeleri sentimental bir üslupla sunulmamalı, ‘Ölüm Bile Onları Ayıramadı’ gibi romantik başlıklar atılmamalı.

İntihar eyleminin gerçekleştiği yer hakkında ayrıntılı bilgi verilmemeli.
O mekânın Boğaziçi Köprüsü örneğinde olduğu gibi bir intihar merkezine dönüşmesinin önüne geçilmeli.

İntihar ‘öğrenilen’ bir davranış olabiliyor. İntihar yöntemi ayrıntılı bir şekilde anlatılıp yol gösterilmemeli.

İntihar psikolojik, sosyolojik ya da ekonomik tek bir nedene indirgenmemeli. ‘İflas İntihara Sürükledi’, ‘Umutsuz Aşk Kurbanı’ benzeri haberler yapılmamalı.

İntiharı normalleştiren, bir olaya tepki gibi sunan, mesaj veren ya da çare olarak gösteren yaklaşımlardan kaçınılmalı.

Doktor, polis, asker örneklerinde olduğu gibi bir yaş, cinsiyet ve meslek grubuyla intihar arasında doğrudan bağlantı kurulmamalı.

İntihar eden kişilerin isimleri açıkça yazılmamalı, fotoğrafları kullanılmamalı.
Son olarak meslektaşlarıma seslenmek istiyorum:
İntihar haberlerinin veriliş biçimi sadece okurları etkilemiyor. Shakespeare’inAntony and Cleopatra’sında bir ulağın söylediği gibi: “Kara haberin mizacı anlatana sirayet eder.”
Biraz daha dikkatli olalım lütfen.”

ETİKETLER: