Yavuz olmasaydı, İran olmuştuk
Hani son günlerde moda ya “Atatürk olmasaydı…” diye başlayan cümleler… Ben de “Daha eskiye gideyim ve meseleye Yavuz Sultan Selim’den başlayayım.” dedim
Şubat 1979’a kadar İran ile kanka idik. İran’la her şey “al gülüm ver gülüm” havasındaydı. Fakültede Farsça dersinden okuduğumuz okuma kitapları bile İran’dan gelirdi ve o zamanlar o kitapları okuyup “İrancı” olmazdık; Türkiye de İran olmazdı.
Şubat 1979’de gerçekleşen devrimden sonra herşey değişti. Biz halkımızı “Aman İran oluyoruz!…” diye korkuttuk; İran da halkını “Aman Türkiye oluyoruz!…” diye korkuttu.
İşin tuhaf ve komik tarafı son aylarda ortaya çıktı…
Daha düne kadar “Türkiye İran oluyor!…” diye ciyak ciyak bağıranlar, İstanbul’daki 3. Köprünün adının Yavuz Sultan Selim olmasına şiddetle karşı çıkıyorlar.
Yavuz Sultan Selim olmasaydı, şimdiye kadar çoktaaan İran olmuştuk!… Hem de taa 1500’lerde…
Ortaokuldaki, lisedeki tarih kitaplarından hatırlayın… 1500 yılına kadar İran ile sadece politik olarak rekabetimiz vardır. Nihâyetinde iki ayrı devletiz ve devletler arası rekabet de normaldir. İran ile Osmanlı rekabeti, 1501’den sonra; yani Şah İsmail’in, İran devletini “Safevî ideolojisi”ne göre yeniden dizayn etmesinden sonra, mezhep merkezli bir ideolojik rekabete dönüşmüştür. 1501’den önceki İran’da bir Şii-Safevî zihniyeti hâkim değildir. “Sâfî” tarikatine girip bunu devlet ideolojisine dönüştüren ve Türk olan Şah İsmail, devletini Anadolu’yu da içine alacak şekilde genişletmeye niyetlendiğinde; yani Anadolu’yu da Şiizm anlayışına göre şekillendirmeye kalktığında, karşısında Yavuz’u bulmuştur.
1500 yıllarını anlatan tarih metinlerine bakın. Şah İsmail, propagandacılarını Anadolu’nun içlerine kadar göndermiş ve Diyarbakır’a kadar bir etki sahası oluşturmuştur. Çaldıran’ın sebebi, bu propagandalar ve Osmanlı topraklarının Şii ideolojisine göre şekillendirilme gayretidir. Yavuz, Çaldıran’a giderken ve Çaldıran’da Anadolu Alevileri ile değil; Şiizm ve İran şiizmi propagandasına kapılanlarla savaşmıştır. Mesela Çaldıran’ın öncesinde ve sonrasında Orta ve Batı Anadolu’da, Balkanlarda hiçbir Alevi-Bektaşi kıtali yaşanmamıştır. Çünkü onlar Şiizmin tesirine hiç girmemişlerdir ama İran coğrafyasın yakın bölgelerdeki Alevi-Bektaşi zümreleri, propagandaya kapılıp Şah İsmail saflarına geçmiştir. Böylece “keşke olmasaydı” diyeceğimiz bir savaş cereyan etmiştir.
Amacım, size tarih dersi vermek değil… O günlerden hareket ederek bugüne gelelim…
Şayet Yavuz Sultan Selim Çaldıran’da Şiizmin Anadolu’daki etkisini sıfırlamasaydı, şimdi Türkiye diye bir devlet olmayacak; buralar İran ve hepimiz de İranlı olacaktık. Mesele bu kadar basit!…
Meseleyi anladınız sanırım…
Şimdi Türkiye’de “İran oluyoruz!…” diye bağıranlar, aynı zamanda Yavuz Sultan Selim’e de karşılar. Yavuz olmasaydı, şimdi hepimiz İranlı idik a dostlar. İranlı olmaya en yakın olanlar da Alevîler idi…
İmdiii!…
Ben de size, “Yavuz Sultan Selim’e Türkiye’nin İran olmasına engel olduğu için mi karşısınız yoksa?” diye bir soru sorayım o zaman.
Hem İran düşmanlığı, hem de Yavuz Sultan Selim düşmanlığı!… Ne iş?…
Perhiz ve lahana turşusu yanyana olmuyor arkadaşlar!…