SON TV

İlahi YÖK, Felsefesiz İLAHİYAT

Hatırlanacağı üzere 15 Ağustos 2013 tarihinde YÖK Genel Kurulunda alınan bir dizi garip kararla İlahiyat Fakülteleri için yeni bir müfredat belirlenmiş ve tüm İlahiyat Fakültelerinin tek tip müfredatı uygulaması kararlaştırılmıştı. Ayrıca YÖK tarihinde bir ilk olarak Üniversitelerin en üst akademik karar organı olan Fakülte Kurulları ve Senatolar dışlanarak tepeden inmeci bir yaklaşımla tüm İlahiyat Fakültelerinin adları da “İslami İlimler Fakültesi” olarak değiştirilmişti.

Duyumlarımıza göre akla ziyan bu değişikliklerin YÖK Başkanı Sayın Prof. Dr. Gökhan Çetinsaya’nın teklifi ile yapıldığı belirtilmekte. Sn. Çetinsaya’nın Başkanlık görevine atanmasından sonra basında çıkan haberlerde kendisini YÖK’ün çağdaşlaştırılması ve yeniden yapılandırılması çalışmalarına adadığı sıklıkla ifade edildi. Kuruluşundan beri YÖK’ün başına gelen en genç Başkan olan Çetinsaya görevinin ilk aylarında gerçekten çok farklı bir YÖK başkanı portresi çizmişti.

Gariptir ama, YÖK aldığı bu gereksiz ve kamuoyunda çok tepki çeken kararla yıllar önceleri var olan Yüksek İslam Enstitülerinden Ankara İlahiyat Fakültesi örneğinde olduğu gibi çağdaş, bilimsel ve evrensel bir yapıya dönüşen sistemi yeniden Yüksek İslam Enstitüsü modeline dönüştürmek istedi. Bir bakıma Yüksek İslam ve Medrese zihniyetinin, Yüksek Öğretimde tekrar hakim olması. Kaldı ki eski medreselerde matematik, astronomi ve felsefe gibi dersler bulunmasına rağmen, bizim YÖK’ümüz (tam olarak anlayamadığımız belki de onların da tam olarak açıklamaya cesaret edemediği nedenlerle) medreseden daha geriye gitmeye çalıştı.

Şansımız şu ki YÖK Üyeleri içerisinde Sn. Prof. Dr. Durmuş Günay gibi değerli bilim adamları ve bunların cesaretle kaleme aldığı tarihe geçecek nitelikte “karşı oy” yazıları da var. Prof. Günay’ın; hareket noktasını ve yaşam felsefesini yılların deneyiminden, bilim adamı cesaretinden, olgunluktan, bilgelikten, akıldan, mantıktan, bilimsel ve evrensel gerçeklerden aldığı anlaşılıyor. Yazdığı 13 sayfalık “Karşı Oy” yazısı İlahiyat Fakültelerinde Felsefe Derslerinde (yeni bir YÖK hamlesi ile kaldırılmaması durumunda) okutulacak türden bilgiler içeriyor. Ben de Sn. Günay’ın yazısını okuyunca bilmediğim bir çok şeyi öğrendim.

YÖK tarafından kabul edilip kamuoyu baskısıyla daha sonra geri alınan müfredat değişikliğinin özü, mevcut müfredattan felsefe ve felsefi içerikli derslerin yanı sıra, adında tarih bulunan dersler ile sanat ve musiki derslerinin tasfiyesi ve Fıkıh, Tefsir, Hadis gibi Temel İslam Bilimleri derslerinin saatlerinin artırılmasından ibaretti.

Sn. Günay’ın da belirttiği gibi dinin emirleri üzerine “evrensel olarak” düşünebilmenin ve söz edebilmenin temel vasıtası olarak geçmiş yüzyıllar da Müslüman filozoflar, felsefi geleneğe bağlı kalmışlardı. Batının Aydınlanma felsefesinin doğup gelişmesine ilham kaynağı olan Endülüslü filozof İbn-Rüşd bu konuyu ele aldığı Faslü’l-Makâl adlı eserinde şu ifadelere yer vermektedir:
“Bu sözden amacımız; şer’î bakış açısı ile felsefeye ve mantık ilimlerine bakmanın dini açıdan mubah mı, yasaklanmış mı, yoksa emredilmiş mi olduğunu araştırmaktır…”

“Felsefe dinin arkadaşı ve süt kardeşidir. Bu ikisi doğaları açısından kardeş, cevher ve özleri açısından da dostturlar.”
Yunus’un “ilim ilim bilmektir” dizesinde işaret ettiği, konusu ilim olan ilim felsefedir. Küresel Dünya’da, İslam bilginleri sadece Müslümanlar ile konuşmak değil, bütün inanç sahipleriyle konuşmak, tebliğ etmek ve tartışmak durumundadırlar. Bu nedenle, söz konusu felsefi zemine dayanan İlahiyat Fakülteleri sadece İslam inanç ve ibadet öğretimi veya saf dini ilimlerin eğitimi ile kendisini sınırlandıramaz.

Evrenin niçin yaratıldığı, kimin yarattığı, nereden geldiğimiz, nereye gideceğimiz, varoluşumuzun anlamı gibi en temel varlık sorularının cevaplarını “Din” ve “Felsefe” vermektedir. Felsefe olmaksızın bu sorulara tatmin edici cevaplar verilemez.

Bilindiği üzere, felsefe terimi, hikmet/bilgelik sevgisi (philo-sophia) anlamındadır. Yani hikmetsiz felsefe ol(a)maz. Kadim Yunanlılar, hikmeti aklın süzgecine tabi tutmuşlardır. Felsefe bir anlamda, hikmetin akılla birleşmesidir, akılla kavranmasıdır.

Sosyal Bilimciler YÖK’ün amaçladığı ama geri adım attığı bu değişiklikler ile sorgulamacı değil savunmacı, dogmatik, akıl karşıtı, selefi bir yapı oluşturulmaya çalıştığını ifade etmektedirler. Bu değişiklikler hayata geçirilmiş olsa idi, Türklerin yıllardır İslam içerisinde yoğrulageldikleri renk, zevk ve estetik düşünce sistemi bir çırpıda yok edilecek ve ilahiyatların sosyal bilimler ve felsefeyle irtibatının kesilmesiyle Ortadoğululaştırılma tehlikesi karşımıza çıkacaktı.

YÖK’ün amaçladığı fakat geri adım attığı “ilahiyat ve felsefe hamlesinin” sonuçları ne olmuştur ?

Çeşitli nedenlerle İlahiyat Fakülteleri toplumun büyük çoğunluğunun gözünde, maalesef, olumlu bir imaja sahip değildir. Değerli milletvekilleri ve bakanlarımızın “İlahiyat Fakültelerinin ve İmam-Hatiplerin ulvi değerlerinden” bahsederken, kendi çocuklarını Tıp, Mühendislik, Hukuk, İşletme, İktisat gibi alanlara yönlendirmeleri manidardır. Mevcut iktidarın muhafazakar bir yapıda olması ve İlahiyat ile İmam-Hatip mezunlarına hayatın bir çok alanında pozitif ayrımcılık sağlaması geçici olup bu gerçeği değiştirmemektedir. Maalesef bu okullar toplum gözünde tam anlamıyla “meşruiyet” kazanamamıştır.
İslam Dünyası aradan geçen 1400 yıla rağmen tüm zamanların en büyük kütüphanesi olan İskenderiye Kütüphanesinin yakılmasının hesabını hala verememişken, bu tür anlamsız girişimler hem din eğitimine zarar vermekte hem de zaten olumsuz olan İslam Dininin olumsuz imajını daha da olumsuz hale getirmektedir.

“AK Parti YÖK’ünün” bu girişimini ile İlahiyat Fakültelerine “istemeyerek de olsa” reva gördüğü itibarsızlaştırmayı geçmiş dönemlerdeki “CHP YÖK’leri” bile başaramamıştı. Ne demişler “İnsanın kendine yaptığı kötülüğü kimse kimseye yapamaz.