SON TV

Ada da tek başına ve çırılçıplak 60 gün!

Yiyeceği yok, içeceği yok, herhangi bir aleti yok, üstelik de çıplak!

Ada da tek başına ve çırılçıplak 60 gün!

İngiliz kaşif Ed Stafford (38) Büyük Okyanus’taki Fiji’nin Olorua Adası’nda bu halde tam 60 gün geçirdi. Bu sürede en büyük sıkıntısı ne beslenme ne de barınmaydı. Hürriyet’te yer alan haberde, baş etmekte zorlandığı sorun yalnızlık oldu.

Niye bu 60 günlük macera için Fiji’ye bağlı Olorua adasını seçtiniz?

Öncelikle burada kimse yaşamıyordu. Çünkü hiç insan yerleşiminin olmadığı ve aynı zamanda tatlı su kaynağı bulunan bir ada bulmak neredeyse imkânsız. Biz de aylarca böyle bir ada aradık. Sonunda yağmur ormanı ve kumsalıyla bu adayı bulduk.

60 günde karar kıldık çünkü 40 gün 40 gecenin İncil’e dayanan bir anlamı vardı. İngiltere’de yayınlanan Alone (Yalnız) isimli bir programda da Ed Wardle Kanada’da 50 gün boyunca dolaşıyordu. Ama her tür malzemesi vardı. Başlangıçta “Hayatta kalmak için hiçbir şeyi yok. Kıyafetleri bile yok!” fikrini benimsetmek için çırılçıplak kalmayı istemiştim. Ama adaya bırakılmadan önce tüm giysilerimi çıkarıp suya atlayınca kendimi savunmasız hissettim. Öncelik olmasa da giyinme içgüdüm ortaya çıktı ve kendime otlardan bir etek yaptım.

‘Salyangozları çiğ çiğ yedim’

Adada ilginç yiyecekler yedim. Bence iğrenç değildi ama ilk iki hafta salyangozları çiğ çiğ tükettim. Tabii parazitleri engellemek için pişirmek gerektiğini bilmiyordum. Protein almak için gerekli olduğunu düşünmüştüm. Zaten bir hafta bol bol kustum. Yanımda hayatımı kolaylaştıracak birkaç şey olsa iyi olurdu. Kesinlikle kibrit! Bir bıçak mesela… Örneğin bıçağım olmadığı için 2-3 saatte yapabileceğim sığınağımı bitirmek tam 11 gün sürdü.

‘Hiç boş vaktim yoktu’

Çocukluğunuzda böyle ıssız bir adada yaşamı düşlemişsiniz. Hayal ettiğiniz gibi miydi?

Tabii biraz romantik tarafını hayal etmiştim. O zaman böyle filmleri izliyordum. Robinson Crusoe gibi, Mavi Göl gibi… Ve bunun bir tür kaçamak gibi olacağını, keşif yapmak, yüzmek, balık tutmak için bol bol zaman kalacağını hayal etmiştim. Halbuki ıssız adaya alet edevatsız, oltasız ve yiyeceksiz gittiğinizde sürekli uğraşmanız lazım. Sabah uyandığım andan gece uyuyana kadar ya ateş için odun topluyordum ya da yiyecek peşindeydim. Bu işlerin bu kadar zor olacağını hiç tahmin etmemiştim.

Olorua’ya gitmeden önce bazı becerileri edinmek için çalışmışsınız. Hangileri zor oldu adada?

Geçmişte keşifle ilgili işler yaptım ve askerlik geçmişim de var. Yine de bu görevlerde ateş yakmak istediğimizde çakmak çıkarıp hallediyorduk. Buradaysa birkaç şekilde ateş yakmayı biliyordum aslında ama hiçbirinin ustası değildim. Doğru ağacı bulana kadar epey vakit harcadım. Zaten en başta bunun tam anlamıyla bir iddia olması için tüm konforu, yiyeceği, her tür malzemeyi dışarıda bıraktık.

‘Tecrit etkisini küçümsemişim’

Amazon Nehri’ni bir uçtan diğer uca yürüdüğünüz geziyle kıyaslarsanız hangisi zordu?

Dürüstçe söylemek gerekirse bütününe bakınca Amazon daha zordu. 2.5 yıl sürdü. Sadece bir işe vakfedilmiş müthiş bir zaman dilimiydi. Her gün yürüyordum. Bu monotonluk ve diğer faktörler Amazon’u daha zor yapıyordu. Ama şunu da söylemem lazım: Çıplak ve Mahsur (Naked and Marooned) beni tahminimden çok daha fazla zorladı. Mesela tecrit etkisini gerçekten küçümsemişim. Bir espriyi bile paylaşacak kimse yoktu. Ve bunun için zihinsel olarak hazır değildim.

Taştan yaptığı çember dairesi delilikten kurtardı

Bu tecrit etkisine karşı bir yöntem geliştirdiniz mi?

Aborijinlerden öğrendiğim tekniği duymuş olmalısınız. Yani taş çemberini… Bunun için önceden Avustralya’da bana söyledikleri şuydu: “Yalnız başına 60 gün geçirmeyi küçümseme. Uzun bir süre ve aklını kaçırmak için yeterli.” Panik yaşamam halinde, endişeye kapılırsam yere taşlardan küçük bir çember yapıp içine oturumamı söylediler. Ben Londra’da insanların birbirinin üstüne çıktığı bir yerde yaşıyordum. Halbuki adada o kadar çok boş alan var ki serseme dönüyorsunuz. Bu da beni neredeyse hasta etti. Ve ilginçtir çemberin içine oturduğumda kendimi gerçekten güvende hissettim. Basit bir yöntemdi ama işe yaradı.

Bu 60 gün boyunca bir acil yardım ekibi var mıydı? Hiç acil yardıma ihtiyacınız oldu mu?

Acil durum düğmesine bastığımda yakın adadaki bir görevli 45 dakika ya da bir saatte yanıma gelebilecekti. Bir keresinde basmak zorunda kaldım. 50’inci gün civarı olmalı… Çok hastalandım. Karın bölgemde çok şiddetli bir ağrı vardı. Bir yandan da televizyon programı çekiyordum. Programın devam etmesi lazımdı. Sonunda İngiltere’deki doktorun tavsiyesiyle yine bir Fiji adasından bir hemşire geldi ve antibiyotik verdi, bu sayede iyileştim.

‘Atalarımızı daha dayanıklı’

İnsanın sınırlarını Amazonlar’da, Olorua’da sınadınız. İnsanın sınırları tahmininizden yüksek mi yoksa atalarımızdan daha mı kırılganız?

Daha kırılganız. Bundan eminim. Dedelerimiz dünya savaşı gibi korkunç tecrübelerden geçti. Şimdiki kuşaklar bunlarla baş edemezdi. Bununla beraber bir hayatta kalma durumunda içgüdüleriniz çok çabuk ortaya çıkıyor. Daha önce bütün hayatında pamuğa sarılı yaşamış olsa da böyle bir durumda insanın sorun çözücü yönü ön plana çıkıyor ve kendini korumak için harekete geçiyor.

Ed Stafford’un el kamerasıyla çektiği ‘Çıplak ve Mahsur’ Discovery Channel Türkiye’de her salı 22.30’da yayınlanıyor. Tekrarı Cumartesi 15.55’te.