SON TV

Yeni Diyarbakır

Eski Türkiye olur da Yeni Türkiye olmaz mı, oldu. Yeni Türkiye’nin illeri de yenileşti.

Eski Türkiye olur da Yeni Türkiye olmaz mı, oldu. Yeni Türkiye’nin illeri de yenileşti. Türkiye acayip şekilde değişiyor. Yenileşmeyen donmuş kafalar yok mu, elbette var. Adam, “ben anam babam gibi düşünürüm, ben değişmedim” diyerek övünüyor.

Bayram tatilinde geçmişte 10 yıl kaldığım (1969-1979) Diyarbakır’a gittim. Kent içinde yürüyerek her gün dolaştım; on yılda görmediğim tarihi yerler gördüm. Bu arada tanışlarla, rastgele karşılaştığım insanlarla konuştum. Diyarbakır olmuş ‘Yeni Diyarbakır’. Kent nüfusu artmış. Taşıt sayısı öylesine artmış ki, yollara sığmıyor.
Peşinen söylemeliyim “Çözüm Süreci” Diyarbakır’a yaramış. Gelen giden çoğalmış. Yerli ve yabancı turist çok. Yüzler gülüyor. O kötü günler geride kalmış. Süreçten memnun olmayan- lar PKK teröründen beslenenler. O sayede uyuşturucu ticareti yapanlar, PKK siyasetinden geçinip bir yerlere gelenler memnun değilmiş. Öcalan’ın barışçı yaklaşımı memnun olmayanların keyiflerini kaçırıyormuş.
Kürtçe rahatça konuşuluyor. Sur içinde gezerken Dengbej evini gördük. Dengbej Kürtçe Şarkıcı Evi demekmiş. Uğradığımızda bir program varmış. Bir kadın ve üç erkek çok güzel Kürtçe şarkılar söylediler. Kendi kendime, yahu bu dili bu devlet yasak etti de ne oldu? Dedim. Geldiğimiz nokta budur. Aynı şey Ant için de geçerli.

Yeni Türkiye ve yeni Diyarbakır bu demek. Diyarbakır Surları onarımda. Epeyce yenilenmiş. Bir an önce tamamlanmalıdır. Çevresindeki pislikler temizlenmiş, çimlerle yeşillenmiş park olmuş. Oturdum dinlendim. Sur içi başlı başına tarih. Süryani, Keldani, Ermeni Kiliseleri var. Taş yapılar özgün. Kentsel dönüşüm hızla buraya uygulanmalıdır. Sonradan yapılmış öylesine kötü binalar var ki, utanırsın, insanlar nasıl oturur diye şaşarsın.
İçkale’de yenileme çok güzel gidiyor. O kötü yapılar öylesine güzel olmuş. Henüz ziyarete açılmamış. Çevresindeki eski ucube yapılar yıkılmış ama, söylenene göre kaplumbağa hızıyla gidiyormuş. Ali Paşa Diyarbakır’da ünlü bir semt, Ankara’nın Çinçin’i gibi. Orada da yıkımlar var, o da kağnı hızıyla. Sur içinde bana kalırsa özgün yapıdaki binalar dışında bütün yapıları yıkacaksın. Sur içi tamamen turizme açılmalıdır. Müzeler, camiler, kiliseler görünür hale gelmelidir. Ankara’da Kocatepe Camisi görünsün diye nice ev yıkıldı.
Diyarbakır’da genç kızlarda başörtüsü çok yaygın. Türkiye ortalamasının üstünde diyebilirim. İnsanlara baktım tıpkı Türkler gibi kısa boylu ve kara kurular. Deneyimli birine sordum, Kürtler böyledir ama Zazalar daha iri, daha kemikli ve uzun boylu olur dedi. Bu konuda bilimsel bir çalışma yapıldı mı bilmiyorum. 1930’lar olsaydı kafaları ve diğer kemikleri (!) ölçerdik. Benim gözlemim böyle. Çok yerde ‘Ne Mutlu Türküm Diyene’ sözü yazılı. Artık bun-dan da vazgeçmek gerekir.

Üniversite geniş alana yayılmış. Eski yeri Fiskayası’ndan bakarsanız güzel bir manzarası var. Biri dört diğeri bir minareli iki camisi var. Üniversite kent ekonomisine büyük katkı sağlıyor. Bu üniversitenin çekirdeği Tıp Fakültesi’dir. 1969’da öğretime açıldı. Kurucu dekan rahmetli Sabahattin Payzın’ı anımsadım. Adam, Dicle’nin karşı tarafında 27 bin dönüm arazi kamulaştırdı. Bizleri toplar ‘Budapeşte olacak, Dicle nehrinin önüne set yapılacak tıpkı Tuna gibi içinde gemiler kayıklar yüzecek’ hayalini dillendirirdi. Rahmetlinin çok emeği var. Adı acaba bir caddeye verildi mi? dedim, verilmemiş. Vefa insanlarda az bulunan vasıf. O yıllarda yol üzerlerinde “Güneydoğu’nun kalkınması Ziya Gökalp Üniversitesi’nin kurulmasına bağlıdır” tabelaları olurdu. Bu isimde bir de dernek vardı. Dernek yöneticileri de unutulmamalıdır. O tarihlerde şimdiki gibi üniversiteler bir gecede kurulamıyordu. Diyar-bakır’a asistanlık görevi için gittiğimde (1969) bana ilk söylenen ‘akrepten kendini koru’ idi. İşte böyle bir eski Diyarbakır’da Payzın Hoca, üniversiteye öncülük etti.
Kentin ekonomisine polis ve asker katkısını da unutmadan söylemeliyim. Kırk yıl öncesinden biliriz ki Diyarbakır demek polis demektir. Şimdi ise sokaklarda resmi giyimli ne polis ne de asker var.

Sokaklar pek temiz değil. Bayram öncesi olduğu için böyle dediler. Sokaklar ciğerciden, ciğer dumanı ve kokusundan geçilmiyor. Belediyeye burada da iş düşüyor.
Diyarbakır tarih boyu çok ünlü düşünce adamı yetiştirmiştir. Ankara’daki Diyarbakır toplan-tılarında da seziyorum, ünlü sosyolog Ziya Gökalp’i görmezlikten geliyorlar. Bunu, Türkçülük hareketinin başlatıcısı gördükleri için yapıyor olabilirler. Kürt olan Gökalp nasıl olur da Türkçü olur diyorlar sanırım. Böyle düşünülse bile –bence yanlış- böyle bir düşünce adamını Kürtler de sahip çıkmalıdır. Bugün sosyal bilimlerde Gökalp’siz yazı yazılmıyor. Türkiye’nin milli marşını yazan Akif Arnavut, Arnavutluk kendisine sahip çıkıyor. İlk Türkçe sözlük plan Şemsettin Sami de Arnavut. Ankara’da bir otelde yapılan toplantıda Diyarbakır’dan yetişen ünlü kişiler konuşanlarca sayıldı, Gökalp’in adı söylenmedi. Çok üzülmüştüm. Üniversite’nin adı olmasa da Eğitim Fakültesi’nin adı Ziya Gökalp olmuş, iyi olmuş. Devlet tanıyor sadece.

Söylenene göre uyuşturucu üretimi, ticareti ve kullanıcısı çok yaygınmış. Sigara fiyatına kadar düşmüş. Biz oradayken uyuşturucu kullanan bir çocuk, para alamayınca, ablasını, annesini öldürdü, babasını ağır yaraladı. Acilen önlem alınmalıdır.

Diyarbakır’da ilginç bir saptamam oldu. Cumhuriyet Gazetesi satılmıyor. CHP gibi Cumhuriyet de oralarda erimiş. Partiyi anlıyoruz da Cumhuriyet olsun kendini yenilemeli ve sevdirmelidir. Yeniçağ var, Cumhuriyet yok!
Diyarbakır benim tarihimde de önemlidir. On yıl çalıştım, orada evlendim, iki çocuğum orada doğdu, hapisliği orada tattım, üniversiteden ilk orada kovuldum. 12 Mart darbesinde kitap-larımı gömdüğüm tarlaya kocaman apartman yapılmış, altındaki kahvede çay içtim, kırk iki yıl öncesini düşündüm. Kızım sıra gecesine götürdü. Denizli nere Diyarbakır nere, çocukluk tür-külerim söylendi, eşlik ettim. Kızım şaşırdı, Diyarbakır’da Denizli türküleri. Türkiye böyle bir ülke. Öylesine karışmışız ki ayrı olmak dertli olmaktır. Öyleyse, ne Kürtler ne Türkler dertli olmalı, bugüne kadar ne kadar yasağımız varsa hepsi kalkmalıdır.

Yerel bir gazetede okudum. Ahmet Türk “bugüne kadar halkı unutup siyaset yaptık. özür dilerim” demiş (DİHA, 19. 10. 13). Bana göre de öyle. Hükümet kadar BDP’li vekiller de çaba göstermelidir. Şimdiye dek bir milletvekilinin, “yol istiyoruz, fabrika isteriz, hastane isteriz, nitelikli memur vb isteriz” lafını duymadım. Varsa yoksa siyaset!
Bazıları Diyarbakır adının “Amed” olmasını istiyor. Bu isim fazla rağbet görmüyor. Diyarbakır adı ruhuyla birlikte zihinlerde yer tutmuş. Merkez ilçelerden Bağlar ya da Kayapınar ya da yeni kurulacak merkez ilçenin adı Amed olabilir, Antakya’da olduğu gibi. Bu konudaki görüşüm budur.
Ayrılmadan Sur’un tepesine çıktım. Keçi Burcu’ndan Hevsel bahçelerine, Gazi Köşkü’ne ve Kırklar Dağı’na baktım; hüzünlendim ve sevindim. Gidenler Keçi Burcu’na mutlaka çıkmalılar.

Diyarbakır’a gidenler kiliseleri, Esma Ocak Evi’ni, Sülüklü Han’ı, Hasanpaşa Hanı’nı, tarihi camileri, İçkale’yi, Ahmet Arir, Cahit Sıtkı, Ziya Gökalp evlerini göremeden ayrılmasınlar.
Sonuç şudur: Diyarbakır artık eski Diyarbakır değil. Zihniyetler hiç değil.

YAZARIN SON YAZILARI
AYM-ASKER YEMEĞİ - 4 Ocak 2014
Mehmet Akif Ersoy - 25 Aralık 2013
Fişleme ve MGK - 12 Aralık 2013
MGK Kararı - 2 Aralık 2013
Yeniden Dershane - 21 Kasım 2013
YÖK 32 Yaşında - 11 Kasım 2013
Cumhuriyet - 2 Kasım 2013
Yeni Diyarbakır - 22 Ekim 2013
İslam ve Terör - 4 Ekim 2013