SON TV

Beren Saat: İnsan kendini özel hissediyor

Beren Saat’in hem kör hem sağır bir kızı canlandırdığı “Benim Dünyam” gösterime girdi.

Beren Saat: İnsan kendini özel hissediyor

Beren Saat, Uğur Yücel’in hem oynayıp hem de yönettiği “Benim Dünyam” isimli filmin baş rolünde oynayan Beren Saat, kendisini daha çok sinema için yetiştirdiğini, ancak televizyon dizilerinin de oyuncular için kaçınılmaz olduğunu söyledi.

Beren Saat, yeni neslin en önemli televizyon yıldızlarından. Beyaz perdede ise şansının ekrandaki kadar yaver gittiğini söylemek zor. Büyük olasılıkla bu makus kader Uğur Yücel’in yönettiği “Benim Dünyam” ile kırılacak. Çünkü Beren Saat, değme oyuncunun zorlanacağı kör ve sağır Ela rolünün altından hakkını vererek kalkıyor.

Milliyet Sanat dergisinin kasım sayısında yayımlanacak röportajı için Beren Saat’le buluştuk. Bu zor rolün hazırlık sürecini konuşurken söz aşka, kadın olmaya ve hayatın diğer renklerine geldi…

Uğur Yücel’le tanışıyor muydunuz daha önce?

Hayır, bu film için tanıştık. Erol Avcı “Bir film yapsak” dedi ve biz üçümüz bir toplantı yaptık. Tanıştık, hikayeden bahsedildi, ben “Black”i izlememiştim. Filmi aldım ve eve izlemeye gittim. Başta birtakım şeylerden korktum. Her şey çok groteskti, tercihler o yönde yapılsaydı, kendimi içinde görmek istemeyeceğim, fazla gişe maksatlı, duygu sömürücü sinema filmlerinden olabilirdi. Bir yandan da çok zor bir rol olduğu için ufak bir korku yarattı. Ama kendinizi kime emanet ettiğiniz çok önemli o noktada. Vakit geçirdikçe, konuştukça, Uğur Yücel’in varlığı tabii her şeyi değiştirdi.

Hem kör hem sağır olmayı öğrenip birleştirmek için nasıl çalıştınız?

Hocalarımız vardı. Altı Nokta Körler Vakfı Okulu’nda baston kullanımını, daktilo kullanmayı, saat okumayı, görme engelli birinin sistemini öğrendim. Bir yandan da Mahir Hoca’yla Ela okulda hep beraber yürüyorlar, görme engelli birine nasıl eşlik edildiğini öğrendik, birbirimizi nasıl tutacağımızı… Tabii hayatın ne kadar zor olduğunu fark ediyorsun. Biz yolda yürürken takılıyoruz, düşüyoruz. Bir yandan Ercüment Tanrıverdi, İşitme Engelliler Federasyonu
başkanı, hep bizimle beraberdi. Çıkardıkları sesleri, dili duygusal değişimlerde
nasıl yorumladıklarını,
dilin prensiplerini de öğretti, artık kendi kendimize cümle kurabilir, yorum yapabilir olduk.

“Bu abazalık gına getirici”

Gözü kulağı kapayıp karanlıkta, sessizlikte kalmayı denediniz mi çalışırken?

Evet denedik, öyle bir ödev verdi Uğur bana, “Ben dün gece böyle bir şey denedim ne olduğunu anlamak için, sen de yapsana” dedi. Gözlerimi, kulaklarımı kapattım bir gece. Kendi bildiğin mekanda bile kayboluyorsun.

Ela’yla Mahir Hoca arasındaki ilişkiyle ilgili ne hissediyorsunuz? Bu kızın hocasına âşık olması kaçınılmazdı değil mi?

En başından beri, o sahne olmasaydı da bunun bir aşk ilişkisi olduğunu düşünüyorum. Hayranlıkla, mecburen doğan o büyük aşk ilişkisi, usta-çırak arasındaki aşk ilişkisi gibi de öğretmenine duyulan aşk gibi de, ama bir yandan büyüdüğünde keşfettiği, bir erkeğe duyulan aşk gibi de… Beni en çok etkileyen cümlelerden biri “Bir kadın olarak itibarımı verirken…” bölümüydü. Gerçekten öyle, bir kadın için beğenilmek, hayatında bir kez olsun öpülebilmek, kadın olarak ona itibarının verilmesi çok önemli bir kadın duygusuydu. Oynamaktan çok keyif aldım, izlerken de öyle… Bir yandan da ne göreceğimi bile bile izlerken üzüldüm yeniden.

Adamın gitmesine hak verdiniz mi?

Verdim. Öpmesine de hak verdim, öpüp gitmesine de hak verdim.

O öpme sahnesi perdeden çekilip haber olmuş. Bu devirde hâlâ sinemada öpücük sahnesini konuşuyor olmamızı nasıl buluyorsunuz?

Bu abazalığı gına getirici buluyorum. Bazen gerek vardır, bir aşk hikayesidir, ne bileyim televizyonda biz “Aşk-ı Memnu”yu çekerken mesela büyürdü o sahneler çünkü o yasak aşk yaşanacaktı. Ama bu filmde olması çok tuhaf.

“Haberlerimizi aramızda magazin programları gibi seslendiriyoruz”

Bir de “Kenan Doğulu o sahne çekileceği gün seti terk etti” bölümü var haberin…

Olur mu canım? Kenan zaten öyle sete falan gelen biri değil en başta, öyle bir şey yok. Sadece filmin son bir-iki günüydü, benim de bir-iki ufak sahnem kalmıştı, o zamanlarda geldi adaya. Zaten sete gelmez, bir de öpüşme sahnesinde duracak…

Duramamış, adayı terk etmiş, öyle yazıyor…

Çok acayip. Asap bozucu tabii sanki sürekli birbirimizin tepesinde beklermişiz gibi. Hayatımızın bilmem kaç senesini birbirimiz olmadan yaşadık. Kariyerlerimiz öyle başladı ve şimdi de son derece saygılıyız. Öyle bir şey olmaz, olamaz.

“Böyle sahneleri kıskanıyorum” gibi laflar etmişliği var mı peki sahiden?

Yok, demez. Bir kere çok sıkıştırdıklarında “Sahneleri nasıl oynayacağına Beren, içgüdüleri ve yönetmeni karar verir” gibi bir şey söylemişti. “Kıskanıyorum” falan diye bir şey söylemez.

Siz ne yapıyorsunuz bunları okuduğunuzda?

Artık şakasını yapıyoruz. Başlarda yıprandık ama artık her şeyin tamamen mavrasını yapıyoruz. Komik bir noktadan sonra… Magazin programları gibi seslendiriyoruz haberlerimizi aramızda.

Kısa aralarla çok ses getiren dizilerde oynadınız. Kafanızda daha çok sinemaya ağırlık vermek gibi bir hedef var mı?

Var. Aslında çocukluktan beri kendimi
sinema perdesinde hayal ediyordum. Televizyona yaptığımız işleri sinemadan daha geniş bir
seyirciye ulaştırabiliyoruz artık. Otuz küsur
ülkede yayımlanıyor ve ben başka başka ülkelerde tanınıp insanlarla fotoğraf çektiriyorum, bu gücü yadsıyamayız. Yine de sinemanın yeri çok başka. İnsan kendini perdede görünce çok özel hissediyor.

“Kendimi korumam gerekirse birinin canını acıtabilirim”

“İntikam” dizisi için karate öğrenmişsiniz değil mi, yanılmıyorum…

Evet, bayağı dövüşmeyi öğrendim.

Seviyor musunuz dövüş sporlarını?

Seviyorum, çok keyif aldım. Şöyle bir şey oldu, ilk dersten sonra birine vurmak fikri çok kötü geldi. Eldivenleri elimden çıkardım, eve ellerim titreyerek gittim. Birine zarar vermek, birini acıtmak fikri kötü geldi. Sonra yavaş yavaş anlamaya başladım aslında ne olduğunu, nasıl bir konsantrasyon gerektirdiğini. O noktadan sonra zaten hocam dedi ki “Bakışların, mimiklerin değişti, oynarken de bunları kullan”. Şimdi bana sorduklarında, kendimi korumam gerekirse birinin canını acıtabilirim diyorum.

“Bir müzisyenle bir oyuncu iyi bir kombinasyonmuş”

Filmde Ela’nın hayatında edebiyatın da önemli bir yeri var. Sizin yazıyla aranız nasıldır, yazar mısınız bir şeyler?

Yazarım. Çoğunlukla günlük. Birkaç senedir onların ufak ufak kendi ritmi olmaya başladı. Bazıları şiir şekline dönüşüyor. Bazen
o günlüğün içerisinde bir şeyler düşündüğüm için ufak denemeler gibi de oluyor. Ama ben aslında hayatımı kayıt altında tutmak istiyorum, hep onun üzerine yazıyorum.

Kimseye okutuyor musunuz?

Nadiren. Genelde Belçim (Bilgin) okur.
En korkak ve özgüvensiz zamanlarımda ilk ona okuttum. Bazen Kenan da okuyor şimdi. Ufak ufak cesaretim geldikçe okutuyorum.

Kenan Bey’in şiirleri besteleme niyeti yok mu?

Bilmem, öyle benim doğrudan bir şeyime değil ama bazen o söz yazarken ben de ufak ufak burnumu sokuyorum. Eğlenceli oluyor.

Şarkı söylüyor musunuz beraber?

Evet. Bir müzisyenle bir oyuncu iyi bir kombinasyonmuş, hiç başıma gelmemişti. Herkes kendi işine dair bilgisini karşı tarafla paylaştığında kendi mesleklerimiz üzerinde uygulayabildiğimiz bilgiler oluyor onlar. Beraber geçirdiğimiz zamanlar ikimizi de besliyor.

Birbirinizin yaptığı işleri hep beğeniyor musunuz, yoksa eleştirdiğiniz de oluyor mu?

Yok, nazikçe en sert eleştirileri birbirimize yapıyoruz. Bir süreliğine ufak bir sessizliğe neden olsa da biliyoruz ki dostça ve haklı bir eleştiri oluyor çoğunlukla da. Hiç kabalaşmadığımız için birbirimize, bir de gerçekten çok dostane eleştiriler olduğunu bildiğimiz için kırıcı olmuyor.

“Kenan’dan sonra anladım ki…”

20’li yaşların sonuna gelmişken aşka bakışınız da değişti mi?

Kesinlikle. Ama şimdi bunu ben Kenan’dan ayrı değerlendiremiyorum galiba. Onun bende yarattığı etki de enteresan. Çünkü çok romantik ve o da bu sakinliği ve bakış açısının değişimini, bu konforu getirmiş olabilir, ikisi beraber de olmuş olabilir. Onu tam ayırt edemiyorum birbirinden.

Siz romantik misiniz?

Evet. Kenan’dan sonra şunu anladım ki bazı şeyleri boşuna tırmalayıp acı çekiyormuşum. Böyle biriyle zaten eşleşme oluyormuş işte. Benim dediğim gibi bir şey varmış, cevabımı buldum galiba.

ETİKETLER: