SON TV

YÖK 32 Yaşında

YÖK, 32 yıl önce 06 Kasım 1981’de kuruldu. Yükseköğretimde unutulmaz iz bırakan yasayla kurulan Yükseköğretim Kurulu, geliştirdiği sistemle Türkiye’ye onulmaz zararlar vermiştir.
YÖK, 12 Eylül Cuntası’nın Türkiye’ye miras bıraktığı anayasal kuruluştur. Eylül paşaları yasanın hazırlanmasını Paris’te yaşamakta olan Hacettepe Üniversitesi eski Rektörü İhsan Ali Doğramacı’ya (1915-2010) ısmarladılar; iki maddesi dışında, Doğramacı’nın dediği şekilde yasalaşmıştır. Cunta önderi Kenan Evren’in kefil olduğu bu yasanın gerçek mimarı Doğramacı’dır.
YÖK’ün Türkiye’de yaptığı yıkıntıyı bilen oldukça azdır. Yeni kuşak, YÖK sistemini öylesine kabullendi ki, eleştirmek dahi istemiyor. YÖK’e karşı mücadele verenlerin çoğu öbür dünyaya göç etti, kalanlar ise yaşlandı.
YÖK’le 1946’da kurulan özerk üniversiteye son verilmiştir.. Sistemin özünde tek kişi yönetimi ve tek tip insan yetiştirme vardır. Tepedeki karar verici, altındakiler deneni yapandır. Prof. Dr. Mehmet Doğan’ın “rektörleri kral yapmışsınız” sözüne Doğramacı, “İyi ya 27 iyi kral (o tarihte 27 üniversite vardı) bulur üniversiteleri yönetirim” yanıtını vermiştir. Doğramacı, Oruç Aruoba’nın yıllar önce tanımladığı gibi, zaaflarını kullandığı ve kişilikleriyle oynadığı 27 kral buldu, üniversiteleri tam 11 yıl tek başına yönetti ve içine etti (2007).
YÖK’ü iyi tarif edenlerden biri de Prof. Dr. Lütfi Duran’dır. O, sistemi şöyle tarif eder: “YÖK bir alt sistemdir. Üst doktrin ise Milli Güvenlik Sistemidir. Bu sistem bize ait değildir. Amerika’dan çıkmıştır. Bu doktrinin en çok uygulandığı alan Latin Amerika ülkeleri, Güney Asya ve bazı Ortadoğu ülkeleridir. Milli Güvenlik sisteminin ideolojisi antikomünizmdir. Bizden çok önce Arjantin ve Brezilya’da uygulanmıştır…” (Milliyet, 16. 05. 1989). Bizden altı ay önce Şili darbecileri YÖK yasası çıkarmışlardır.
Bu antisol proje beklenenden daha iyi sonuç vermiştir. Projeye göre üniversitelerden bütün sol görüşlüler çıkarıldılar. Bunlara 1402’likler, 2547’likler denmiştir. Bu görüşten olanlar üniversiteye alınmadılar. Ayrıca, öğretim elemanları sözleşmeli hale getirildiler ve mevsimlik tarım işçisi gibi, ‘her an atılabilirim korkusunu’ yaydılar. Sonunda hocasıyla öğrencisiyle zapt-u rapt altına alındılar. Bütün hocalar tıpkı Şili darbecilerinin yaptığı gibi, güvenlik soruşturmasından geçirildiler ve temiz görülenler! yeniden atandılar. Öğretim üyelerine ve öğrencilere dernek kurma ve herhangi bir derneğe üye olma yasağı getirildi.
YÖK ve Hocabey (Doğramacı’nın diğer adı) amaca erişmek için üniversitelerin derslerini bile yeniden belirlemiştir. Dünyada hiçbir yasaya ders adı yazılmazken Atatürk ve Türkçe dersleri yazıldı. Bu dersleri anlatacak öğreticiler hızlıca ülkücü görüşten yetiştirildi. Hocabey, o tarihte Emre Kongar’a (Herkesten Bir Şey Öğrendim, 2013) şöyle diyor: “Pazartesi günü saat 9.00’da zil çaldığı zaman bütün iktisat fakültelerinde hangi derse girilecek ve o derste ne okutulacak onu bileceğiz”. Doğramacı’nınn ve cuntanın üniversiteye nasıl baktığının bundan iyi kanıtı olamaz. Durum çok vahim. Amaç, derslerin milli güvenlik doğrultusunda işlenmesini sağlamaktı.
Doğramacı üniversiteleri kendi arzusu doğrultusunda şekillendirdikten sonra, bugünkü uydurma seçim sistemini bahane ederek, 1992 yılında istifa etti. Kısa bir süre sonra kendisini aratmayacak cinsten olan Halil Kemal Gürüz (1995-2003) başkan oldu. Hocabey’in yapamadıklarını yaptı ve, “Üniversitelerde daha 12 Eylül artığı solcular var” diyerek kalanları temizledi ya da hizaya soktu.
Sonuçta üniversite, üniversite olmaktan çıktı. Üniversitenin olmazsa olmazı olan akademik özgürlük ve özerklik yok oldu. Üniversiteler 1919 darülfünunundan geriye düştüler. YÖK’ün iki noktasını atacağız diyen ünlü siyasetçilerin hepsi, askeri vesayetin kontrolündeki YÖK sistemine, yok edeceklerine sahip çıktılar. 12 Eylül ürünü YÖK, üniversiteler MGK’sı olarak, her devlet kurumuna bir temsilci sokarak çalışmaya başladı.
Hocabey’in sistemi öylesine yerleşti ki, şimdi başkaları tarafından ustaca kullanılıyor. O’nun zamanında genel olarak masonlar ve ülkücüler bu işleri yapıyorlardı, şimdi ise dindar muhafazakarlar yapıyor. Son yıllarda bu iş hesaplaşmaya kadar vardı. Üniversitelerde zaten sol görüşlü ve akademik özgürlüğün hakkını veren akademisyen sayısı yok denecek kadar azalmıştır. İşin aslına bakılırsa, Doğramacı ve zihniyeti, YÖK’ün sonraki yöneticilerini yetiştirmiştir.
YÖK acı demektir. YÖK insanı kişiliksizleştirme sürecidir. Binlerce insanın çoluk çocuğu ile mağdur olduğu sürecin adıdır YÖK sistemi. Şimdilerde 28 Şubat mağdurları anımsanıyor, 12 Eylül mağdurları akla gelmiyor. Beni çok üzen budur. YÖK mağduru ve YÖK’e karşı mücadele verenlerden biri olarak üniversitelerimizin geldikleri nokta beni derinden üzüyor. Gittikçe düzeleceğine daha da kötüleşiyor. Rektörler neredeyse ayak takımı sayılır hale geldiler. İşin tuhafı bu kişiler kendilerini o hale düşürüyorlar.
Üniversite hocaları ne okuyorlar ne de örgütleniyorlar. Hemen hepsi nereden ne para gelirin hesabındalar ve üniversiteyi ilkokul sanıyorlar. Hepsinin akılları yök diliyle söylersek yöktörlerin cebindedir. Fikirleri olanlar bile çıkarlarını yitirmek korkusu içinde iyice sindiler.
YÖK 06 Kasım 2013 günü “Akademik Özgürlükler Bildirisi” adıyla bir bildirge yayımladı. Bu güzel bildirge, değişik güncel konular arasında güme gitti. Her sözcüğünün altına imzamı atarım. Bence bu bildirge paralı ilan şeklinde birkaç büyük gazetede yayımlanmalıdır. Evet, bildirinin içi güzel. Dışı nasıl? Bana göre şimdiki yökçüler öncekilere göre dana insancıllar ve daha sert değiller. Ancak, üniversitelere yapılan yönetici ve hoca atamalarında öyle algılanmıyorlar. Niteliğin yerini ‘bendencilik, cemaatçilik’ almış durumda. Gerçi bu yaklaşım önceki yıllarda da vardı ama, hiç değilse o bildirgeyi yayımlayan yökçüler döneminde olmamalıdır. Tek tip öğretim üyeleriyle üniversitenin üniversite olamayacağı açıktır.
YÖK büyük sorun olarak duruyor. Bu sorun mutlaka çözülmelidir. Bugünkü iktidar yeni iktidar olduğunda çözmek istedi, CHP ve askeri vesayet izin vermedi. Şimdi ise, o gün çözmek isteyen irade YÖK’e egemen oldu ve çözümü unuttu.
AKP müzminleşmiş çok sorunu çözdü, YÖK’ü yok etme cesaretini gösteremedi.

YAZARIN SON YAZILARI
AYM-ASKER YEMEĞİ - 4 Ocak 2014
Mehmet Akif Ersoy - 25 Aralık 2013
Fişleme ve MGK - 12 Aralık 2013
MGK Kararı - 2 Aralık 2013
Yeniden Dershane - 21 Kasım 2013
YÖK 32 Yaşında - 11 Kasım 2013
Cumhuriyet - 2 Kasım 2013
Yeni Diyarbakır - 22 Ekim 2013
İslam ve Terör - 4 Ekim 2013