SON TV

İsrail bölge lideri mi oluyor?

Arap Baharı denilen süreç başta olmak üzere Ortadoğu bölgesinde son 25 yılda yaşanan gelişmelerin en çok hangi ülkeye avantaj sağladığı önemli bir sorudur. Bu yazıda yeterince üzerinde durulmayan bu önemli sorunun yanıtını arayacağız.

Gelişmelere Türkiye açısından bakarsak… Arap Baharı öncesi komşularımızla yaşadığımız sıkıntılar, sonrasında daha da artmıştır. Önceleri ‘Avrupa’nın şımarık çocuğu’ Yunanistan ile mücadele eden Türkiye, Kardak krizinde bu ülkeyle savaş noktasına bile gelmişti. Diğer komşularımız Irak, İran ve Suriye PKK’yı yıllar boyunca Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak için topraklarında barındırdılar. PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın Suriye’den çıkarılması Şam’ı savaşla tehdit etmemiz sonrası olmuştur.

Birinci ve İkinci Körfez Savaşları sonrasında Irak, Arap Baharı sonrasında ise Suriye, Mısır, Tunus ve Libya’da yaşanan olaylar bu ülkeleri diktatörlerden kurtarmakla birlikte çok uzun bir istikrarsızlık dönemine soktu. Oysa sermaye için en önemli konu ülkelerin kimler tarafından ve ne şekilde yönetildikleri değil, istikrardır.

Ortadoğu’da ekonomik istikrarın bölgeyi kalkındıracağı muhakkaktır. İstikrarsızlık ise bölgenin önemli aktörü İsrail’e yaramaktadır. İsrail’in en büyük düşmanı krallıkla yönetilen, şeriatın hüküm sürdüğü Suudi Arabistan değil İran’dır. Suudi Arabistan’ın da en büyük düşmanı İran’dır. İsrail ve Suudi Arabistan ortak düşman karşısında bölgede Amerikan stratejilerinin yürütücüleri olmuşlardır.
Bölgedeki gelişmelerden etkilenen ve bölgedeki gelişmeleri etkileyen en önemli ülkelerden biri de Türkiye’dir. Ancak Türkiye, Körfez Savaşı sırasında Iraklı mültecilere bakmak zorunda kalmış, bozulan ticaret yüzünden milyarlarca dolar zarara uğramıştır. Bugün de Suriye İç Savaşı nedeniyle benzer bir durum meydana gelmiş, Türkiye bir milyona yaklaşan sayıda mülteciye bakmak zorunda kalmıştır. Türkiye Irak, Suriye ve Mısır’da izlenen politikalar nedeniyle bu ülkelerin yönetimlerince düşman olarak gösterilmiş, Malatya Kürecik’e yerleştirilen radar nedeniyle de Kasr-ı Şirin anlaşmasından beri iyi ilişkiler içerisinde olduğu İran tarafından dahi tehdit edilmiştir.
Çevresindeki ülkelerde meydana gelen iç savaşlar ve bölgesel istikrarsızlıklar Türkiye’nin menfaatine olmamış, aksine aleyhine olmuştur. Yani Ortadoğu’da istikrarsızlık Türkiye’ye yaramamaktadır.

Şimdi tekrar Arap Baharı’nın gerçek kazananının kim olduğu sorusuna gelelim. Bundan 30 yıl önce İsrail’in en büyük düşmanları Mısır, Suriye ve Irak’tı. İsrail, bu ülkelerle defalarca savaştı. Bu ülkelere karşı nükleer silah kullanacak kadar ileri gidecekken ABD ve Rusya’nın araya girmesi ve desteğiyle savaşları konvansiyonel yöntemlerle kazandı. Kurulduğu yıldan itibaren kendisine savaş açan ülkelerden toprak kazandı ve büyüdü. Önce tek kurşun atmadan sadece birkaç Scud füzesi saldırısına maruz kalarak Saddam Hüseyin’den, Arap Baharı ile birlikte de en büyük düşmanı olan Mısır, Suriye ve hatta Libya’dan kurtulmuş oldu. Bu ülkelerde özellikle Birinci Körfez Savaşı sonrası hâlâ istikrara kavuşamayan Irak örneği önümüzdeyken ve Amerikan basınında bu ülkelerin, hatta Suudi Arabistan’ın bölünmesi ve yeni devletlerin ortaya çıkması haritalarla tartışılırken, bu ülkelerin oldukça uzun bir süre İsrail’in başına dert olamayacağı açıktır.

Bölgede şu andan itibaren İsrail’in başına dert olabilecek iki ülke kalmıştır. Bu ülkeler Türkiye ve İran’dır. İran’ın ilk hedef olarak görülmesine rağmen aslında istikrarsızlaştırılmaya daha müsait olduğu için öncelikli hedef Türkiye’dir. İran, sınırlarını çok sıkı kontrol etmektedir ve basın çok ciddi şekilde denetlenmektedir. Sosyal medya da bu baskıdan nasibini büyük ölçüde almaktadır.

Türkiye’de adına terör ya da Kürt sorunu denilen bir problem vardır. Bu, Türkiye’nin yumuşak karnıdır. Mevcut durumda Türkiye’yi destabilize etmenin iki yolu mevcuttur. Kürt sorunu /terör ve finansal kriz… Hükümet dünyayı sarsan, Avrupa’ya kök söktüren bir finansal krizin varlığında bile bunu mümkün olduğunca iyi idare etmiştir. Bir diğer hassas nokta olan Kürt meselesini de dış güçler provoke etmeden önce ve iç savaş tehdidi olmadan çözme gayreti içindedir ve zorundadır.

Ortadoğu bölgesinde ABD’nin, politikalarını empoze etmesi konusunda güvendiği tek ülke İsrail’dir. Özellikle geçmişteki meşhur “meclisten geçmeyen tezkere” nedeniyle ABD, Türkiye’yi her zaman yönlendirilemeyeceğini görmüştür. Her ne kadar Türkiye bunu telafi etmek için başta Kuzey Irak ‘ta toprak bütünlüğünü destekler gibi görünse de zaman geçtikçe merkezi hükümeti dışlamış ve Kuzey Irak ile ilişkilerini güçlendirmiştir. Aynı şekilde Suriye üzerinde Kürtler konusunda aktif bir politika izlemiştir.
Tüm bu süreç sonunda Türkiye’nin güneyinde de-facto Kürt otonom bölgeleri oluşmaktadır. Türkiye açısından plan herhalde kendisine bağımlı otonom küçük bölgeler yaratma ve bunları birleşmeden kontrol altında tutmaktır.
Kürtler, ABD sevdiğinden ya da Ortadoğu ‘da devleti olmayan en büyük grup olduklarından değil, son 20 yıldır Amerikan çıkarları öyle gerektirdiği için arkasında rüzgârı hisseden ve ona göre davranan bir pozisyondadırlar. Sırtını ABD ve İsrail’e dayayan Barzani ve diğerleri kendilerine şunu sormalıdır:
“ABD bu bölgede bir Kürt devletini neden istiyor ve neden kurduruyor?”
Bu bölgede Kürt devletinin varlığının devamı için en önemli iki şarttan birincisi ABD tarafından tanınmak, ikincisi ‘Land Lock’, yani her taraftan kara ile çevrili olmamak. Şu anki durumda Kürtler petrolü ancak Türkiye üzerinden satabilmektedir. Denize açılabilmenin yolu ise Kuzey Suriye ya da Türkiye’dir.
Amerikan gazetelerinde yayınlanan ve geleceğin Ortadoğu haritası olarak sunulan aşağıdaki haritada ise her ne hikmetse Suriye’nin Kürt bölgesi ile Akdeniz arasına bir devletçik sıkıştırılmış, Kürtlerin denize ulaşmasının önü kesilmiştir. Bu Kürtleri Araplarla ya da Türklerle uzun yıllar sürecek bir kavgaya itebilir. Denize açılamayan bir ülkenin petrol zengini bile olsa bağımsız yaşam şansı neredeyse yoktur. (Bkz: Land Lock Ermenistan) Ayrıca Kürt devleti en azından şimdilik Arap toprakları üzerinde kurulmaktadır. İsrail devletinin Arap toprakları üzerinde kurulması sonrası Araplar’ın tekrar toprak kaybetmesi, özellikle Suriye’nin Golan tepelerini İsrail’e kaptırması sonrası bir de kuzeyini Kürtlere kaptırması ve Kuzey Irak’taki oluşumla bir araya gelerek de-facto bir devletçiğin Araplarda infial uyandırma riski küçümsenmemelidir. Arapların ilgisinin Kürtlere yönelmesi durumda acaba kimin üzerindeki baskı azalacak ve kim daha fazla nefes alma şansı bulacaktır.

İsrail, tek kurşun atmadan İkinci Dünya Savaşı’nda yaşanan Nazi vahşeti üzerinden devlet kurmuştur. Şimdi de tüm dünyaya karşı psikolojik bir mağduriyet oluşturmakta ve sempati toplamaya çalışmaktadır.

Ortadoğu’daki mevcut durum ise Türkiye’ye para ve güç kaybettirmekte, yeni düşmanlar kazandırmaktadır. İsrail’in en büyük düşmanları ise bir bir parçalanmakta, küçülmekte, bu devletlerin toprakları üzerinde irili ufaklı etnik ya da mezhepsel devletçik kurulma planları yapılmaktadır. Amaç zaten bölgenin en güçlü ordusuna sahip İsrail’i daha da güçlü hale getirmektir. Böl-parçala- yönet modeli İsrail için ABD tarafından uygulanmaktadır. Üstelik bu sefer kurulacak Kürt devleti İsrail’in ve dolayısıyla ABD’nin en yakın müttefiki olacak her iki ülkeye petrol satacak ve silah alıp İsrail ile birlikte Türklere, Araplara ve İranlılara kök söktürmeye çalışacaktır.

İran devrimi öncesi bölgede ABD’nin en büyük müttefiki olan İran devrim sonrası sırtını ABD’ye dönünce ABD, Saddam Hüseyin’e yanaşmış ve İran’a savaş açmasına neden olmuştu. Bu savaş her iki ülkeyi yemiş bitirmişti. ABD, sonrasında olmayan kimyasal biyolojik silahların varlığını öne sürerek Irak’a savaş açmış yaklaşık 1.000.000 kişinin ölümüyle sonuçlanan ve hala devam eden bu savaş /iç savaş, Irak devletini 3 parçaya bölünme sürecine sokmuştur. Yine İran’ın nükleer silah ürettiği öne sürülerek ABD ve İsrail Irakla savaştırarak güçsüzleştirdiği İran’a saldırmanın hesabını yapmaktadır. İsrail ve ABD’nin yine çok az uğraşla bunu yapmasının yolu İran’ı en az İran kadar güçlü bir devletle savaştırmaktan geçmektedir. Ortadoğu’da uzun süre İran ile savaşabilecek (burada yenebilecek demiyorum uzun sürmeli ve iki devlet de iyice yorulmalı tükenmeli) bu niteliklere uygun Türkiye ve Suudi Arabistan dışında bildiğiniz başka bir devlet var mı?
Türkiye şunu bilmelidir ki; Diyarbakır’ın Türkiye’de kalması Musul ve Kerkük’ün Türk olduğu iddiasından, Misak-ı Milli’den geçer. Yunanistan’ın kıta sahanlığı idealinden vazgeçmesi adalar üzerinde hak iddiamızın dile getirilmesiyle olacaktır. Herkes Türkiye’den bir şeyler isterken gerçekte Türkiye ne istiyor yurtta sulh cihanda sulh mu? Komşularımız İsveç, Norveç ya da İsviçre olmadığına göre…

“Zaman en iyi öğretmendir. Ancak ne yazık ki daima öğrencilerini öldürür.” (Curt Goetz)


NY Times’tan alınmıştır.

[email protected]
Twitter: https://twitter.com/AkinBeyoglu

YAZARIN SON YAZILARI
Katar Gazı - 16 Aralık 2013
İran ‘ın Yükselişi - 5 Aralık 2013
Enerjik politika - 19 Kasım 2013
Kripto para birimleri - 4 Kasım 2013