SON TV

Enerjik politika

Türkiye ‘de 2012 yılı sonu itibariyle kullanılan temel enerji kaynaklarının dağılımı doğalgaz(%32), kömür(%31), petro(%26), hidro(%4) ve diğer yenilenebilir(%7) enerji şeklindedir. Kullanım yerine göre dağılım ise %27 sanayi, %26 konut ve hizmet sektörü, %14’ü ulaştırma ve %24 çevrim sektörü şeklindedir.

Türkiye son yıllarda istikrarlı olarak ekonomik büyüme gerçekleştirmiştir. Büyüyen ekonomisi sayesinde artan üretim, enerji talebin artması sonucunu doğurmuştur. Bu sebeple son yıllarda ülkemiz OECD(İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı) ülkeleri içerisinde enerji talebinin en hızlı arttığı ülke olmuştur. On yıl sonrası için oluşturulan senaryolarda da ülkemiz talebinin iki katına çıkacağı, Dünya talebinin de benzer bir ivme ile artacağı öngörülmektedir.
Toplumsal refah ve geleceğimiz için büyümenin sürdürülebilirliğinin sağlanması gereklidir. Bunun için, artan enerji talebi sebebiyle enerji arz güvenliğini sağlamak için ciddi çalışmalar yapılmalıdır. Bu çalışmalar ana hatları ile enerji arz kaynaklarının çeşitlendirilmesi, sürekliliği, güvenliğinin sağlanması ve serbest piyasa ortamının oluşturulmasını kapsamalıdır.

Kıt kaynakların yönetimi ve menfaatimiz doğrultusunda ülke içi ve ülke dışı olmak üzere iki konuda çalışmaların yoğunlaşması faydamıza olacaktır. Çok uzun vade için uzaysal kaynaklara yönelik strateji ve araştırmaların da geç kalınmadan başlatılmasında fayda vardır. Kısa vadede ise öncelikle enerji ithalatının azaltılması, yerli kaynak kullanımının ve enerji verimliliğinin arttırılması için gerekli çalışmalar yapılmalıdır. Ülkemizdeki madenlerin çağa uygun şekilde işletilmesi suretiyle iç kaynakların maksimum kapasitede kullanılması da atılması gereken önemli adımlardandır.

Ayrıca yetişmiş nitelikli personelin global tekel şirketler tarafından devşirilmesinin engellenmesi için gerekli önlemler alınmalıdır. Bu kişilerin ülkeye hizmet etmelerinin engellenmesinin de zararlı bir faaliyet olduğunu fark etmek ve bu bilinçle gerekli önlemleri almak gerekmektedir.
Ülkemizin enerji kaynakları sınırlı olmakla birlikte, dünyanın ispatlanmış petrol ve doğal gaz rezervlerince zengin kaynaklarına ulaşılabilir bir pozisyonda bulunması önemli bir avantajdır. Dünya petrol rezervlerinin %65’i ve doğal gaz rezervlerinin %71’i Türkiye ’yi çevreleyen Hazar Havzası, Ortadoğu ve Rusya Federasyonu ’nda bulunmaktadır.
Arz ve talep (doğu-batı, kuzey-güney) noktaları arasında bulunan ülkemizin bu pozisyonunu iyi değerlendirerek enerji koridoru/terminali oluşturması ve politikalarını bu doğrultuda yapması menfaatimize olacaktır.

Enerji yollarının kontrolü, ülkemizin bölgesel ve küresel ölçekte bir belirleyici olması yönünde önemli bir adımdır. Bölge ülkelerinin enerji ihtiyaçlarının iyi analiz edilip ithal ve ihraç edilebilecek enerji formuna göre uzun vadeli bir enerji stratejisi oluşturulmalıdır.

İran, Kuzey Irak ve Orta Asya’daki rezervler dünya enerji talebini karşılamada önemli bir alternatif kaynak olarak ortaya çıkmaktadır. Türkiye, gerek coğrafi, gerekse jeopolitik konumu ile Ortadoğu ve Orta Asya’nın üretiminin dünya pazarlarına ulaşmasında hem bir köprü hem de bir terminal olma özelliği taşımaktadır. Önümüzdeki birkaç ay içerisinde Kürt bölgesi petrolünün Kerkük- Yumurtalık boru hattına bağlanarak dünya pazarına ulaşması bölgedeki hareketliliğin ilk belirtisi. Kısa süre içerisinde bölgenin doğal gaz kaynaklarının işletilip pazara arz edildiğini göreceğiz.

Herkesin bildiği gibi hareketli bir coğrafyadayız. Önümüzdeki yirmi yılda %40 civarında artması öngörülen dünya enerji tüketiminin önemli bir bölümünün bölgemizden karşılanacağı düşünülürse bölgenin daha da hareketleneceği net görülecektir.

Bir yerde talep varsa arz ’ın da oluşturulacağını bilmek gerekiyor. Enerji ihtiyacı artacak, bu da arz’ın artması anlamına geliyor. Sorulması gereken soru ise bu arzı kim tarafından yapılacağıdır. Bugünlerde özellikle Azerbaycan, İran, K. Irak ve Katar ‘ın adı sıkça geçmekte.

İran ‘ın yeni Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, ABD ile ilişkilerde yakınlaşmayı başlattı. Bu durum her ne kadar olumlu bir gelişme olarak algılansa da Suudi Arabistan’ın ve Katar ‘ın bu durumdan rahatsız olduğunu söyleyebiliriz. İngiliz Sunday Times gazetesine göre Suudi Arabistan, İran ‘ın önünü kesmek için İsrail ile stratejik işbirliği için çalışmalara başlamışlar bile. Öte yandan Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande ‘nin de beraberindeki 7 bakan ve 200 kişiden oluşan heyetle İran ‘ın nükleer çalışmalarını görüşmek üzere İsrail’e gelmesi bölgede suların ısınacağının habercisi olarak yorumlanabilir.
Bu gelişmeler sonrasında Obama karşıtı unsurların ayrı bir cephe oluşturmak için görüşmelere başladıklarını düşünüyorum. Önümüzdeki günlerde bunun belirtilerini hem ABD içerisinde hem de bölgemizde göreceğiz.

Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı ‘nın Barzani ile görüşmelerine Kürt-Türk ilişkileri bağlamının yanında enerji politikası açısından da bakmakta büyük fayda var. ABD bile İran ve Suriye konusunda “u” dönüşü yapıp diplomasiye ağırlık verirken; Türkiye ‘nin de politik manevrasını bu yönde yapması şartlara uygun görünmektedir.
Sonuç olarak, tek önemli olan mevcut durumu analiz ederek duruma göre davranmak değil, , aynı zamanda gelecekte ortaya çıkacak gelişmeleri öngörüp yeni şartlara uygun pozisyon almak için hazırlıklı olmaktır.

[email protected]
Twitter: https://twitter.com/AkinBeyoglu

YAZARIN SON YAZILARI
Katar Gazı - 16 Aralık 2013
İran ‘ın Yükselişi - 5 Aralık 2013
Enerjik politika - 19 Kasım 2013
Kripto para birimleri - 4 Kasım 2013