SON TV

İran ‘ın Yükselişi

Geçtiğimiz hafta Cenevre’de Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi üyeleri ve Almanya ile İran arasında yapılan görüşmeler taraflarca başarı olarak nitelendirilen bir anlaşma ile neticelendi. Anlaşma sadece bir ülke-İsrail- tarafından beğenilmedi ve bu açıkça dile getirildi.
Anlaşma sonrası İran yaptığı açıklamada “Uranyum zenginleştirme hakkının resmen tanındığını ve barışçıl amaçlı çalışmalarının devam edeceğini”, ABD ise “İran ‘ın anlaşmayı kabul etmesinin Orta Doğu ‘yu daha güvenli hale getireceğini ve özellikle İsrail ‘i rahatlatacağını” belirtti. Ancak anlaşma sonrası İsrail ‘den gelen açıklamalar İsrail ‘in hiç de rahatlamadığı yönünde.
Aslında anlaşmanın en önemli kısmı İran ‘ın % 5 ‘ten daha fazla zenginleştirme yapamayacağını söyleyen ve %20’ye kadar zenginleştirdiği uranyumu da % 5 seviyesine indirmeyi taahhüt ettiği madde.

Bu noktada uranyum ve zenginleştirme kavramları üzerinde biraz durmamız gerekiyor. Nükleer silah yapımı için uranyum ya da plütonyum kullanılmaktadır. Uranyum doğada U-238 ve U-235 olmak üzere iki izotop olarak bulunmaktadır(U-238 %98,28 oranında, U-235 ise 0,72 oranında). Silah yapımında uranyumun 233( toryumdan elde edilir) ve 235 izotopları kullanılmaktadır. U-238 izotopu ise silah yapımında kullanılamamaktadır. Nükleer silah yapımında kullanılacak uranyumun içindeki U-235 ‘in belli bir miktarın üzerine çıkarılması gerekmekte olup bu işleme de “zenginleştirme” denilmektedir.

Az zenginleştirilmiş uranyum, içeriğindeki U-235 konsantrasyonu %0.9 ila %2 arasında olan uranyum yakıtıdır ve reaktör yakıtı olarak kullanılır.

Orta düzeyde zenginleştirilmiş uranyum, içeriğindeki U-235 konsantrasyonu %2 ila %20 arasına çıkartılmış uranyum yakıtıdır ve reaktör yakıtı olarak kullanılır.
Yüksek zenginleştirilmiş uranyum, içeriğindeki U-235 konsantrasyonu %20 ‘den daha yüksek olan uranyum yakıtıdır. Yüzdesine bağlı olarak uçak gemisi/denizaltı yakıtı ya da nükleer silah yapımında kullanılır.

Nükleer silah için standart olarak %85 oranında zenginleştirme gereklidir. Ancak teorik olarak %20 oranında zenginleştirilmiş uranyum da kullanılarak verimsiz de olsa nükleer silah yapılabilir.

İran ‘ın yaptığı anlaşma hem kendi yakıtını üretme şansı hem de belli oranda zenginleştirmeye izin verdiği için çok önemlidir. Dünyada zenginleştirme tesisine sahip olan ülkeler; Arjantin, Brezilya, Çin, Fransa, Almanya, Hindistan, İran, Japonya, Hollanda, Kuzey Kore, Pakistan, Rusya ve İngiltere ‘dir. Bu listede yer alıp da bilinen nükleer silahı olmayan ülkeler ise Arjantin, Brezilya, İran, Japonya ve Hollanda ‘dır. Ayrıca İsrail her ne kadar kabul etmese de böyle bir tesisi olduğu kabul edilmektedir. Pratikte uranyum zenginleştirebilen her ülkenin yeterli zaman verilirse nükleer silah yapabilme kapasitesine sahip olduğunun da altını çizmek gerekir.

Nükleer silaha giden yolda uranyum zenginleştirme olmazsa olmazdır. Eğer nükleer silah üretiminde uranyum yerine plütonyum kullanılacaksa plütonyum nükleer santrallerde uranyum yakıtı kullanılması sonrası bir yan ürün olarak elde edilmektedir. Bir kez zenginleştirme tesisi kurulmuşsa zenginleştirme miktarı sizin elinizdedir. Ayrıca İran ‘ın nükleer santralinden yan ürün olarak plütonyum da elde edecektir.

Dünya ‘nın İran ‘a şart koştuğu %5 zenginleştirme, psikolojik bir sınırdır. Mevcut tesiste zenginleştirmeye başladığınız uranyumu ne kadar ve ne derece zenginleştireceğiniz, kaç santrifüjünüz olduğu, ne tür santrifüj teknolojisi kullandığınıza ve ne kadar zamanınız olduğuna bağlıdır(Cenevre anlaşmasında santrifüj sayısı teknolojisi ile ilgili şartlar da var ancak …).
Tahmini olarak İran ‘ın elinde bulunan 200kg, %20 oranında zenginleştirilmiş uranyum verimsiz bir nükleer silah yapımı için yeterli bir malzemedir. Bu aşamadan sonra İran açısından en önemli konu “niyettir”. İran nükleer silah yapma niyetini ortaya koyarsa tıpkı kendisinden önce silaha sahip olan ülkeler gibi bunu yapabilecektir. “İran otomobil ehliyetini aldı ama bu ehliyetle kamyon kullanır mı?” zaman gösterecek.

Diğer bir konu ise İsrail ‘in ne yapacağıdır. İran yıllarca İsrail ‘i haritadan sileceğini söyleyerek İsrail ‘in kendini mazlum olarak göstermesine katkıda bulundu denilebilir. Yapılan anlaşma sonrası İranlı devlet adamları politik davranır ve İsrail ile ilgilenmezse İsrail ‘in yalnızlığı artacaktır. İsrail bugüne kadar Filistinliler ‘e ve diğer bölge ülkelerine karşı yaptığı her saldırıyı önleyici saldırı olarak yaptığını söylemekteydi. İsrail ‘in eylemlerini sürdürebilmesi için bir düşmana ihtiyaç duyduğu söylenebilir. Bu sebeple Düşmanı kalmasa da yaratmak zorundadır. Çünkü şimdiye dek yaptığı yasadışı her eylemi örtbas edecek bir bahane ya da düşman devlet mevcuttu. Bu görevi 1990 ‘lı yıllara kadar Araplar 90 ‘lı yıllarda ise İran yerine getirmişti. Önümüzdeki dönemde bu rolü kimin üstleneceğini iyi analiz etmekte fayda var. Zira önümüzdeki günlerde yaşanacak gelişmeler bu politikadan etkilenecektir.
İran ‘ın direnerek Dünya ‘ya kafa tutarak kazandığı ve sayılı ülkenin dahil olduğu uranyum zenginleştirenler kulübü ile Dünya ‘da ve özellikle Orta Doğu ‘da nüfuz alanı ve prestiji oldukça artmıştır. İsrail ‘den sonra bu durumdan en çok rahatsızlık duyan ülkelerin Katar, Suudi Arabistan ve hatta Mısır olduğu söylenebilir.

Bu aşamadan sonra yeni dengeler kurulacaktır. İran politik gücünü tüm dünyaya ispat etmiş ve şii nüfus bölgelerinde nüfuzunu arttırması beklenmektedir. Dünyada yaklaşık 200 milyon şii yaşamaktadır. Daha önce değindiğimiz üzere İran ‘ın bölgedeki en büyük düşmanı İsrail ve Suudi Arabistan ‘dır. Mısır iç karışıklıklar nedeniyle şu anda zayıf düşmüş olsa da eskiden beri Arap ülkelerinin lideri olma iddiasını sürdürmek isteyecektir. Suudi Arabistan ise topraklarında barındırdığı şii nüfustan korkmakta, aşırı silahlanmakta ve ABD ‘ye artık şüphe ile bakmaktadır. Özellikle Suriye ‘de ABD ‘nin manevraları sonrası kendisini aldatılmış hissetmekte ve İsrail ‘e yakınlaşmaktadır.

Gelişmeler sonrası İran ‘ın özellikle Irak, Bahreyn, Katar, Yemen, Suudi Arabistan ve Lübnan ‘da etkinliği artacaktır. Bu devletler dışında Pakistan, Afganistan, Türkmenistan ve Azerbaycan ‘da da ciddi bir şii nüfus bulunmaktadır. Özellikle Irak, Bahreyn ve Suudi Arabistan ‘daki şii nüfus İran ‘a karşı bir sempati beslemektedir. Suudi Arabistan ‘ın yoğun petrol çıkartılan kuzey bölgeleri de şii nüfus açısından oldukça zengindir. Bundan sadece 1-2 ay önce NY Times gazetesinde çıkan bir harita Suudi Arabistan ‘ın 5 parçaya bölünebileceğine dikkat çekiliyordu. Keza Irak ‘ın Güneyi ve Bahreyn petrol açısından çok zengin bölgelerdir.
Yakın gelecek yeni ittifaklara gebedir. Orta Doğu ‘da A.B.D ‘nin rüzgarıyla kürtler ‘in ve de Irak ‘ın parçalanma süreciyle birlikte şiiler ‘in yükselişi de sürmektedir. Irak parçalanırsa Güneyinde Kuzeyindeki kürt devleti gibi bir şii devleti kurulması ve gelecekte Bahreyn ve Suudi Arabistan ‘ı etkilemesi de oldukça muhtemeldir. İran ‘ın Suriye ve Lübnan üzerindeki etkisi ise tartışılmazdır. Bu durumda bölgede Mısır, Suudi Arabistan, Türkiye ve İsrail ‘in tekrar müttefik hale geçmesi gerekebilir. Suudi Arabistan ve İsrail zaten beraber hareket etmektedir ancak Türkiye ‘nin İsrail ve Mısırla olan ilişkisini düzeltmesi gerekecektir.

Nükleer silaha sahip İran ise tam bir tehdit olarak algılanacaktır. Çünkü bu durumda Mısır, Suudi Arabistan ve Türkiye ‘de kendi nükleer silahlarını yapmak için her adımı atacaklardır. “Türkiye ve İsrail İran ‘a karşı bir barışma noktasına getirilmeye çalışılacak mı?” hep birlikte göreceğiz.

[email protected]
Twitter: https://twitter.com/AkinBeyoglu

YAZARIN SON YAZILARI
Katar Gazı - 16 Aralık 2013
İran ‘ın Yükselişi - 5 Aralık 2013
Enerjik politika - 19 Kasım 2013
Kripto para birimleri - 4 Kasım 2013