SON TV

Mehmet Akif Ersoy

27 Aralık, Milli Şairimiz Mehmet Akif’in ölüm yıldönümü. 77 yıl önce bugün bu dünyadan göçmüş. 20

Aralık 1873 de doğum günü.

Akif’in asıl mesleği vet. hekimliktir. İlk görev yeri Edirne’dir. Uzun yıllar mesleğini yapmıştır. Okulu birincilikle bitirmiştir. Edebiyat alanında ün yaptığından, herkes O’nun ilk mesleğini bilmez.

Ölüm yıldönümü nedeniyle Akif’i yeniden okudum. Elimde Denizli Belediyesi’nin Kültür Yayınları’ndan “Babam Mehmet Akif İstiklal Harbi Anıları” (2011) var. Yazan, oğlu Emin Akif Ersoy. Derleyen Yusuf Turan Günaydın. Denizli Belediyesi çok güzel kültür kitapları yayımlıyor, kutlarım. Kitap, o günkü Belediye Başkanı Nihat Zeybekçi’nin önsözüyle başlıyor.

Oğlu Emin Akif (1908-1967) Akif’in yanından ayırmadığı üç oğlundan ortanca olanıdır. Büyük oğlan İbrahim Naim bir buçuk yaşında ölür. Küçük oğlu Tahir (1916-2000) babasının adıdır; övünmek gibi olmasın, babam da Akif hayranı olduğundan, oğlunun adını bana vermiştir. Üç kızı vardır: Cemile (Doğrul, 1900-1981), Feride (1902- ? ) ve Suad (1907-2000).

İstiklal Harbi’ne katılırken 12 yaşındaki Emin’i de yanına alır, İstanbul’dan yola çıkar. Emin Akif babasıyla yaşadığı anılarını 1948’de yayımlıyor. Bu kitap o anıları içeriyor.

Akif, İstanbul’un durumunu şöyle tarif eder: “İstanbul en hazin ve pek kara günlerini yaşıyor idi. Müttefikler bu güzel şehri işgal etmişlerdi…” Oğlu Tahir’i yanına alır ve o tarihte Anadolu’ya geçeceklerin buluştuğu Karacaahmet Mezarlığı’na gelir. Trabzon mebusu Ali Şükrü ile Kısıklı üzerinden yola çıkarlar. Yollar için, “İşgal ordularına hizmet etmeyi kabul eden bazı hamiyetsiz vatansızlar yolları kesiyorlardı” der. Yürüme, araba ve tren yolculuğundan sonra Ankara’ya gelirler. Meclis’e varırlar ve o anı, “Gazi başındaki siyah kalpağı ile gözüktü” olarak söyler ve, Paşa’nın “Sizi bekliyordum” demesinden sonra, sonra görüşmek üzere ayrılırlar.

Emin Arif, “İstanbul’u işgal ordularının işgal edişi zavallı babamı madden ve manen harap etmişti” sözleriyle babasının durumunu özetler.

Mehmet Akif, Anadolu’yu dolaşır, gittiği yerlerde Milli Mücadele’nin ‘muazzam bir cihat olduğunu’ anlatır. Emin, “Babamı bir kere dinleyen ve eli silah tutabilen bütün erkekler ailesiyle vedalaşıyor, evini, karısını, çocuklarını Allah’a emanet ederek cepheye koşuyordu” diyor. Akif, Kurtuluş Savaşı’nın silahsız manevi önderidir.

Emin babası için, “Mehmet Akif Kur’an’ı başından sonuna kadar ezbere bilirdi” der. Ve, birlikte yaşadığı son günlerinde (1934), “Paraya kıymet vermedim, şimdi yanıldığımı görüyorum, hayat, dünya benim bildiğim gibi değilmiş! Lakin çok geç aklım başıma geldi…” dediğini söyler. Bu da Akif’in Mısır’daki son yıllarında ekonomik sıkıntı çektiğini gösterir.

Akif, kendisi geldikten sonra eşini ve çocuklarını Kastamonu’ya getirtir. Sonra Ankara’ya gelirler.Düşman Haymana’ya kadar gelir, top sesleri Ankara’dan duyulunca, Ziraat Mektebi ve bazı resmi kuruluşlar Kayseri’ye taşınır. Akif, çocuklarını da Kayseri’ye yollar. Emin Akif, “Babam beni yanından ayırmadı. Benim kaldığım, icabında öldüğüm yerde oğlum da ölsün” dediğini söyler. Sakarya başarısından sonra Kayseri’ye gidenler dönerler.

Büyük Taarruz’da, sözlerini Akif’in yazdığı, bestekar Rauf Bey’in bestelediği, “Yılmam ölümden, yaradan askerim!/Orduma gazi dedi Peygamberim” şiirinin ordunun dilinden düşmemiştir.

Mehmet Akif’e, İstanbul’dan yol arkadaşı ve dostu olan Ali Şükrü Bey’in öldürülmesi gözyaşları döktürür. Ve, “Haddizatında cahil, lakin muktedir ve cesur, bir reis ve vatana bu hususta birçok yararlılıklar göstermiş bir kahramandır” dediği, memleketlisi Topal Osman tarafından öldürülmesini kabul edememiştir.

Bizim toplumda yerleşmiş ‘vefasızlık” duygusunu Akif de yaşamış. Oğlu Emin, “Vefasızlıklar onu çok üzüyordu. Temiz kalbi, dürüst seciyesi, karaktersizliklere hiç tahammül edemezdi” der. Karaktersizlik temel özellik oldu. Ben de tahammül edemiyorum. İnsan eğitiminde işe buradan başlamak gerekir.

Mısır’da vatan hasreti çeker. “Ben ki yaşlıyım artık, düşük kolum kanadım…” diyerek Türkiye’ye döner ve 27 Aralık 1936’da İstanbul’da ölür.

Oğlu Emin Akif Ersoy, babasının dinle ilgili görüşünü şöyle anlatır:

“Mütedeyyindi, fakat asla softa değildi. Dinin tababet, ziraat, iktisat gibi, işlenecek, ilerlenecek tekamül ettirilecek bir ilim şubesi olduğuna kaniydi. Yobazlardan nefret eder, kadınların çarşaf giymeye varan tesettürüne aleyhtar bulunurdu. Dinin bir takım softalar elinde şirazesinden çıktığını daima söylerdi”

Emin Arif, babasının, Mısır’lı şarkıcı Ümmü Gülsüm için, “Bu kadının sesi, bir erkeği başından çıkarmak için kafidir” dermiş.

Kızı Feride’nin babasını tarifiyle bitirelim: “… Boş zamanı yoktu. Ya okuyacak, ya okutacak. Ya yürüyecek, ya yürütecek”. Akif böyle bir insan.

Milli Şair M. Akif Ersoy’u ölümünün 77. yılında anıyor, nur içinde yatsın diyoruz. Bilinen özelliklerinin bir bölümünü, anmak için yazdım. Oğlunun kaleminden yazmak daha anlamlı diye düşündüm. Denizli

Belediyesi’nı ve hazırlayan Yusuf Günaydın’ı kutluyorum. İsteyenler bu kitabı Denizli Belediyesi’nden ücretsiz edinebilirler.

2013 yılı bitiyor. Hepimiz birer yaş büyüdük. 2014’ün, çocuk, genç ve yaşlı, herkes için sağlık ve esenlik içinde geçmesini dilerim.

YAZARIN SON YAZILARI
AYM-ASKER YEMEĞİ - 4 Ocak 2014
Mehmet Akif Ersoy - 25 Aralık 2013
Fişleme ve MGK - 12 Aralık 2013
MGK Kararı - 2 Aralık 2013
Yeniden Dershane - 21 Kasım 2013
YÖK 32 Yaşında - 11 Kasım 2013
Cumhuriyet - 2 Kasım 2013
Yeni Diyarbakır - 22 Ekim 2013
İslam ve Terör - 4 Ekim 2013