SON TV

Taşgetiren’den Ahmet Turan Alkan cevap!

Dün Zaman yazarı Ahmet Turan Alkan Tevrat'tan aldığı ve köşesine taşıdığı yazıya Star Yazarı Ahmet Taşgetiren'den cevap geldi.

Taşgetiren’den Ahmet Turan Alkan cevap!
  • Medya
  • 02 Ocak 2014 13:56

Dün Zaman yazarı Ahmet Turan Alkan Tevrat’tan aldığı ve köşesine taşıdığı yazıya Star Yazarı Ahmet Taşgetiren’den cevap geldi.

Bugün Gazetesi’nden geçtiğimiz günlerde ayrılan ve ardından Star Gazetesi’ne geçen Ahmet Taşgetiren, dün köşesine Başbakan Erdoğan’a Tevrat’tan hikayeyle tüyler ürperten bir uyarıda bulunan Ahmet Turan Alkan’a böyle karşılık verdi!

İŞTE AHMET TAŞGETİREN’İN YAZISI!

Mene, tekel, ufarsin ha!
Şu satırlar Ahmet Turan Alkan’ın dünkü yazısından:“…tarihin huzurunda herkes tartıya çıkar neticede. Babil kralı Belşatsar (Baltazar diye bilinir), bir ziyafet esnasında salonun duvarına gövdesiz bir elin “Mene, tekel, ufarsin” kelimelerini yazdığını görür ve mânâsını öğrenmek için Danyal Peygamber’i çağırtır. Danyal Peygamber’in yorumu şöyledir: “Mene: Sayılı günleriniz sona erdi, Tekel: terazide tartıldınız ve eksik bulundunuz…” Üçüncü kelimeye elim elvermiyor: Hafazanallah!” (Zaman, 1 ocak 2014)

Hedef Tayyip Erdoğan. Ne diyor Alkan? “Sonun Belşatsar gibi olur” diyor. Bu bir Yahudi efsanesi. “Elinin el vermediği üçüncü kelime”nin ne anlama geldiğini, gelin o efsanenin Tevrat’a yansıyan bölümünden okuyalım:

“Kral Nebukadnezar (Süleyman’ın mabedini yıkan Babil Kralı) ölmüş ve oğlu Belşatzar kral olmuştur. Yeni Kral bir ziyafet verir. Süleyman’ın mabedinden getirilen kutsal kase, kap ve malzemeler bu ziyafette kullanılır. Misafirlere bu kaplarla şarap ikram edilir. Şarap içilirken bir adam parmağı görünür; parmak hareket ederek duvara bir yazı yazar. Kral o kadar korkmuştur ki bacakları titremeye başlar ama duvarda yazılanı da okuyamaz ve ‘Bu yazıyı okuyup ne anlama geldiğini söyleyene hediyeler vereceğim’ der.

“Kralın tüm bilge adamları duvara yazılanı okuyamaz. Bunun üzerine Nebukadnazer’ın rüyalarını yorumlayan Hz. Daniel’i çağrılır. Daniel krala duvardaki yazı için şunları söyler: Şimdi sen, Nebukadnezar’ın oğlu, Allah’a karşı geldin. Kutsal kapları mabetten aldın; onlarla şarap içtin; altın, gümüş, tunç, demir, tahta ve taştan, görmeyen, duymayan ve hiçbir bilgisi olmayan putlar yaptın. Ve hayatını elleri içinde bulunduran yüce Allah’a hiçbir şey vermedin. Bunun için de duvara şunlar yazıldı: Mene, mene, tekel, ufarsin. ‘Mene, Allah’ın emriyle krallığın sona erdi. Tekel, terazide tartıldın ve eksik bulundun. Ufarsin ise krallığın bölündü ve yarısı Medlere yarısı Perslere verildi.”

Neymiş üçüncü kelime “Ufarsin”in anlamı, ülkenin bölünmesi ve yarısının Perslere ve Medler’e verilmesiymiş.

Bu efsanenin bir ilavesi daha vardır: Kral Belşatsar o gece öldürülür.

Ve ilginçtir, Sovyet ihtilalinde Lenin’in adamları, Çar’ı öldürürler ve sarayın duvarına “Kral Belşatsar kendi köleleri tarafından öldürüldü” ifadesini yazarlar.

Ahmet Turan Alkan’ın “üçüncü kelime” ötesinde Belşatsar’ın akıbetine ilişkin bilgi de hatırından geçmiş midir bilmem. Ama, Tayyip Erdoğan düşmanlığını böyle Yahudi efsanelerinden ve intikamcılığından yola çıkan yorumlara götürmesi ibret-i alemdir.

29 aralık tarihli Zaman’daki Abdullah Aymaz yazısında da örtülü biçimde “Tebbet okunması” tavsiyesinde bulunulduğuna şahit olunca, gerçekten bu öfke ve öfkenin sarıp sarmalandığı beddua çığırı karşısında şaşırıp kalıyorum.

Abdullah Aymaz kalbi derinliği olan bir insan. Saygı duyarım. Ama nasıl, Fethullah Hoca’ya muhalif olanlara karşı “Tebbet okuma” tavsiyesine geliyor anlayamıyorum.

Geçmişte bir olayı anlatırken şunları yazıyor:

“Okuldan yurda gelmiştik. Namaz kılmak için camiye girdik. Bizim Kur’an ve tecvit hocamız ve Kestane Pazarı Camii’nin de hatibi olan Hafız İbrahim Kılıç bizi yanına çağırdı ‘Böyle bir durum var. Hocamıza düşmanlık yapıyorlar. Onu istemeyenler var. Tebbet okuyalım!..’ dedi.”

“Tebbet” Kur’an’dan bir kelime ve “Eli kurusun” anlamına geliyor, bu hitap Kur’an’da “Ebu Leheb”e yöneltiliyor. Ebu Leheb ise, o dönemde Hazreti Peygamber’e en acımasız düşmanlığı yapan bir kişi.

Ne oluyor şimdi, Başbakan’a böyle bir hitapta bulunmak mı tavsiye ediliyor? Ben bunun, Abdullah Aymaz gibi bir gönül insanının içine nasıl sinebildiğini anlayamıyorum. Ben Hocaefendi’nin o mülaanesini de anlayabilmiş değilim. Sadece Kur’an’da bize öğretilen o duayı hatırlıyorum: “Rabbimiz, içimizde mü’min kardeşlerimize karşı bir kin bırakma.”(Haşr suresi, 10)

*******

İŞTE ZAMAN YAZARININ DÜN YAZDIĞI O YAZI (AHMET TURAN ALKAN)

Köy yanar, deli taranır!
Selden kütük kapma yarışına PKK’nın Kandil takımından Cemil Bayık’ın da katılması işin suyunu çıkardı; Bayık, bir sene kadar önce Paris’te işlenen ve tuhaftır, tetikçi ele geçirildikten sonra sessizliğe gömülen PKK’lıların katlinde cemaat parmağı olabileceğini söylüyor ve taşı gediğine şöyle koyuyor: “Evet, bunlar paralel devlet kuruyorlar!”

Yeni yılın ilk gününde olduğumuza göre Bayık’ın beyanını geçen yılın en iyi komedi gösterisi sayabiliriz, fakat bu bazı gerçekleri unutturmamalı. Herkes yolsuzluk şayialarının mahallî seçimleri nasıl etkileyeceği, üç büyük ili kimin kazanacağı ile ilgilenirken PKK’nın meşru platformdaki uzantısı BDP, daha şimdiden seçimin tek kazananı olmak yolunda akıllı adımlar atıyor. BDP’nin resmî sitesinde yayınlanan “Yerel seçimler bir çözüm seçimidir” başlıklı bildirideki şu cümleye dikkat çekmek istiyorum: “…bu seçimlerle birlikte Kürt halkı ve demokratik çözümün tarafı olan tüm güçler bir referandum yaşayacaktır.”

BDP’yi övecek halim yok ama şu gerçeği teslim ederim: BDP organik bir parti; meclis grubu, çok etkili isimlerden oluşturuldu ve bu iddialı isimler mahallî seçimler için aday gösterildi. Seçimlere yaptıkları hazırlık, diğer partilerle kıyas edilmeyecek kadar etkili. Yukarıdaki cümle, güneydoğu illerinde kazanılacak belediyelerin anlamlı bir yoğunluk teşkil etmesi durumunda hemen ânında siyâsî, hatta uluslararası bir sonuç doğuracağını bodoslamadan ilân ediyor: Referandum!

Böyle bir referandum sonucunun ne mânâya geleceğini, kabinenin yeni bakanları tercüme ederlerse biz de öğreniriz belki; meselâ, bir kısmı kesinleşmiş yargı kararları için, “Yanlış yapmış olabiliriz ama yanlıştan dönmek erdemdir” sözleriyle bazı gönüllerde taht kuran ve bakan olur olmaz ilk iş, önceki bakan arkadaşının müsteşarını görevden alıp HSYK’ya çatan Adalet Bakanı bu tercümede bize yardımcı olabilir mi? Kezâ, “Hiçbir kurum yargıyı baskı altına alamaz. HSYK’nın üyeleri olsa bile.” dedikten sonra, üyelerin bakandan habersiz çekirdek bile çitlememeleri gerektiğini ima ederek “HSYK için gereken yapılacaktır.” diyen kıdemli bir bakandan da aynı himmet beklenir mi?

Görünen o ki hükûmetin şu günlerde “dürbünî nazar”la, yani basiretle uzağı görücü tahliller yapacak hali yok. Önceleri sadece Başbakan’ın şahsında hissedilen günü kurtarma gayretleri, son kabine değişikliğinden sonra bütün bakanları -mecbuur- kapsadı. Konuya en serin ve mesafeli durması beklenen Dışişleri bakanı bile, karınca kararınca “Büyücü avı”na katkı veren beyanatlar veriyor. Hükûmetten elektrik alan her kesim, bugünlerde sadakatini ibrâz yarışı içinde. Bundan ötürü Paris’teki cinayet hesabını bile cemaate kesmekte beis görmeyen Bayık bile, namusuna düşkün mahalle bekçisi rolünde cadı kovalıyor kendince; kimbilir nasıl keyifleniyordur şimdi Kandil’deki rezidansında?

Bu akıllara ziyan akıl tutulmasından, bu evlere şenlik cadı avından, basın ve siyaset dünyasının birbiriyle yaka-paça olmuş perişanlığından istifade ile Bayık ve koro arkadaşları nasıl bir sel kütüğü çekmeyi umuyor olabilirler sizce: İri bir referandum kütüğü olabilir mi?

“Yargıyı etkilemeye çalışmaktan vazgeçin, günü kurtarmak için darbecilerden bile medet ummayın, hayalhânenizde ne kadar şeytanlaştırma fantezisi varsa uygulamaya kalkışmayın” demiyorum; bilakis ne söylenirse söylensin herkes fıtratının hükmünü icrâ edecektir; tarihin huzurunda herkes tartıya çıkar neticede.

Babil kralı Belşassar (Baltazar diye bilinir), bir ziyafet esnasında salonun duvarına gövdesiz bir elin “Mene, tekel, ufarsin” kelimelerini yazdığını görür ve mânâsını öğrenmek için Danyal Peygamber’i çağırtır. Danyal Peygamber’in yorumu şöyledir: “Mene: Sayılı günleriniz sona erdi, Tekel: terazide tartıldınız ve eksik bulundunuz…”

Üçüncü kelimeye elim elvermiyor: Hafazanallah!