Hasta artık tüketici sayılıyor
Daha önceden değinmek istediğim bir konuyu özellikle son dönemin fazlaca hareketli olmasından ve gündemin çok yoğun şekilde siyasi mecraya kaymasından ötürü ertelemek durumunda kaldım. Yerel seçimlerin gölgesinde size güncel hayatın pratik bilgilerini aktarmaya çalışacağım. Sıkıcı görmeyin çünkü bu yazı hepinizin başına gelebilecek bir konuda bilgilendirme içerecek. Doktorunuzdan şikâyetçi olduğunuz zaman hukuki zeminde nereye başvurmanız gerektiğinin bilgisi olacak bu yazı. Hukuki Gündem bu hafta sağlık sektöründen doğan sıkıntılara karşı nereye başvurmanız gerektiği konusunda bir değerlendirme yapacak.
HASTALAR ARTIK TÜKETİCİ SAYILIYOR
Belli bir süre önce Yargıtay fikir değiştirdi ve doktor-hasta ilişkisini vekâlete bağlı hizmetten çıkartıp eser ve hizmet sözleşmesine bağlı bir hukuki çerçeveye oturttu. Bunun anlamı ise çok basit, eskiden hastanenin özel veya devlet olmasına göre oluşan mağduriyetlerden dolayı ya idare mahkemesine ya da asliye hukuk mahkemesine başvuruluyordu. Hasta-doktor ilişkisi vekâlet sözleşmesi ile hastanın verdiği yetki çerçevesinde yapılan müdahale olarak sayılmaktaydı. Hukuk karşısında hastanın belli bir bilgi birikimine sahip olduğu var sayılıyordu. Özellikle hastalardan alınan “aydınlatılmış onam” imzaları ile de oluşan sorunlara karşı “hasta riski biliyordu bizi alakadar eden bir durum yok” denilerek zarar giderme hususunda bu yasal boşluğu özel sağlık kuruluşları kullanmaktaydı. Böylelikle de tedaviyi veren doktor veya hastane biz hastanın isteğini yerine getirdik diyordu. Şimdi işler değişti tabi. Artık hasta hizmeti alan tüketici sıfatına büründü. Yargıtay burada hastayı deyim yerinde ise bu konu karşısında cahilleştirdi. Böylelikle karine olarak hastanın muhtemel risklerin bilincinde olamayacağına kanaat getirdi. Hukuki tabir ile artık aydınlatılmış onam formları da “biz anlattık kabul ettiler” anlamına gelmiyor. Kusur ve sorumluluk sınırları genişleyen hizmet sağlayıcıya karşı ise başvurulabilecek hukuki yollar hasta için arttırılmış oldu.
MAĞDUR OLDUĞUMUZDA NE YAPACAĞIZ?
Oluşacak mağduriyetlerde bir tüketici nasıl yasal başvurularda bulunuyor ise aynısı tatbik edilecektir. Parasal değeri belli bir sınıra kadar Tüketici Heyetlerine başvurmanız ve buradan alınacak neticeye göre hareket etmeniz mümkün. Ancak ekonomik değeri yasal sınırın üstünde olan durumlarda ise Tüketici Mahkemesine dava açmanız gerekiyor. Açık konuşmak gerekirse Tüketici Mahkemeleri her zaman tüketiciden yana hukuki tavır almaktadırlar. Ayrıca açılacak davanın harcı Asliye Hukuk Mahkemelerine göre nispi ve bir hayli düşük değerdedir. Böylelikle bu alanda uğranılan mağduriyetin dava edilebilmesi kolaylaştırılmıştır. Ancak bu konunun öteki yüzünü de görmek lazım. Sağlık sektöründe özellikle doktorun hukuki sorumluluğu yükseltmek ne yazık ki o doktorun mesleki cesaretini de kırmak anlamına gelmektedir. Deyim yerinde ise doktorlarımız eline neşter alırken eskiye oranla kırk kat fazla düşünmektedir. Risk oranı yüksek hasta grupları birçok sağlık kuruluşu tarafından kabul görmemekte ve bahaneler ile reddedilmektedir. Hastanın hakları kadar doktorun haklarını da unutmamak gerekir. Hareket alanı bırakmayacak derecede sınırlandırma sağlık sektörünü kendisini sağlama almaya sevk edecek tedbirleri almasını da beraberinde getirebilecektir.
HER HASTANE VEYA DOKTOR TÜKETİCİ MAHKEMESİNE Mİ MUHATAP?
Tüketici Mahkemesine başvurulacak kişi ya da kurumların özel sektörde olması kanuni bir şart. Yani devlet hastanesi veyahut kamu sektöründe çalışan sağlık personelleri için bu mahkemelere başvuru yapamazsınız. Kamunun taraf olduğu sorunlarda dava açacağınız yer İdare Mahkemeleri olacaktır.
Açacağınız davalarda tüketicinin korunmasına ilişkin doğan haklarınızın yanı sıra maddi ve manevi tazminat taleplerinde bulunabileceksiniz. Böylelikle oluşan vaka nedeniyle uğradığınız veya uğrayacağınız zararların tazminini isteyebilecek ayrıca bu sebeple yaşadığınız acılara duyduğunuz eleme karşı manevi zararlarınızın giderilmesini talep edebileceksiniz.
SON SÖZ OLARAK; bu durum sağlık sektörünü ve bu alanda uzman hukukçuları da ikiye ayırdı diyebilirim. Hastanın tüketici olamayacağını, burada tüketilen bir hizmetin olmadığını, bu kararla insan sağlığı gibi bir konuyu hizmet aracına çevrildiğini düşünenler de var, hastanın doktor karşısında aciz kaldığını, hasta veya hasta yakınlarının doktor tarafından yapılan tüm ültimatomları koşulsuz kabul edeceğini, bu suretle de verdiği icazetin bilinçli olmaktan çok yasal zorunluluğu tamamlamak amacıyla olduğunu düşünenler de var. Öyle ya da değil; Yargıtay verdiği karar ile hastayı artık tüketici saydığından tartışmaya noktayı koymuş gibi gözükmektedir. Herkese Saygılar…