SON TV

MOSSAD’a sızmış bir ajanın bilinmeyen öyküsü – 2

1 Temmuz 1927’de, o zaman krallık olan Mısır’ın Dimyat kentinde (İngilizcesi Damietta) bir erkek çocuk dünyaya geldi. Nil Deltası üzerinde bir Akdeniz limanı olan bu kent, günümüzde mobilya sanayii ve mobilyaları ile ünlüdür. Osmanlı İmparatorluğu zamanında, Mısır’ın iyi kalite pirinçleri hasırdan örülmüş torbalar içinde gemilerle ülkemize getirilir ve satılırdı. Dilimizdeki, “Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olmak,” deyimindeki Dimyat işte burasıdır.

Gülse Birsel’in dizisi yerine “belgesel” izlemeyi tercih edenlerin yakından tanıdıkları ünlü arkeolog ve Mısır tarihi uzmanı Zeki Hawass da buralıdır.
Babası kömür tüccarı, annesi ise Arapça yanında İngilizce ve Fransızca’yı da iyi derecede konuşan eğitimli bir ev hanımıydı.

Yeni doğan bir bebeğin gelecekte ülkesinin kaderi üzerinde nasıl bir rol oynayacağını hiç kimse bilemez. Günün birinde ülkesinin istihbarat tarihinde bir yıldız gibi parlayacak ve İsrail’in dünyaca ünlü gizli servisi Mossad’a sızarak 19 yıl casusluk yapacak olan bu bebeğe Refaat adı verildi. Refaat Ali Süleyman El Cemal olarak hayata başlayan bu çocuk, Israil’de yerleşik bir casus olarak ülkesine yıllarca hizmet ettikten sonra, vatanından uzakta, bir hastahanede Jak Beton olarak yaşama veda ettiğinde, Mısır Haberalma Servisi’nin sınırlı sayıda mensubu dışında hiç kimse, onun ülkesi için yaptıklarını bilmiyordu. Kendisi ise, ölümünden sadece beş yıl sonra, 1988 yılında, anıları esas alınarak çekilen televizyon dizisinin kahramanı Rafet El Haccan olarak Arap dünyasının sevgilisi haline geleceğini ve dizinin yayın saatinde yalnız Mısır’da değil yayının izlenebildiği tüm Arap ülkelerinde sokakların boşalacağını ve yaşamın duracağını bilemezdi elbette ki.

Açık kaynaklarda babasının 1936’da öldüğünün kaydedilmesine rağmen, kendisi vasiyetnamesinde babasının ölüm tarihini 1935 olarak vermektedir. Aynı vasiyetnamede Habib Alşi ve Şerife adlı iki öz kardeşi yanında, ayrı anneden doğma Salim Ali adlı bir üvey ağabeyi olduğundan söz etmektedir.
Evet, baba Süleyman Ali El Cemal 1935 yılında ölünce ailenin bakımı üvey ağabey Salim Ali’nin omuzlarına yüklenir. Mısır Kraliçesi Feride’nin kardeşine İngilizce öğretmenliği de yapan üvey ağabey, ailenin geçimini sağlamakta fazla zorlanmaz. Nitekim, Refaat Ali, yukarda sözünü ettiğimiz vasiyetinde, babasının ölümünden sonra kendisine bakan üvey ağabeyine, bu masraflarını karşılayacak kadar bir meblağın ödenmesini istemektedir.

Bir müddet sonra aile, daha iyi eğitim ve çalışma şartlarının bulunduğu Kahire’ye taşınır. Refaat Ali de, burada Hadaya ilkokulunda başladığı ilk eğitimini, Maser Elgidida ilkokulunda 1940 yılında tamamlar.

Aile, ders çalışma konusunda fazlaca istekli olmayan oğullarını, kısa yoldan meslek sahibi olabilmesi amacıyla ticaret lisesine kaydettirir. Burada İngilizlerin Nazilerle mücadelesinin öyküleriyle tanışır. Çok etkilenir ve müthiş bir İngiliz taraftarı olur. Bu sayede de İngiliz aksanıyla konuşacak kadar mükemmel İngilizce öğrenir. Kader, ağlarını örmeye başlamıştır.

Ticaret lisesinde eğitimini sürdürürken de derslerden çok eğlence, sinema ve tiyatroyla ilgileniyordu. Hatta bu dönemde ünlü oyuncu Bişara Vakim’in yardımıyla birkaç filmde onunla birlikte oynadı. Galiba bu oyunculuk yeteneğinin sayesinde, 1946 yılında liseyi bitirdiğinde Fransızcayı da tam bir Fransız gibi konuşuyordu.

Okulu bitirdiğinde, Kızıl Deniz’de faaliyet gösteren bir petrol şirketinin muhasebe servisinde işe başladı. Fakat bir süre sonra, para çalmakla suçlanarak işten kovuldu. Bu suçlamanın gerçek olup olmadığını bilmiyoruz. Fakat kader onun hayat ırmağının başka bir mecrada akmasını istiyordu galiba…

Bir süre bir işten ötekine savruldu. Sonra, Mısır’ın şahin başlı Güneş Tanrısı Horus’un adını taşıyan bir yük gemisinde muhasebe yardımcısı olarak iş buldu. Bu gemiyle birlikte Napoli, Marsilya ve Barselona’nın da aralarında bulunduğu Avrupa’nın birçok liman kentini dolaştı. Daha sonra geminin, onarım yaptırıp Hindistan’a yük almak üzere demirlediği Liverpool limanında gemiden ayrıldı.
Burada Saltek Tur adlı bir turizm şirketine başvurdu. Bu kez de mükemmel Fransızcası ve Arapçası sayesinde işe alındı. Refaat Ali daha sonra görev yaptığı İsrail’de bir turizm şirketi kurarak örtüsünü hazırlayacaktı. Kader sabırla ağını örüyordu.

Bir süre bu turizm şirketinde çalıştıktan sonra, geçerli bir vizesi olmaksızın ABD’ye gitti. Amerikan Göçmen Dairesi ülkeye girmesine izin vermeyince, önce Kanada’ya oradan da Almanya’ya geçti.

İlginçtir ki, geldiği Frankfurt’ta Mısır konsolosluk yetkilileri, pasaportunu satmakla suçladıkları Refaat Ali’ye yeni bir pasaport vermeyi reddettiler. Bunun üzerine Alman polisi tarafından gözaltına alındı ve konsolosluğun düzenlediği bir seyahat belgesiyle Mısır’a sınırdışı edildi.
Almanya’daki Mısırlı görevlilerin olan bitenler hakkında yazdıkları rapor kendisinden önce Kahire’ye ulaşmış; Mısır İstihbarat Servisi’nin Karşı Casusluk bölümünde alarm zilleri çalmaya başlamıştı. servisin projektörleri üzerine çevrildi. Mısır’a varışından, casusluk yapmak üzere İsrail’e gönderilişine kadar geçen sürede bu projektörler hep üzerine çevrilmiş olarak kaldı. Mısırlı karşı casusluk görevlilerinin tecrübeli gözleri onu yakından izlemeye başlamışlardı. Kaderin ağı, avını yakalamıştı…

Bundan sonra yaşananlar oldukça kafa karıştırıcıdır. Refaat Ali, bir süre işsiz ve kimliksiz olarak dolaşır. Sonra Süveyş Kanalı Yönetimi’nde tam kendi özelliklerine uygun bir iş fırsatı doğmuştur. Ancak bu işe girebilmesi için, temiz bir geçmişe ve kimlik belgesine ihtiyacı vardı. İster istemez bu işin profesyonellerine yönelir ve Ali Mustafa adına düzenlenmiş bir sahte pasaport satın alır. Bu pasaportla yaptığı başvuru kabul edilir ve Süveyş Kanalı’nı işletmekte olan şirkette işe başlar.

Hiç şüpheniz olmasın ki, o zaman Mısır’da da sahte kimlik ticareti haberalma servisinin gözetimi altındaydı. Bu gelişmeler karşı casusluğun kendisiyle daha da yakından ilgilenmesine yolaçar.

Bu sıralar, 1952 yılında Mısır Kralı Faruk, General Muhammed Necib’in liderliğindeki bir askeri darbeyle devrilir. Bundan yaklaşık bir buçuk yıl sonra da cuntanın güçlü albayı Cemal Abdül Nasır, General Necib’i görevden uzaklaştırarak ülkenin tek hakimi olur.

Askeri yönetimin başlamasıyla ülkede güvenlik denetimleri en üst düzeye çıkar. Taşıdığı sahte kimlik nedeniyle yakalanma korkusuyla gene işinden ayrılır. İsviçreli bir gazetecinin pasaportunu satınalır bu defa da… Bir süre de bu kimlikle, bir işten ötekine hayatını sürdürmeye çalışır.
Cunta yönetiminin güvenlik kontrollerinin iyice yoğunlaştığı 1953 yılında ülkeden ayrılıp Libya’ya gitmeye karar verdi. Fakat taşıdığı İngiliz pasaportundan kuşkulanan İngilizlerce tutuklanarak Mısır güvenlik kuvvetlerine teslim edildi.

Mısır Haber Alma Servisi, uzun süredir izledikleri bu kişinin İsrail hesabına çalışan David Artson (Arapça kaynaklarda Devid Arnus) isimli bir casus olması ihtimalini de göz önünde tutarak soruşturma başlattı ve bu suçlamayla Refaat Ali’yi sorguya aldılar.

Daniel Caldwell adına düzenlenmiş bir İngiliz pasaportu taşıyor olması rağmen, üzerinde Refaat El Cemal adıyla imzalanmış çekler bulunması ve çok güzel Arapça konuşuyor olması kuşkuları iyice arttırmıştı.
Öyle sanıyoruz ki, İsrail casusu olmasından kuşkulanılmasının temel sebeplerinden biri, lise yıllarından itibaren Mısır’daki Yahudi cemaatiyle olan yakın ilişkileriydi. Geçmişteki bu ilişkilerinden, Mısır Haberalma Servisi, kendisini İsrail’e yerleştirmede daha sonra büyük ölçüde yararlanacaktı.
Refaat Ali gizli servisteki sorgulanışı sırasında yaşadıklarını günlüklerinde şöyle anlatır:
“Yalanlarımla tek başıma uzun bir zaman geçirdikten sonra, gerçekleri birine anlattığım zaman kendimi mutlu hissediyordum. Böylece Hasan Hüsnü’ye benimle ilgili olan her şeyi anlatmaya başladım.” Refaat Ali’nin sözünü ettiği Hasan Hüsnü, gerçekte Mısır Haberalma Servisi’nin kurucularından Hüsnü Hilmi Bülbül’dür. Refaat Ali’yi dinlemeye devam edelim:
“Sinema stüdyolarında bir çok Yahudiyle nasıl tanıştığımı, bir oyuncu olmak için adetlerine ve onların yaşayış biçimlerine kendimi nasıl alıştırdığımı; İngiltere’de, Fransa’da, Amerika’da ve en son da Mısır’da geçirdiğim zamanları anlattım. Ona bütün samimiyetimle açıldım. Bir oyun gibiydi; ne yaparsam yapayım hayat beni ona itiyordu.”

Hasan Hüsnü sorgu sırasında tam güvenini kazanmayı başarınca, zanlı gerçek kimliğinin Refaat Ali El Cemal olduğunu açıklar. Sorgu bundan sonra daha da ilginç bir yön alır. Hasan Hüsnü, Refaat’ın önüne iki seçenek koyar: Cezaevi ya da gizli servis için çalışmak. Zor bir karardı. Birincisi malum. İkinciyi seçerse, tüm geçmişi silinecek; yeni bir kimliği, görünüşte yeni bir dini olacak ve çok kritik bir dönemde ülkesine hizmet edecekti. İkinciyi seçti.

Refaat ikinci seçeneği kabul edince, iki dedektif gözetiminde olmak kaydıyla serbest bırakılır ve Yahudi toplumu içinde yaşamaya yönlendirilir. Bir süre sonra gördüler ki, içine sızdırıldığı topluluk ne onun Yahudi olmadığından şüphelendi ne de bir rahatsızlık gösterdi. Zaten lise yıllarından beri yakın ilişki sürdürdüğü Yahudi toplumunun gelenek, görenek ve hayat tarzına aşinaydı. Yukarda birkaç filmde oynamasına yardım ettiğinden söz ettiğimiz Bişara Vakim de Yahudi asıllı bir Mısırlıydı.

Fakat Mısır karşı casusluk teşkilatının onu Yahudilere doğru itmesinin bir sebebi daha vardı. Mısır Haberalma Servisi, İsrail’in askeri haberalma servisi AMAN’ın Mısır’da bir operasyon hazırlığı içinde olduğuna dair bilgiler almaya başlamıştı.

Şimdi Refaat Ali’nin öyküsüne biraz ara verip, İsrail’in hazırlamakta olduğu operasyona bir göz atalım.

MOSSAD’a sızmış bir ajanın bilinmeyen öyküsü!- 1.BÖLÜMÜNÜ OKUMAK İÇİN TIKLAYIN