SON TV

MOSSAD’a sızmış bir ajanın bilinmeyen öyküsü – 3

1950’li yılların başlarında Mısır’da İsrailli yöneticileri kaygılandıran gelişmeler oluyordu. Bunlardan ilki, 26 Ocak 1952’de Kahire’de Opera Meydanı’ndaki Bedia Gazinosu’nun yakılmasıyla başlayan Kahire yangınıydı. Nedenleri ve nasıl başladığı konusunda ayrıntıya girmeyeceğimiz bu yangına müdahale eden itfaiyenin hortumları yağmacılar tarafından bıçaklarla kesilmiş; ardından da Kahire’nin değişik yerlerinde Yahudilere ait mağazalar, İngilizlere ait Barclays Bank, ünlü Shepheards Oteli ateşe verildi. Şehrin değişik yerlerine dağılmış guruplar dükkanları, sinemaları, kahvehaneleri, gece kulüplerini, eğlence yerlerini yakıyorlardı: Kahire yanıyordu!

Bilanço çok ağırdı: Çoğunluğu Yahudi yüzden fazla insan alevler arasında kalarak hayatını kaybetmiş; 400 civarında bina yıkılmıştı. Maddi zarar 25 milyon Sterline ulaşmıştı.

Aynı yıl içinde, halkın gözünde İngiliz sömürgecilerle özdeşleşmiş ve itibarını yitirmiş olan Kral Faruk, General Muhammed Necib’in liderliğinde bir darbeyle devrilmiş; bundan kısa süre sonra da cunta içi bir tasfiye ile General Necib, Albay Cemal Abdül Nasır tarafından görevden uzaklaştırılmıştı. İsrail’in can düşmanı bir askeri yönetim Mısır’da iktidarı ele geçirmişti.
Bütün bunlar yetmezmiş gibi, yeni ABD Dışişleri Bakanı John Foster Dulles, Amerika’nın bundan sonra Ortadoğu’da tarafsızlık politikası izleyeceğini açıklamıştı.

Fakat Süveyş Kanalı bölgesinde İngiliz üssü ve askerleri bulunmaya devam ettikleri sürece, İsrail’in güvenliği açısından ciddi bir tehlike yoktu.
Ancak Mısır’da iktidarı almış olan milliyetçi subayların baskısına dayanamayan Churchill, ABD’nin de onayıyla Süveyş Kanalı’nı terk etmeye ve ülkedeki askerlerini çekmeye karar verdiğini açıkladığında, İsrail’in güvenliğinden sorumlu tüm kurumlarda alarm zilleri çalmaya başladı. Herkes şu soruya cevap arıyordu: “İngilizlerin çekilmesini nasıl önlemeli?”
İngiltere’de bazı genç muhafazakarların Mısır’dan çekilmeye şiddetle muhalefet etmeleri, İsrail’de de bazı şeyler yapılmasını isteyenlerin ümitlerini artırıyordu.

İsrail Devleti ve Hükümeti içindeki, burada sözünü etmeyeceğimiz derin bir çatlak nedeniyle, Savunma Bakanı Pinhas Lavon, devletin diğer tüm kuruluşlarını devre dışı bırakarak, doğrudan doğruya askeri haberalma örgütü AMAN’la bir plan hazırlamaya başladı. AMAN’ın başkanı Albay Benjamin Gibli’nin MOSSAD Başkanı Isser Harel’le arası açıktı ve savunma bakanıyla çok yakın ilişki içindeydi. Hazırladıkları plan özetle şöyleydi:
AMAN tarafından daha önce Kahire’de oluşturulmuş ve uyumaya bırakılmış iki hücre faaliyete geçirilecek ve bunlara, İngiliz ve Amerikan hedeflerine bombalı saldırılar düzenletilecekti. Bu saldırıların sorumluluğu Müslüman Kardeşler’e yıkılacak ve Mısır’daki İngiliz ve Amerikan vatandaşlarının can güvenliklerinin tehlikeye düşmüş olması nedeniyle de İngilizler askerlerini çekmekten vazgeçeceklerdi.

İsrail’in istihbarat konusunda daha tecrübeli kuruluşlarını dışlayarak uygulamaya konulan “Susannah Operasyonu” adlı planın, Mısır’da yaşayan Yahudiler açısından olumsuz sonuçları olacak ve İsrail istihbarat tarihine “Lavon Vakası” ya da “Talihsiz Olay” olarak geçecekti.

Operasyon tam bir fiyaskoyla sonuçlanır. İki hücrenin tüm elemanları tutuklanır ve mahkemeye verilirler. Yargılama sonucunda iki kişi asılır; diğer sanıklar da çeşitli hapis cezalarına çarptırılırlar.

Başarısızlığın başlıca iki sebebi vardı. Birincisi, her iki hücrenin elemanlarının büyük çoğunluğu profesyonel olmayan sıradan Mısır vatandaşı Yahudiler idi. İkincisi ise, bu hücrelere Mısır Haberalma Servisi sızmayı başarmıştı. Refaat Ali bu ajanlardan birisiydi. Fakat daha da önemlisi, hücrelerden birinin komutanı (Paul Frank) çok önceden Mısır servisi tarafından devşirilmişti ve operasyon başından beri Mısır Haberalma Servisi’nin kontrolü altında yürüyordu.
Önemsiz birkaç patlamadan sonra, yangın bombalarından birinin sabotajcının cebinde alev alması ve sabotajcının olay yerinde yakalanmasından sonra, Mısır Haberalma Servisi harekete geçer. Yukarda da belirttiğimiz gibi hücre elemanlarından biri hariç tümü yakalanır. Yakalanmayan ve Avrupa’ya kaçmasına göz yumulan kişi, Mısır Haberalma Servisi’nin ajanı olan hücre komutanıdır. Daha sonra İsrail güvenlik güçleri durumun farkına varacak ve kendisini İsrail’e çağırıp sorgulayacaklardır. Sorguda, başından beri Mısır hesabına çalıştığını itiraf edecek ve hapis cezasına çarptırılacaktır.

Mısır’da gözaltına alınanlardan birisi suçsuz bulunarak serbest bırakılır. Bu şahıs, daha sonra İsrail adına Suriye’de casusluk yaparken yakalanacak ve asılarak idam edilecek olan Eli Cohen’dir.

Susannah Operasyonu’nu ve Eli Cohen’in öyküsünü başka bir yazımızda ayrıntılı olarak anlatacağız. Şimdi tekrar bıraktığımız yere dönüp Refaat Ali’yi anlatmaya devam edelim.

MOSSAD’a sızmış bir ajanın bilinmeyen öyküsü – 2 OKUMAK İÇİN TIKLAYIN

MOSSAD’a sızmış bir ajanın bilinmeyen öyküsü – 1 OKUMAK İÇİN TIKLAYIN