Hicret meselesi

Canına mı kasıt vardı, hayır.

Bağlıların, sevenlerin taşlanıyor muydu, yok…

Öldürmek için seni peşine kentin ileri gelenleri mi düşmüştü; yok.

Fırına gittiğinde ekmek, bakkala gittiğinde süt mü verilmiyordu, veriliyordu.

Kürsüler mi kapanmıştı sana, hayır.

Demeçlerin gazetelerde mi yayınlanmıyordu; yok öyle bir şey.

Sokakta dolaşırken sana saldırıyorlar mıydı, hayır; bilakis eğiliyorlardı.

Tebliğ ve irşadına mani mi vardı, yoktu.

Dişin mi kırılmıştı, hayır.

Kitaplarına mı ambargo konmuştu, konmamıştı.

Kasetlerin mi yasaklanmıştı, hayır, evlerde, sokaklarda, esnafta eşrafta sen çalıyordun…

Gözeler mi kurumuştu, musluk mu akmıyordu, aksine gür ve gürül…

Sana yapılan baskı başkalarına es mi geçiliyordu, yok…

Namaz kılarken gözlemciye mi ihtiyaç vardı, yoktu.

Açıktan ibadet mi edemiyordun, ediyordun.

Gizliden dua ve beddua mı edemiyordun, ediyordun.

Peygamber miydin, hayır.

“Hicret”in Peygamberin hicretine benziyor muydu, benzemiyordu.

O zaman hicret deme uzak ülkede “gönüllü” yahut “mecburi” konukluğuna…

Başka şey de, görev vesaire de, hicret deme…

Bari burada tedbir yoluna gitme; ikinci bir dille, ikinci bir kimlikle konuşma…

Hicret’in içini boşaltma…

Rüyanda görmüş olabilirsin bu yolculuğu, ne var ki rüya ile amel edilmez mirim…

Amele yardımcı olur belki…
Bir kesimin bilinç altında peygamberle yan yana görülmekten hoşlanıyorsun anlaşılan…

Yarın “hicret erleri”nin bu nasıl hicret hoca diye yakana yapışacağını unutma…

Unutma ki “Ensar” gördüklerin hâlâ Mekke müşriklerinden yana…


SON HABERLER

İlgili Haberler

Exit mobile version