Öfkeyle nasıl başetmeli?
Öfkenin sağlığımıza, ama en çok da kalbimize zarar verdiği konusunda herkes hemfikir. Öfke
yüzünden kan basıncımız hem fırlar. Bu da kana daha fazla yağ asidi karışmasına sebep olur. ayrıca
adrenalin ve kanımızı koyulaştırıp kalp damarlarımızın tıkanma riskini artıran diğer hormonlar da
kanımıza anında pompalanır. Bütün bu zincirleme olaylar bağışıklık sistemimizin zayıflamasına bile
yol açar.
Ayrıca öfke karış öfkeyi doğurur ve bu uyarılma durumu arttıkça, öfkeyi teşvik edici çevresel uyarıcılar
öfkemizi daha kolay tetikler. Kontrol altına alınmayan öfke, artma eğilimi gösterir.
Öfkeyi patlamayla karşıdakine veya boş odaya boşaltmak rahatlık verir mi ? Ne gezer! Hiç sınır
konulmayan müzminleşmiş hiddet davranışları kişinin hayata bakış açısını iyice olumsuzlaştırır,
böylece kişi tüm problemlerini şiddetli öfke patlamalarıyla gidermeye çalışır. Yani öfke bir alışkanlık
haline gelir, problem gittikçe büyür.
Öfkeyi bastırmak çözüm mü?
Öfkeyle karşı karşıya gelince aniden patlamak iyi değil, dedik. Peki onu içimize atıp boş vermek mi
daha iyi?
Elimizdeki verilere göre bu davranış da yararlı değil. Halbuki üçüncü bir yol var seçeceğimiz: Mantıklı
tepki, sakince kendimizi deşarj etmek…
Yani sabır taşı veya paspasa dönmemiz gerekmiyor. Yine öfkenin zararlarından kaçabilmek için
kızmaz biri olmaya da gerek yok. Aksine sağlığımız açısından bazen kızmak gerekli.
Her duygu gibi öfkenin de yaşanması, hakkının verilmesi gerekiyor. Bastırılmış öfke uzun vadede ciddi
sağlık sorunlarına yol açar. Çünkü: Baş ağrısı, gastrit ve hatta ülser, bağırsak hastalıkları ve bağışıklık
sisteminde arızalar ortaya çıkmaya başlar. Kişi farkında olmadan bu mekanizmalar harekete geçirilir.
İnsan kendini istediği gibi ifade etme imkanı bulmalıdır, yoksa sağlığı bozulur.
Öfke bizim karşı koymamızı sağlar. Eğer öfke duymasaydık, tamamen ezilip yok oluncaya kadar
devamlı olarak çiğnenip geçilirdik. Ancak öfke sayesinde hayatta kalabiliriz.
Tabi ki bu aklımıza estiği gibi bağırıp çağıralım anlamına gelmiyor. Hiç sınırlanmayan, bastırılmayan
hiddet de sağlığı bahsettiğimiz gibi olumsuz etkiler. Sürekli öfke, düşmanca duygular ve kızgınlık;
damar sertleşmesi ve kalp rahatsızlıkları riskini normalden beş kat artırır. Öfkenin karşımızdakine
hareket ederek yatıştırılması da tavsiye edilecek bir yöntem hiç değil.
Arabamı evimin yakınında bir yere par ediyordum. Herhalde bir dükkan sahibinin önünü kapatmış
olacağım ki, içerdeki genç biri başını benden tarafa çevirerek içinden hayvan lafı geçen hakarette
bulundu.
Bu hareket ağrıma gitti. Üzerime alsam bir türlü, almasam başka türlüydü. Sonunda çocuğum
yaşındaki bu gencin laflarına kulak tıkamayı düşündüm. Yoksa iş büyüyecek, olmadık mecralara
sürüklenebilecekti.
Ama bu suskunluğum hep beni içten içe kemirdi. “Keşke cevap verseydim” dediğim oldu. İçimden bir
başka ses ise yaptığımın doğru olduğunu söylüyordu.
Aradan 1-2 yıl geçti, bir gün baktım o delikanlıyı hasta diye muayenehaneme getirmişler. Çok
sinirliymiş, çabuk öfkeleniyormuş, kendine hakim olamıyormuş.
Tabii beni hatırlamadı. Ben ise o an için Rabbime onunla muhatap olmadığın için şükrettim. Hasta
biriyle kavga etmenin örseleyici olacağı muhakkaktı…
Ne yapalım?
• Öfkeliysek gergin olmamıza gerek yok. Hayatın bize düşman olmadığını bilelim. Tepkilerimizi,
beklentilerimizi ve bakış açımızı değiştirme gücümüzün olduğunun şuurunda olalım.
• Öfkemizin doruğundayken değil, yatıştıktan sonra harekete geçelim. Öfkeye nelerin sebep
olduğunu düşünelim ve çözmeye çalışalım. En doğrusu bizi sinirlendiren kişiyle olayları açık
açık konuşalım.
• Genelde bakış açımızı değiştirelim. Sabırlı ve hoş görülü olmayı amaçlayalım. Bağışlayıcılık
fazilettir.
• Öfkelendiğimizde ise derin bir nefes alalım ve tepki vermeden bekleyelim.
• Hareket gerginliğimizi azaltır ve bizi daha neşeli yapar. Bu yüzden pozisyonumuzu
değiştirelim. Oturuyorsak ayağa kalkalım. Oda değiştirelim. Veya dışarı çıkıp biraz yürüyelim.
• Öfkeliyken tartışmaktan kaçınalım. Bunu genel bir kaide kabul edelim.
• Olaylara mizahi açıdan yaklaşalım. Neşeli olalım ve öfkelendiğimizde dahi gülmeye gayret
edelim. Zamanla o kadar sinirlenmediğimizi fark edeceğiz.
• Ne olursa olsun, hiçbir şeyin sağlığımızı bozmaya değmeyeceğini düşünelim. Her öfke krizi
arkasından yorgunluğu ve bitkinliği getirir. Düşünülmeden sarf edilen tasız sözler, hem
insanın çevresindekileri uzaklaştırır, bu da uzun vadede yalnızlık demektir, hem de insanın
özsaygısını kaybetmesine yol açar.
• Her şeye rağmen sinirlerimize hakim olamıyorsak, hemen yüzümüzü yıkayalım. Daha
güzeli abdest alalım. Biraz yürüyelim. Ondan sonra bizi sinirlendiren kişiyle ağır sözler
söylememeye özen göstererek konuşalım. Eğer sinirimizi bozan bir kişi değil de bir olaysa,
bir daha olmaması için neler yapılabileceğini düşünelim. Olay bizim inisiyatifimiz dışında
gerçekleşiyorsa o zaman da bunu şahsi bir olay olarak algılayalım.