SON TV

Mahmudiye’nin Laneti

O kıyıda ne kadar zaman geçti hatırlamıyorum ama elimde kitabım satır aralarında yüzerken; gözleri sürmeli, uzun kirli saçları arasında boncuk işlemeleri ve temizlik kavramından aciz kıyafetleri ile gemi adamı oldukları belli iki denizcinin kahkahasına kaldırabildim kafamı.

Zaman akşama yakın,
Liman artık kalenin gölgesinde,
Kıyı tenha lakin kulağımdaki sesler hep yabancı…

Kendimi o an Hollywood yapımı bir film sahnesinden zannettim.
Az sonra yönetmen seslenecek ‘Kestiiik’ ve sahne toplanacak.
Ama sisler arasında gürültülü şekilde kıyıya yanaşan korsan bayraklı bir gemi ile ortam beni iyice zorlamaya devam ediyor.

Kıyıya yanaşan, tüm görselliği ve mürettebatı ile bildiğin bir korsan gemisi… ‘Evet evet’ diyorum kendime ‘Şu an Karayip kıyılarında bir korsan adasındayım’.

Gemi yanaştı, halatlar bağlandı, köprü kıyıya atıldı…

İşte ‘Siyah İnci’, birazdan Kaptan Jack Sparrow gemiden inecek ve mürettebatla macera başlayacak diye geçiyor içimden.
Kendimden iyice korkarak etrafıma bakıyorum zaman atlaması yaşamışçasına…

Oturduğum banka kazınmış kalbi delen oku ve mısırcının turistle kavgasını görünce derin bir rahatlama hissi ile kendime geliyorum yine…

Alanya’dan ayrılmadan önce vaktimi kıyıda, bir kaç satır arasında daha kaybolmayı arzu ederek geçirirken gördüğüm sahne zihnimi zorluyor.

Dayanamayıp düşüyorum yine tarihe…

Tarihe karşı hep tükenmez bir merak ve tutku içerisindeyim. Bu yüzden eskiye dair kulağıma ne düşerse, aklımın kenarına yazar ve zamanı gelince arayıp bulur, öğrenirim.

Tüm milletlerin zihninde derin izler bırakan dönemler ve bu dönemlerle birlikte anılan bazı önemli semboller vardır. Bu olgular özellikle savaş zamanlarında gösterilen kahramanlıkların efsaneleşmesi ile toplumların zihninde ayrı bir yer edinir.

Öyle ki Orta Asya’dan günümüze binlerce hikaye anlatılır. Yaşanmış, bitmez tükenmez savaş zamanlarının eseri; bir çok kahramanlık hikayesi.

Her ne kadar şuan üç tarafı denizlerle çevrili bir alanda bulunsak ya da zamanında Akdeniz havzasına hükmetsek de; hikayelerimiz hep karasal coğrafyaların eseri. Ya da denizcilik hakkında bilinen çok az hikayemiz var. Ben hep diyorum ki; bunların hepsi Mahmudiye’nin laneti.

BOZGUNLAR… BOZGUNLAR…
İnebahtı Deniz Savaşı’ndan sonra ilk defa 1770 yılında Ruslara karşı büyük bir bozguna uğrayan Osmanlı Donanması, 18. yy. sonlarına gelindiğinde önemli ölçüde güç kaybetmişti.
Artık imparatorluğun denizlerdeki hâkimiyeti bitmiş gibi görünüyordu.

III. Selim, tahta çıkışı ile birlikte 1789’da ilk iş olarak denizcilik alanında reformlara girişiyor. Saltanatının sonlarına doğru Türk donanması 55 büyük savaş gemisiyle Avrupa’nın en güçlü donanmalarından biri haline geliyor. Ancak bu durum fazla uzun sürmüyor. 1827 yılında Osmanlı Donanması tarihinin üçüncü büyük bozgununu yaşıyor. Osmanlı-Mısır filoları Navarin’de İngiliz, Fransız ve Rus donanmaları tarafından yakılıyor ve 58 savaş gemisi batıyor.

Navarin’de filonun kaybedilmesiyle II. Mahmud hemen yeni bir donanma inşa edilmesini emredecek ve faciadan tam iki yıl sonra donanmanın sancak gemisi Mahmudiye Kalyonu, Tersane-i Amire’nin kızaklarından törenle denize indirilecekti.

EFSUNLU GEMİDEN HAZIR KERESTEYE
Kalyonun tasarımı baştan aşağı Türk mimar ve mühendislerince yapılıyor, Türk işçiler tarafından inşa ediliyor; mimarı Mehmet Kalfa, mühendisi ise Mehmet Efendi.
1828 yılında inşası bitmek üzereyken kalyonu gören Tuğamiral Aldolphus Slade, anılarında ‘Deniz mimarisinin bu muhteşem örneğini barbar dedikleri adamlardan birinin yapmış olmasına hayret ettiğini’ yazıyor.

Gerçekten de Mahmudiye, 201 kadem boyu ve 56 kadem eniyle (76,15 m x 21,22 m) o güne kadar inşa edilmiş en büyük ve en güzel kalyon. 128 top ve 1280 kişilik mürettebatı var. Son bozgundan sonra ulusun moralini yükselteceği düşünülerek pruva süsü olarak kalyona bir de ‘Kükreyen aslan’ figürü eklenmiş. Sultan II. Mahmud’un adını taşıyan kalyon uzun yıllar dünyanın en büyük savaş gemisi olma rekorunu elinde tutacak, imparatorluğunun kudret ve azametinin bir simgesi olacaktı.

Kalyon; dünyanın o güne kadar gördüğü en büyük savaş gemisi olması yanında, Kırım Savaşı yıllarında pek çok efsaneye de konu oluyor.
Bunların en bilineni; vaktiyle gemide askerlik yapan iki kardeşin ancak 5-6 sene sonra karşılaştıklarını söylüyor. Yaygın başka bir inanışa göre Kırım Savaşı patlak verdiğinde Haliç’te demirli kalyon demirlerini koparıp kendi kendine Karadeniz’e doğru yol alıyor, Sivastopol önlerine geldiğinde ise kendi kendine dönerek her iki bordasındaki topları ateşleyerek kaleyi topa tutuyor.

Başka bir hikâyede ise; Mahmudiye’nin tüm mürettebatı uyurken bir gece kendiliğinden savaş hattına girdiğinden bahsedilir. Sabah uyandıklarında Mahmudiye’yi karşılarında gören Ruslar şaşkınlıktan ve korkudan az kalsın küçük dillerini yutacaklarmış, fırsattan yararlanan leventlerimiz de bu sayede Sivastopol’ü almışlar.
Kırım Savaşında Mahmudiye’ye atılan Rus güllelerinin gemiye isabet etmemesi de bu söylentilerin gün be gün artarak yaygınlaşmasına neden olmuş. Hatta denilir ki; müttefik gemilerin bayrakları paramparça olurken Barbaros Hayrettin’in sancağının benzerini toka eden Mahmudiye’ye hiçbir şey olmaması üzerine müttefikler de aynı sancaktan birer adet istemişler. Özellikle kurban bayramında ‘Kükreyen Aslan’dan kan aktığı ya da bazı gecelerde aksakallı sarıklı evliyaların güvertede saf tutup namaz kıldıkları eskilerin Mahmudiye Kalyonu’na özgü anlattığı hikayelerden.

Onca hikaye ve efsaneye rağmen dünyanın en büyük savaş gemisine ne oldu?
Elbette miadını dolduran her gemi gibi Mahmudiye Kalyonu da sona yaklaşıldığında en iyi şekilde değerlendirilmeliydi. Ama zaman hızlı akıyor ve Osmanlı özellikle buharlı gemilerin teknolojik üstünlüğü ile zor zamanlar yaşıyor. En sonunda II. Abdülhamit döneminde mali sıkıntıya düşen hükümet, subaylara maaşlarını ödeyebilmek için kaynak arayışına girmiş durumdayken Mahmudiye Kalyonu parçalanarak satılıyor.

Bu arada Kalyon topluma o kadar mal olmuş durumda ki, sökülen tahtalardan kan damladığı söylentisi yıllarca askerler arasında konuşuluyor. Anadolu ‘nun iç kesimlerinde dahi taş baskılarına rastlanır durumda olmasının yanı sıra günümüzde Mahmudiye Kalyonu ‘nun teknik bilgi ve planları yok denecek kadar az. Fakat İstanbul Denizcilik Müzesinde güzel bir maketini görebilirsiniz.

GEMİSİNİ KURTARAN KAPTAN
Tazyikli su ile tüm pisliği denize sürükleyerek kıyı şeridini temizlediğini düşünen işçiye kızarak adım adım uzaklaşıyorum.
Önümde ‘Siyah İnci’ ve ‘Jack Sparrow’
Zihnimde ‘Mahmudiye’ ve ‘Kaptan Ateş Ahmet Bey’

Bu hafta yine Alanya limanındaydım ve gün batımına doğru ilerlerken keşke dedim…
Keşke; Kapudaneler, Patronalar, Riyaleler olsaydı önümüzde ve yurt dışından gelen misafirlerimizi kadırgalarımız ile saltanat kayıklarımız ile gezdirebilseydik.
Kim bilir, leventlerimizin ikramları ile kıyılarımızı keşfetseler; belki de o kadar korkutucu olmadığımızı görürler.

Özümüzde henüz değerini bulmamış çok inci ve anlatacak çok hikayemiz var…

YAZARIN SON YAZILARI
Ne kadar açık? - 22 Ocak 2015
Deneyim tasarımı - 22 Aralık 2014
Para peşin - 18 Aralık 2014
Ahit Sandığı - 15 Aralık 2014
Diyemiyom Diyemiyom - 1 Aralık 2014