SON TV

Konuşmalarımızda ifade zenginliğinin önemi

Kelime Zenginliği

Konuşmanın ana unsuru kelimelerdir. Yaşadığı çevredeki insanların, kelimeleri kısıtlı kullanmaları bebeğin birçok duyguyu tek bir kelime ile ilişkilendirmesine sebep olur. Bu sebeple çocuğun zengin duygu dünyası kısırlaşmaya başlar. Yaş ve deneyimlerle birlikte duygusal reaksiyonları zayıflayarak, tepkileri azalır. Yalnız şehvet, kibir, öfke gibi duygular sıkça yaşanmaya ve davranışlarda güçlü bir şekilde kendini göstermeye başlar. 
En çok kullanılan ve bu alemde o kelimenin karşılığı olarak görülen neyse bütün o benzeri şeyleri tek bir duyguya yüklenmesi suretiyle, o duygunun ortaya çıkışı güçlü olur. Sevgi, aşk, ilgi, muhabbet, teveccüh bunların hepsini alıp tutkuya yüklenirse  ne olur? Tüm ihtiyaçları kişi o kelimede arar . O kelimenin karşılığı da toplumda neyse o duyguda aranır. O duyguların güçlü olması güçlü olduklarından dolayı değil. Yoksa bir şey artmaz, azalmaz. Kişide ne varsa odur. Yalnız kullanılan malzeme, hava-su-ateş-toprak oranından filtrelenmesiyle alakalıdır.
Kelimeler, duyguları pasta keser gibi kesmektir. Düşünün bir pasta  var. Sihirli  30 ayrı bıçak ile büyükçe bir pasta var. Biz hangi bıçakla kesersek o kestiğimiz dilime, elimizdeki bıçaktaki duygu yüklenir. 30 ayrı bıçağı bırakıp 4 çeşit bıçak kullanırsak ne olur?. Halbuki pastayı bize veren kişi 30 ayrı bıçakta vermişti.  Farzet ki bize demiş 30 ayrı bıçakla kes, 30 ayrı tad al. Bizse 4 bıçakla kesiyoruz. O duygusal yoğunlukta bize fazla geliyor. Bu yüzden yeni türeyen daralma, can sıkıntısı gibi hal ve cümlelerin içinde boğuluyoruz. 

“İnsan dilinin altında gizlidir.” (Hadis-i Şerif)

Kelime Zenginliği, Anlam Zenginliği Sağlar
 Kökleri semavi olan dillerde "her hitaba muhatabın hakkı olan hitap" verilir. Her bir kavramda özel bir kelime karşılığı vardır. Bununla birlikte başka dillerde ki farklı kelimelerin, tek bir kelimeyle ifade edilmesiyle ilişkilerde karmaşaların önü açılmıştır. Çünkü bebek büyüme aşamasında hepsine dair ayrı anlamları, ayrı kelimelerle kodlamasıyla birlikte ilişkilere dair sınırlarını öğrenecekken; kelimelerin , tek bir kelime içine sıkıştırılmasıyla, farklı ilişkilere dair farklı sınırlara sahip olmanın önemi kelimeyle birlikte kaybedilmiştir. Acı olan kimse kaybının da farkında değildir. 
Bebeklerin bilinçaltı oluşumlarında kelime zenginliği, anlam zenginliklerinin oluşmasını sağlar. Bilinçaltlarında anlamlar kelimelerde gizlenir, yani bir bakıma kelimeler anlamların evleridir bilinçaltında. Bir kelimeyle eşleşmeyip açıkta kalan her anlam ise kişinin kullanırken en yakınında tuttuğu kelimelere gizlenir. Ve böylelikle iki farklı anlam tek bir kelimede birleşir. Örneğin dindar bir ailenin bebeklerinin bilinçaltına ilahi kavramları koymaları farklı kelimelerle olmalıdır, İslam’da bu yüzden tenzih (arındırma) konusu vardır. Aksi durumda eğer bu aile, ilahi kavramları kişiler için kullanılan kavramlarla birlikte kullanırsa çocukları büyüdüğünde tanrıya tapar gibi insanlara tapma potansiyeline sahip olur. Aynı şekilde insanlara sitem eder gibi, yaratıcısına sitem eder. Oysa bu son derece mantıksızdır. Fakat bilinçaltındaki anlam eşleşmelerinden dolayı kişiler bu mantıksızlığı ayrıştıramazlar. 
Kısıtlı kelimelerle yetişmiş olan günümüzün toplumsal ebeveynleri kutsal kavramları kişiler için kullanılan kelime kalıpları ile birlikte kullanınca, madde olmayan her şeyi madde olan zihinleri veya aynı anlam için kullandıkları kelimelerin sahipleri ile empati yaparak yorumlar; tanrıyı veya kutsalları insanları, ticareti, vs değerlendirdiği gibi değerlendirir.
 Buradaki konu inanmak veya inanmamak değildir. Anlamların yanlış kelime kalıplarına gizlenerek ve birden fazla anlamın tek bir kelimeye sıkıştırılarak bilinçaltında kurallaştırılması, kişinin bu anlamları aynılaştırarak beraber değerlendirmesine sebep olur. Bu sebeple çocuklarımıza maddi – manevi değerlerimizi anlatırken kelime zenginliğine dikkat edilmesi ve farklı anlamların farklı ifadelerle anlatılması büyük bir felaketin önüne geçilmesini sağlar. 

Kendini İfade Edemeyen Çocuğun Öfkesi ve Duygularını Ezmesi

“Konuşmasıyla kendini anlatabilen amacına erişmiş olur” (Konfüçyüs)

Ebeveynlerin dil kısıtlılığı içsel kısırlığa neden olur ve bu durum anlatmak istedikleri duygu ve düşüncelere uygun kelime ile ifade edemediklerinde çocuklarımızın öfkelenmelerine sebep olur. Bu durumda bilinçaltı öfke durumunu içsel bir sebebe bağlayamazsa otomatikman dışsal bir sebeple ilişkilendirir ve bu ise çocuğu önce kendine, sonra da muhataplarına karşı düşman olmaya zorlar. Böylelikle hayatı rekabet olarak algılama zemini oluşan bir bebek büyüdüğünde kendi içsel duygularını ezdiği gibi muhataplarını da ezer. Eleştirmek, kavga etmek, kariyer telaşında olmak gibi sürekli olarak bir mücadele içinde bulur kendini. Dışarısıyla alakalı gibi gözüken bu mücadele aslında kişinin adını koyamadığı kendisiyle olan mücadelesidir. Bu mücadelenin ise galibi yoktur ve tek mağlubu kişinin kendisidir.

Çözüm??
Dikkat ederseniz şu anda satırları okuyan kişi olarak bebeğinizle ilgili çözüm bulamazsınız. Çünkü bebeklerimizin çözümü bizleriz. Bebeğimizin ilk temel algısı, bizim algılarımızı seyretmeleriyle oluşur. Maalesef bu bilinçaltı ve duygusal aktarım toplumsal sürülerin ilgileneceği bir alan olmaktan çıkmıştır. Sırf toplumsal sürülerin hap gibi direk çözüm aramaları bir çok paragözün, güzel paralar kazanmasına sebep olmuştur.  Çocuklarımıza dair hap gibi direk çözüm arayışımızsa, onları hayvanla eşdeğer durumda tuttuğumuzun gerçeğidir. Halbuki insan yavrusudur gelişen ve bir insan akıl, kalp, beden ,ruh gibi değerlerin birleşimidir. İnsanın kendisine ve bebeğine değer vermemesi "bir bit nasıl öldürülür?" sorusuna cevap arar gibi çözüm arayışları ve buna hizmet ederek insanları maddi anlamda sömüren her birey, her kuruluş ve her sistem yok olmaya, mutsuz olmaya, sürünmeye ve devamlı aldatılmaya mahkumdur. Kendisini ve değerlerini aldatan mutlaka ihanete uğrar ve aldatılır. Bu ise hayatın yankı oluşu ile alakalıdır.