SON TV

Yemen ve Irak’ta ABD, İran, Suud karmaşası…

Yemen’de nüfusun yüzde 30’unu oluşturan Şii Husilerin, başkent Sana’yı ele geçirmesinin ardından bölgenin en stratejik noktası olan Aden limanına doğru ilerlemesi ve Suudi Arabistan’ın Yemen’e askeri operasyon başlatmasıyla bölgede yeni bir krize kapı açılmış oldu.

Yemen’de savaş, her ne kadar isyancılar ile seçilmiş hükümet arasında sürüyor gibi görünse de Suud ve İran arasında gerçekleşmektedir.

2011 Arap devrimleri ile başlayan olaylarda diktatör Ali Abdullah Salih, yönetimi Mansur Hadi’ye bırakmıştı. 

Ardından Müslüman Kardeşler’in hükümette rol almasıyla birlikte gelişen süreçte bugün Yemen büyük bir kaosa, mezhep savaşına doğru sürüklenmektedir.

Suudi Arabistan arka bahçesi olarak gördüğü Yemen’i her zaman siyasi ve ekonomik çıkarları açısından önemsemiştir.

El Kaide ve Müslüman Kardeşler’den Yemen’i korumaya çabalarken bu kez Şii Husilerle başı derde girdi.

Irak ve Suriye’de İran ile vekalet savaşı yürüten Suud, Yemen’de ilk kez İran’la sıcak çatışmanın içerisine girdi.

Suud, ABD desteği ve Körfez ülkeleriyle beraber başlattığı operasyon ile İran’ın Irak ve Suriye’de sahaya inmesine de bir misillemede bulunmuş oldu.

İran ise şimdilik Yemen operasyonunun durdurulması gerektiğini belirterek operasyonu kınamakla yetiniyor.

Ortadoğu’da mezhepler üzerinden gelişmekte olan çatışmanın iki düşman aktörü Suud ve İran aynı zamanda Suriye ve Irak’ta El Kaide ile IŞİD’e karşı ortak cephede savaşıyor.

İran ve Suud, ABD’nin Irak’ta IŞİD’e karşı yürüttüğü savaşta en önemli stratejik ortaklarından aynı zamanda.

Yemen’de ABD, Şii Husilerin El Kaide’ye karşı güçlenmesi ve denge olmasına her zaman göz yummuştur.

ABD bir yandan Suud diğer yandan İran ile girmiş olduğu -IŞİD, El Kaide- ortak düşmana karşı mecburi ilişkilerle bir taşla iki kuşu birden vurmayı hedefliyor. 

Suud ile İran’ın Şii-Sünni savaşına doğru sürüklenmesi, Ortadoğu’da yeni sınırların mezhep çatışmaları üzerinden çizileceğini gösteriyor..

ABD, İran’la nükleer anlaşmaya çok büyük bel bağlamış görülüyor. Özellikle Obama Hükümeti, tarihe nükleer görüşmelerini zaferle sonuçlandıran lider/hükümet olarak geçmek istiyor.

İran, Irak ve Suriye’de IŞİD’in ortaya çıkışıyla bölgede oluşan kaostan faydalanmayı düşündü ve IŞİD’in yayılması sürecinde bölgede ABD ve Batı koalisyonunun ılımlı, makul, stratejik ortağı konumunu oynuyor.

İran’ın Irak ve Suriye’de askeri olarak boy göstermesi Suud ve Körfez’i rahatsız etmeye başladı.

Suud ve Körfez krallıkları Arap devrimleri sürecinde Müslüman Kardeşler Hareketi’nin ayak sesinden ürkerek Mısır, Tunus ve Suriye’de muhalif hareketlerin karşısında oldular.

Yemen’de Şii Husilerin başkenti ele geçirmesiyle bu kez Suud, ilk kez İran korkusunu bu kadar yakınında hissetmeye başladı.

Dün Müslüman Kardeşler bugün ise IŞİD ve İran tehdidi ile mücadele etmenin son çaresini Arap Birliği ordusunu kurdurmak da buldular.

Mısır’da toplanan Arap Birliği zirvesinden, ‘Ortak Arap Gücü’ kurulması kararı çıktı. 

40 bin askerin yer alacağı ordu, BM ve NATO’dan sonra dünyanın üçüncü birleşik gücü olacakmış.

Mısır’ın darbeci generali Sisi’nin fikir sahibi olduğu Arap Birliği ordusunun 3 görevi olacaktır.

Kendi Arap halklarının diktatör zalim idarecilere karşı ayaklanmalarını bastırmak, İran’ın Şii yayılmacılığına karşı koymak ve El kaide-IŞİD örgütleriyle savaşmak.

Arap devrimlerinin dip dalgaları Ortadoğu’yu ve diktatör rejimleri daha uzun yıllar sarsmaya devam edecektir.

İktidar ve mezhep kaygılarıyla sürdürmeye çalıştıkları savaş mantığı Suud ve İran’ı maalesef bölgede ABD ve İngiltere’nin oyunlarının içine doğru çekmektedir.

İran’ın, Irak ve Suriye’de ABD ile örtüşen çıkar politikaları, Suud’un Irak ve Mısır’da İran ile örtüşen politikaları, ABD’nin hem İran hem Suud ile örtüşen politik ilişkileri karmaşası Ortadoğu’da dün El Kaide, bugün IŞİD, yarın ise farklı bir muhalif, bölge dinamiğini karşımıza çıkaracaktır.Arap devrimleri er yada geç kaldığı yerden devam edecektir.