SON TV

Doğu Türkistan’da zulüm

Medyadan içimiz kahrolarak takip ediyoruz. Ata yurdu Doğu Türkistan’da Çinliler Uygur Türklerine

olmadık zulmü ve eziyeti uygulamaktalar.  En son olayda Çin polisi 18 Uygur Türkü’nü silahlı ateşle katletmiş.  Ancak bu sayının 28 olduğu söyleniyor. Zaten polise Uygur Türkü’nü  şüpheli gördüğü an ateş etme yetkisi verilmiş. 

Bundan iki yıl önce Doğu Türkistan merkezli on günlük gezimiz olmuştu.  Aslında Çinliler bu bölgeye vize vermiyorlardı. Önce Olimpiyatları bahane ettiler, sonra oradaki karışıklığı.  Ortalığın sakin olduğu yılda vize verildi. Gözetim altında olduğumuzu bile bile, tarihi eserleri bile fotoğraf çekemenin yasak olduğu söylene söylene dolaştık.  Öyle ki  Cuma namazını fotoğraflamanın bile engellendiği bir geziydi bu. 

Bu seyahate ait bazı izlenimlerimi anlatmak istiyorum.  Çin’in Sincan Özerk Bölgesine biz Doğu Türkistan desek de Çinliler kesinlikle bu adlandırmadan hoşnut değiller. Böyle demek şiddetle yasaklanmış.  

Sincan bölgesinde Uygurlar yakın yıllara kadar çoğunlukta iken maalesef Çinlilerin sızma politikasıyla azınlığa düşürülmüşler.  Bize söylenen bu bölgenin ancak yüzde 40’ının Uygur olduğu yönündeydi. 

Özellikle Hotan gibi bazı şehirlerde halen Uygurlar hakim unsur.  Ancak bu şehre yerleşen ve yerleştirilen Çinlilere devlet, sermaye ve birden fazla çocuk izni vererek nüfusu tersine çevirmeye çalışıyor.  Bu gidişle Hotan gibi şehirlerde de Uygurlar azınlığa düşerse şaşmamak lâzım.  Sincan bölgesinin neredeyse üçte ikisi çöl ve kurak topraklardan oluşuyor. Bu yüzden Urumçi, Hotan, Kaşgar, Yarkent ve Turfan gibi şehirlerini dolaşırken saatler süren otobüs yolculukları yaptık, bazen uçakla yol aldık. 

Uygurların genel olarak yoksul olduğu hep dikkatimizi çekti. Her şehirde devlet görevlileri hep Çinliydi.  Uygurlara iyi davranılmadığı, aşağılandığı, eziyet edildiği her yerde tekrarlandı.  Az da olsa Uygur devlet memuru  mevcut.  Ancak bunlar Çinlilerin gözüne girmek için olacak halka daha sert davranıyorlarmış. 

Çinlilerle Uygurlar arasında büyük maddi uçurum var.  Çinliler yüksek lüks apartmanlarda oturup, lüks ve pahalı otomobillerle dolaşırken Uygurlar gecekondularda ikamet ediyorlar. Kullandıkları araçlar ise ya motosiklet veya at arabası. 

Çinliler uluslararası ticaret ve sanayi ile iştigal  ederlerken. Uygurlar pazarda yumurta veya ekmek satıyor, tezgah açıyorlar veya ziraatla meşguller. Cuma namazlarının ihtişamla kılındığına şahit olduk. Cuma olduğu tüm yolların camiye gidenlerle dolu oluşundan belliydi. Bazen sabah namazına gittik, yine üç dört saf cemaatin olduğunu gördük. Kısacası korkunç baskılara rağmen Uygurlar dinimize sarılmaya devam ediyorlardı.  Ancak ezan açıktan okunamıyordu. 

Zaten büyük bir baskı olduğu, dev Mao heykellerinin meydan okurcasına şehir merkezlerinde boy göstermesinden belliydi. Üç sene önceki 1500 Uygur’un ölümüyle sonuçlanan  sindirme harekatı unutulmamıştı. Çin – Uygur çatışmasına veya ilişkisine ait sorularımız hep cevapsız kaldı. Uygurlar konu açılınca kedere bürünüyor, konuşmaya bile korkuyorlardı.  Büyük baskı altında oldukları görülüyordu. 

Doğu Türkistan bölgesinde değişik mimarili camileri, Kaşgarlı Mahmut’un ve Saltuk Buğra Han’ın  türbelerini, daha bir çok tarihi eseri gezdik.  Uygurların bu eserlere sahip çıktıklarını müşahede ettik. Hani bizde meyveler için turfanda denir ya, Doğu Türkistan’daki Turfan şehri tam bir meyve cennetiydi ve turfanda deyimi oradan geliyordu.  Çeşit çeşit üzümlerin, incirin, elmanın tadını unutamadık. Tamamen organik ve doğaldı, bu yüzden oldukça lezzetliydiler.  

Uygurların ete düşkün olduğu, genelde şaşlık dedikleri şiş kebaba ağırlık verdikleri dikkatimizi çekti. Yanında ise havuçlu, etli Uygur pilavı tercih ediliyordu. Sofraya konan yoğurt ise lezzetli ve doğaldı. Çinlilerin yemekleri ise kesinlikle bizim damak tadımıza ve görsel zevkimize uymayan, yılan ve kurbağa gibi yemekten iğrendiğimiz şeylerdi. Hele tavuk bacağını, kurutulmuş yılanı marketlerde poşet olarak satılıyor görünce bir hoş olduk. 

Tabi ki her yerde arandığında “helal yemek” yazan Uygur lokantaları bulmak mümkündü. Aslında öyle salaş ve temizliğe dikkat edilmeyen yerlerdi ki  Türkiye’de olsa içine girmezdik bile. Ancak orada lüks ve yiyecek çeşidi fazla olmasa bile gönül rahatlığıyla yemek  yediğimiz mekanlar oldular.  

Kısacası bu bölge özerkti. Tabelalarda İslami yazı da görülüyordu. Ancak zulüm, baskı, eziyet, aşağılama, ezme politikası bütün şiddetiyle devam ediyordu. Bizdeki özerklik meraklılarını oraya göndermek lâzım diye de düşünmeden edemedik.

YAZARIN SON YAZILARI
Yaşlılıkta cinsellik - 17 Şubat 2017
Anne ile sohbet - 10 Mayıs 2016
Yürüyüş - 2 Ocak 2016
İyilik terapisi - 6 Ekim 2015