SON TV

Koronavirüs sürecine sağlığımızı nasıl koruyacağız? Uzman doktordan altın değerinde öneriler

Koronavirüs sürecine sağlığımızı nasıl koruyacağız? Uzman doktordan altın değerinde öneriler

Covid-19 virüsü, gerçekten bir Çinlinin yediği yarasadan mı türedi yoksa üretildi mi? Bitti mi yoksa bu daha başlangıç mı ? Bundan sonra sağlığımızı korumak için ne yapmalıyız?

Yeni dönemde bağışıklık sistemimizin her zamankinden çok daha önemli olduğunu öğrendik. Bağışıklık sistemi güçlü olan hastaların Covid-19’u hissetmeden geçirdikleri; buna karşın bağışıklık sistemi zayıf olan ve kronik hastalığa sahip olanların ağır geçirdiği hatta ölüme sebebiyet verdiği görülmüştür. Peki kronik hastalıklara yakalanmamak, varsa şeker, tansiyon gibi kronik hastalıklarımızdan kurtulmak ve bağışıklık sistemimizi hiç olmadığı kadar güçlü kılmak mümkün mü? Pek tabi ki mümkündür.

Tüm bu soruların ve merak edilenlerin cevabını Fonksiyonel Tıp Uzmanı Uzm. Dr. Filiz Gültekir Tırtır yanıtladı. 

İŞTE MERAK EDİLEN HER ŞEY

Sağlığın devamını sağlamak herhangi bir kronik hastalığın yönetiminden çok daha kolaydır. Kronik hastalık oluştuktan sonra hastalığı tedavi etmek hem zor hem de maliyetlidir. Üstelik bu hastalıklar nedeniyle vücudumuz birçok enfeksiyona açık hale gelir.

Yüzyıl öncesi ile kıyaslandığında bile tamamen farklılaşmış olan beslenme alışkanlıklarımız, artık yönetmekte güçlük çektiğimiz stresimiz, azalan bedensel hareketliliğimiz, kalitesizleşen sosyal ilişkilerimiz ve inanılmaz derecede artan çevresel toksin yükü yani sağlığımızın altına dinamit koyan önemli sebeplerin başında geliyor.

Yanlış beslenme alışkanlıkları, sağlığımızı tehlikeye attı.

Sağlıklı ve doğal besinler bizim için en etkili ve güvenli ilaç olabileceği gibi, sağlıksız ve kimyasal ilaç içeren besinler ise, bizi yavaş yavaş öldüren zehir olabilir. Az yeme, yağsız yeme, kalori sayma, düzenli ve ara öğünlü beslenme gibi besinin çeşidi ve kalitesi ile asla ilgilenmeyen beslenme yaklaşımlarından tamamen uzaklaşmanın vakti geldi. Aslında ne kadar yediğimiz değil, ne yediğimizdir önemli olan. Doğru besinler için porsiyon sınırı yoktur, kişi doyana kadar yiyebilir. Az yağlı yemek yerine, sağlıklı yağlar yeteri kadar tüketilebilir. Kan şekerine sık sık iniş çıkışlar yaptıran ara öğünlü beslenme yerine, vücuda sindirim dışında tamir onarım gibi işler için enerji ve vakit vermek üzere günde iki öğün beslenme düzenine geçilebilir.

Rafine şeker, vücudumuza ağır bir yüktür. Bağışıklık sistemimizi zayıflatır.

Rafine şeker, hücresel bir toksindir. Şeker doğada rafine haliyle bulunmaz. Balda ve meyvede bulunur. Bunlar dışında vücudumuza aldığımız her çeşit şeker, vücudumuz için doğrudan zararlıdır. Zamanla kontrolsüz insülin salınımları kan şekerinde dalgalanmaya sık acıkmaya kilo artışına, uzun vadede diyabet hastalığına sebep olur. Diyabet ise, hepimizin bildiği üzere kalp damar hastalıkları, kronik böbrek yetmezliği, nöropatik ağrılar, ayak ülserleri, görme kayıplarının en büyük sebebidir. Rafine şekerin bağışıklık hücrelerinin sayı ve fonksiyonlarını azalttığı gösterilmiştir. Rafine şeker yemeyerek bu hastalıkların tamamından korunmuş oluruz.

Güçlü bir bağışıklık sistemi, sağlıklı bağırsaklarla mümkündür.

Artık biliyoruz ki bağışıklık sisteminizin %80’i bağırsaklarımızda bulunuyor. Ve bağırsaktaki faydalı bakterilerin bağışıklık sistemine katkısı inanılmazdır. Bağırsakların besini ise, şeker değil yediğimiz bitkisel liflerdir. Başta sebzeler olmak üzere meyve ve kuruyemişler lif kaynaklarımızın başında gelir. Lif kaynaklarına muz, pırasa, kayısı, elma, armut, havuç, brokoli, taze fasulye, erik olarak örnek verebiliriz.

Tarımda kullanılan kimyasal maddeler, uzun vadede kronik hastalıkların oluşumuna sebebiyet vermektedir.

Ne yediğimiz gerçekten önemli iken, yediğimiz besinlerin kaliteli ve temiz içerikli olması da çok önemlidir. Tarım ilacına bulanmış bir sebzenin vücuda faydadan çok zarar vereceği aşikar. Gıdalarla vücudumuza giren bu toksinler yıllar içerisinde birçok hastalığa sebep olabilir.

Dünya belki hiç olmadığı kadar kirlendi. Sanayi devrimi ve ardından İkinci Dünya Savaşı ile devam eden süreçte artan çevresel kirlilik her yıl hayatımıza giren binlerce kimyasal havaya suya bitkilere hayvanlara ve son olarak besin zincirinin son halkası olan insana ulaşıyor. Bu kirlilikten en çok zarar gören bu zincirin son halkası olan bizleriz. Ne yazık ki, insanlar içerisinde en zayıf en korunaksız olan çocuklarımız en çok zarar gören grup oluyor. Otizm, dikkat eksikliği, çocuk ve gençlerde psikolojik rahatsızlıklar son yıllarda inanılmaz boyutlara ulaştı. Bu hızla giderse 2030’da her iki çocuktan birinin otizm spektrum bozukluğunda olacağı öngörülüyor. Ve bunun dünyayı bekleyen en yakın tehlike olduğu düşünülüyor. Plastikler en büyük hormon bozucuların başında geliyor. Yaz aylarında bolca tükettiğimiz pet şişe sular, vücudumuza uzun vadede zarar veriyor.   Doğaya atılan her plastiğin havamızı toprağımızı kirleten her kimyasalın bir şekilde bize ve çocuklarımıza ulaşacağının farkında olalım.

Gıdalarımızı plastikle temas ettirmemeliyiz. Kullan at ürünler yerine, tekrar kullanılabilen ürünler tercih etmeliyiz. Kullandığımız kişisel bakım ürünlerinin içeriğinin temiz olduğundan emin olmalı, yiyemeyeceğimiz hiçbir şeyi cildimize sürmemeliyiz.

Yemekten 15 dakika öncesinden 1 saat sonrasına kadar su içmemek, mide koruyucu ilaçlardan uzak durmak yemek esnasında ev yapımı sirke tüketmek faydalıdır.

Yaptığımız en büyük yanlışlardan birisi çok hızlı yemek. Sindirim, ağızda gıdaların yeterince iyi çiğnenmesi ile doğru şekilde başlar. Mide asidi yeterli ise, doğru şekilde devam eder. Midemizin pH’si normalde bir ya da ikidir. Bu yoğunluktaki asit, cildinize değse yakacak kadar güçlüdür. Yemek sırasında su ve başka içecekler tüketmek ve mide koruyucu ya da alerji ilaçları almak midenin asit miktarını azaltabilir. Bu durumda besinler, yeterince sindirilmeden bağırsaklara geçmiş olur. Uygun şekilde sindirilmeden barsaklara geçen bu besinler, gaz şişkinlik geğirme gibi şikâyetlere ve o bölgede olmaması gereken zararlı bakterilerin üremesine sebep olur. Sadece mide asit yetersizliği, bütün bir sindirim sisteminde birçok rahatsızlığın başlamasının nedeni olabilir. O sebeple yemekten 15 dakika öncesinden 1 saat sonrasına kadar su içmemek, mide koruyucu ilaçlardan uzak durmak yemek esnasında ev yapımı sirke tüketmek, mide asidini artırmada faydalı olacaktır.

Durağan ve stresli ortamlar yerine stresten uzak ama hareketli olmak tavsiye edilmektedir.

İnsanın iki adet çalışma modu var. Parasempatik mod, rahatken dinlenirken huzurluyken vücudun beyne hakim olduğu moddur. Sempatik mod, korktuğumuz da kaçarken heyecanlı iken hakim olan modumuzdur. Normalde parasempatik mod hakim halde yaşamak gerekiyor. Sempatik mod ancak tehlike olursa devreye girmeli ki hayatımızı devam ettirelim. Modern insanın en büyük sorunlarından biri de genelde sempatik modda yaşamak, parasempatik sisteme geçememek. Sürekli bir işi bitirme, bir yerlere yetişme, maddi kaygılar, iş ve aile ile ilgili problemler gibi sebeplerle hepimizde algılar sürekli açık tetikte gergin bir bekleyiş halindeyiz. Normalde tehlike geçince bitmesi gereken sempatik mod modern insan da açık kalmış gibi yedi gün 24 saat aktif. Kafamızda devam eden birçok sorun parasempatik moda geçmemizi engel oluyor. Oysa parasempatik mod, kasların gevşediği düşüncelerin yavaşladığı, sindirimin düzeldiğini vücutta tamir ve bakım faaliyetlerin yapıldığı zamanlardır. Para sempatiye geçmek için zihnimizi sakinleştirmek stresimizi yönetebilmek çevremizle doğru ve sağlıklı ilişkiler kurup bunlardan beslenebilmek çok önemli. Başta doğru nefes teknikleri, kas germe gevşetme egsersizleri, imajinasyon teknikleri olmak üzere stres azaltma tekniklerinden faydalanmak gerekiyor. Artık birçok şeyi bizim için yapan teknolojik aletlerimiz var. Bir çoğumuz masabaşı işlerde çalışıyoruz. Üstelik bizi uzun süreler oturmaya mahkum eden sosyal ağlar, internet oyunları, televizyon programları hareketsizliğimizi artırıyor. Oysa insan vücudu hareketli olması üzerine kurgulanmış. Kanımız bile hareketsiz olduğumuzda yeterince dokulara oksijen ve besin götüremiyor. Kaslarımız zayıflıyor, yağ oranımız artıyor. Kalp damar hastalıkları, diyabet, kemik erimesi olmak üzere birçok hastalık hareketsizlik zemininde kolayca ortaya çıkıyor. Daha hareketli ve stressiz bir yaşama geçmeli, parasempatik modda kalmalıyız.

Hareket bir hayat tarzı olmalıdır.

Önemli olan nokta şu ki sadece spor yapmış olmak için mekanik aletlerin sesleri arasında kapalı bir ortamda kişinin kendini zorlayarak yaptığı bir egzersizin faydası olmayabilir. Bunun yerine açık havada biraz hızlanıp biraz yavaşlayarak yapacağımız üzerimizde baskı ve stresten hissetmeden yaptığımız yürüyüşler hem bizi rahatlatacak hem de bedenimize daha iyi gelecektir. Yakın yerlere giderken taşıt yerine yürümeyi, asansör yerine merdiveni tercih etme, ev içerisinde biraz daha aktif olma hareket anlamında hayatımızda ufak ama ciddi farklar yaratacaktır.

İnsan sanal değil gerçek sosyal bir varlıktır.

Çok duyduğumuz klişe ama çok önemli bir gerçek var ki insan sosyal bir varlıktır. Modern hayatımızda artan meşguliyetlerimiz ya da sanal medya etkileşimleri en yakın çevremizle sıcak, samimi ve gerçek ilişkiler kurmamıza engel olur hale geldi.  Pandemi süresinde hepimiz bir çift kelama, hoş bir sohbete, birbirimizin gözlerin içine bakmaya, kucaklaşmaya aslında ne kadar ihtiyaç duyduğumuzu, bunların insanoğlu için hava gibi su gibi vazgeçilmez ihtiyaçlar olduğunu fark etme şansı bulduk. Sanal alemde aldığımız beğenilerin sağlığımıza hiçbir katkısı olmazken hatta zarar veriken, bir arkadaşımızın gözlerinin içine bakarak birkaç çift kelam etmek, anlaşıldığımızı hissetmek sağlığımıza sağlık katar. Uzun yaşam için en çok tavsiye edilen diyet akdeniz diyetidir. Fakat gerçek şudur ki Akdeniz diyetinde insanı uzun yaşatan sebze ağırlıklı beslenmenin yanı sıra sıcak sosyal ilişkileridir. Lütfen sosyal olun başta aileniz olmak üzere eşinize çocuklarınıza sarılın. Birlikte kaliteli ve hoş vakitler geçirin. Bu hoş sosyallik sizin sağlığınıza sağlık, ömrümüze ömür katar.

 

Kısaca üzerinden geçmeye çalıştığım başlıklar ülkemizde yavaş yavaş uygulama alanı bulan Fonksiyonel Tıp’ın ilgilendiği konulardan bazılarıdır. Bazen kalıcı sağlık için her noktaya tek tek dokunmak ve iyileştirmek gerekir. Sağlık herhangi bir ilacı sabah akşam yutmaktan öte bir şeydir. Kişinin bizzat hayatının dizginlerini eline almasını gerektirir. Kronik hastalıklar da, her hastalık gibi iyileşebilir.  Bütüncül yaklaşımı benimsemiş sağlık profesyonelleri size yol gösterici olacaktır. Herkese sağlıklı huzurlu mutlu yarınlar dilerim.