SON TV

Sahi Anayasa Mahkemesi Anayasa’ya Bağlı Kalmak Zorunda Değil mi?

İlahiyatçı Ruhi Abat, Son.TV için çok önemli bir yazı kaleme aldı. Abat yazısında Anayasa Mahkemesi'nin kararına değindi.

Sahi Anayasa Mahkemesi Anayasa’ya Bağlı Kalmak Zorunda Değil mi?

İlahiyatçı Ruhi Abat, Son.TV için çok önemli bir yazı kaleme aldı. Abat yazısına “Sahi Anayasa Mahkemesi Anayasa’ya Bağlı Kalmak Zorunda Değil mi?” başlığıyla başladı.

İŞTE O YAZI

Gönül rahatlığı ile herkesin “Bu ülkede hukuk var FETÖ ile gerçekten doğru bir şekilde mücadele ediliyor” diyebilmesi gerekir. En azından FETÖ’nün 7 Şubat, 17-25 Aralık operasyonları ve 15 Temmuz kanlı darbe girişimleri tekrar hatırlanınca bunun böyle olması gerekir. Ancak son zamanlarda cereyan eden bazı olaylar, bunu söylemek şöyle dursun aksini işaret eder niteliktedir.

Onlardan bir tanesi Eski İstihbarat Daire Başkanı Sabri Uzun’un FETÖ’den tutuklanmış olması, bir diğeri Hakim Albay Mehmet Yüzbaşıoğlu’na gözaltı teşebbüsü bir diğeri ise FETÖ kumpasıyla 2011 yılında tutuklanıp 4 yıl hapis yatan ve telafisi imkansız zararlarla 2015 yılında tahliye olup 2019’da da beraati Yargıtayca kesinleşen Ruhi ABAT hakkında Anayasa Mahkemesinin verdiği komik karardır. FETÖ’den yargılanan sanıklara verilen beraat kararları, haklarında hiç işlem yapılmamış açık ve kripto FETÖ’cüler ve FETÖ muhiplerinin ellerini kollarını sallayarak, kamu personeli olmalarına rağmen Başkan Recep Tayyip Erdoğan düşmanlığı yapmaları ve bu karşıtlığın teorisyenliğini yapan akademyadaki uzantıları da işin cabası. Bu yazıda Anayasa Mahkemesi’nin Ruhi ABAT hakkında verdiği karara kısaca temas edilecektir.

Ruhi Abat

İşin özeti şöyle, 17.03.2011 tarihinde gözaltına alınıp 21.03.2011 tarihinde tutuklanan, 04.04.2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunan Ruhi ABAT, yerel mahkemeden 28 Eylül 2016 tarihinde kendisine isnad edilen bütün iftiralardan beraat eder, 06.07.2017 tarihinde bölge mahkemesi kararı onaylar ve nihayetinde 21.01.2019 tarihinde Yargıtayın kararıyla da beraati kesinleşir, Anayasa Mahkemesi ise ilgili başvuruyu süreç ile ilgili tarihlerde tahrifat yaparak ancak 7/3/2019 tarihinde evlere şenlik bir kararla hükme bağlar. 17.03.2011 tarihinde gözaltına alınıp 21.03.2011 tarihinde tutuklanan Ruhi ABAT’ın 08.06.2012 tarihine kadar ne ile suçlandığı bile belli olmadan Silivri Cezaevi’nde tutuklu olarak kaldığı ve sorgusuz sualsiz cezaevinde yattığı ve ilk kez 03/09/2012 tarihinde mahkeme huzuruna çıkarıldığı dosya kapsamından net olarak anlaşılmaktadır.

Ruhi ABAT, 04.04.2014 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunur. Aynı dosya kapsamında muvazzaf olmaları nedeniyle askeri cezaevinde bulunan ve aynı ithamlarla müttehem olan Haydar Yeşil ve arkadaşları da 12.12.2013 tarihinde Anayasa Mahkemesine bireysel başvuruda bulunurlar. Anayasa Mahkemesi bahse konu başvuruyu  20.01.2016 tarihinde karara bağlar ve hak ihlali kararı ile birlikte bir miktar tazminata da hükmeder. Ancak bu müracaattan takriben 3.5 ay sonra yapılan ve aynı dönemde aynı dosya ile ilgili olan Ruhi ABAT’ın dosyası aynı tarihlerde Anayasa Mahkemesinde derdest olmasına karşın, Zirve kumpasına dahil edilmesinin ana sebeplerinden birisi de olan 1998 yılında yayımladığı “Dinlerarası Diyalog Söyleminin Tartışma Noktaları” isimli bilimsel makalesi nedeniyle midir bilinmez ama bir türlü karara bağlanmaz ve müracaat dosyası tam 5 yıl uyutulur, böylece aynı dosya kapsamında olmasına rağmen Haydar Yeşil ve arkadaşları hakkında verilen kararda bu isme yer verilmez.

Bahse konu başvuru, Ruhi ABAT’ın yargılandığı yerel mahkemeden beraat edip, İstinafta onaylanıp Yargıtay tarafından da kesinleşinceye kadar bekletilir. Yargıtay’da beraati kesinleştikten bir ay sonra Anayasa Mahkemesi apar topar cevfel kalem bir karar verir. Bahse konu süreç içerisinde Anayasa Mahkemesinin dosyayı sürüncemede bırakmasının nedeninin hukuki mi ihmal mi yoksa kasıt mı olduğu hakkındaki muamma halen bilinmemektedir.

Anayasa Mahkemesi kararlarının nihai karar olduğu da dikkate alınınca bu kararı eleştirme hakkı da her demokratik ülkede her vatandaşın hakkı hatta görevidir. Bu şahıs, 17.03.2011 tarihinde tutuklanmış olmasına rağmen sanki alay eder gibi “Başvurucu, yargılama aşamasında 23/1/2013 tarihinde tutuklanmıştır.” sözde tespitinde bulunulmuş, 04.04.2014 tarihinde de başvuru yaptığı dikkate alınarak uzun tutukluluğun olmadığına hükmedilmiştir. Oysa Ruhi ABAT müracaat ettiğinde tam 3 yıldan beri tutukludur. Anayasa Mahkemesine göre daha sonraki süreç de dikkate alınırsa 4 yıllık bir tutuklama uzun tutukluluk sayılmıyormuş.

Altan kardeşlerin ve Şahin Alpay’ın müracaatlarını -bu dosyaya kıyasla- kısa sürede karara bağlayan Anayasa Mahkemesi onlar için hem hak ihlali hem de tazminata hükmediyor. Ayrıca bu şahıslardan bir kısmı ağır cezalar almış olmasına rağmen böyle bir karar veriyor. Ruhi ABAT’ın müracaatını ise 5 yıl beklettikten sonra “hak ihlali yoktur” kararı vererek akıl ile alay eder gibi “sen zaten beraat etmişsin mağduriyet yoktur”  deme lütfunda bulunuyor. İşin özü bu.

Yargılandığı Zirve Davası “delil yetersizliğinden” beraatle sonuçlanır. Buna rağmen Anayasa Mahkemesi resen mahkemeden bilgi alabilme imkanı varken bilgi almaz ve 5 yıl dosyayı sürüncemede bırakır ve neticesinde de “madem delil yoktu da sen bu adamı neye dayanarak 4 yıl tutuklu olarak hapiste tuttun?” diye de sormaz.

Haksız ve hukuksuz tutukluluk sürecinde Ruhi ABAT 5 defa kalp krizi geçirmiş ve buna bağlı olarak ağır bir ameliyat (ByPass) geçirmiş olmasına, 4 tane kalp damarının değişmiş olmasına hatta müracaat ettikten sonra da ayrıca 5 tane kalp damarına stent takılmış olmasına rağmen Anayasa mahkemesi yine karar vermez dosyayı sürüncemede bırakmaya devam eder. Şayet bu şahıs ölseydi bu sefer de Anayasa Mahkemesi “Bu şahıs zaten ölmüş karara gerek yoktur, hayatta olmadığı için de mağduriyetten bahsedilemez” mi diyecekti?

Aynı yalan ve iftiralarla hayatı karartılan Binbaşı Haydar Yeşil ve arkadaşlarına verilen karar ile bu dosyanın da birleştirilerek aynı kararın Ruhi ABAT için de verilmesi mümkün iken dosya neden birleştirilerek aynı karar verilmemiştir? Aynı iftira ve yalanlardan mürekkep olan aynı dosya hakkında iki zıt karar veren yüksek mahkemenin bundan sonra vereceği kararlara bizzat kendisi kuşku karıştırmış olmaz mı?

Hal böyle olunca HSK müfettişlerinin Zirve Dosyası (kumpası) hakkında yapmış oldukları soruşturmada hangi Hakim-Savcılar haklarında soruşturma yapılmasına izin vermiştir? Soruşturulmasına izin verilen Hakim-Savcılar içerisinde halen Anayasa Mahkemesi’nde raportör olarak görev yapan var mıdır? Şayet varsa bu şahıs ya da şahıslar ne zamandan beri bu kurumda görev yapmaktadır? Ruhi ABAT’ın bireysel başvurusunun 5 yıl geciktirilmesinde bu şahıs ya da şahısların dahli var mıdır?

Altan kardeşler yargılandıkları davada ciddi cezalar almış olmalarına rağmen onlar hakkında ihlal kararıyla birlikte tazminata da hükmeden mahkeme neden Ruhi ABAT hakkında 5 yıl beklemiştir.

Anayasa Mahkemesi neden Ruhi ABAT’ı 17.03.2011 tarihinde tutuklanmasına rağmen 23/1/2013 tarihinde tutuklanmış gibi gösterme ihtiyacı hissetmiştir?

Sahi Anayasa Mahkemesi’ne göre bütün iftiralardan beraat ettiği halde 4 yıl haksız hukuksuz bir şekilde tutuklu olarak hapis yatan, By Pass olup 4 damarı değişen 5 damarına stent takılan ve önemli psikiyatrik travmalar geçiren bir şahsın bile mağduriyetinden söz edilemez mi? Sahi Anayasa Mahkemesine göre mağduriyet nedir? Kişinin başına ne gelirse veya incelemeye konu şahıs kim olursa mağduriyetten bahsedilebilir? Bunun tanımını bütün kamuoyu merak etmektedir.

FETÖ’den yargılanan Şahin Alpay için birbiri peşi sıra jet hızıyla iki defa karar verip tahliyesine hükmeden Yüksek mahkeme, 2049 yılında oluşturulmuş dijitallerden, 1601 yılında çıktısı alınmış dijitallerden, binlerce sayfası 27 saniye içerisinde oluşturulmuş dijitallerden ve ordudan atıldığı yargı kararlarıyla sabit olan bir “18 Aylık onbaşı” İ.Ç.’ın sözde “istihbarat subayı” sahte rütbesiyle kurgulanmış senaryo ile yargılanan Ruhi ABAT’ın bireysel başvurusu neden 5 yıl bekletilmiştir? Yüksek Mahkeme bütün bu bilgileri resen ilgili mahkemeden isteyebilir ve telafisi imkansız zararların oluşmasını engelleyebilirdi? Yüksek mahkemeyi bundan engelleyen nedir?

Yüksek Mahkeme, yerel mahkemeden bilgi isteme lütfunda bulunup beraat kararını bile isteseydi Zirve Dosyasını kurgulayanlar hakkında yerel mahkemenin suç duyurusunda bulunduğunu da görebilirlerdi. Evrensel hukuk bir gün bile olsa haksız tutuklamayı hukuksuz bulurken Anyasa Mahkemesinin 4 yıl tutuklu kalmasını ihlal görmemesindeki cömertliğin sebebi nedir?

Ruhi ABAT, üzerine atılı bütün iftiralardan beraat etmesinin ardından jet hızıyla karar verme lütfunda bulunan yüksek mahkeme aynı hızı ve duyarlılığı yargılama safahatında gösteremez miydi? Bu hassasiyeti göstermediğine göre mevcut durum Yüksek Mahkemenin gerekliliği veya değilliğini tartışmaya açmaz mı?

Şu soruyu tekrar sormakta devlet ve millet adına yarar vardır; gerçekten yargıdaki FETÖ’cüler temizlendi mi? Yoksa “renklendirme” taktiği ile şeytanın kılığına bile girebilme soysuzluğunu gösteren İdris suretindeki İblisler hala bütün kurumlarda ağırlıklarını koruyorlar mı? Kurumlara saygıyı öncelikle o kurumları temsil edenler göstermekle yükümlüdür. Hukuka ve hukuk mercilerine saygıyı da öncelikle hukuku uygulayanlar göstermeli ki bu kurumların saygınlığı zihinlere kazınmış olsun. Aksi halde zihinlerin hukuk mezarlığına dönmesine sebep olan uygulamalarla kurumların saygınlığı ve inanılırlığı arttırılamaz.