Yazarlar Cemal Kaşıkçı olayını değerlendirdi
Kayıp Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı hadisesi gündemden düşmüyor. Suudi Arabistan Başkonsolosluğu'nda kaybolan Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı hakkında kim ne yazdı?

Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın ortadan kaybolması ile ilgili iddialar Türkiye gündeminde olduğu gibi dünya gündeminde geniş yer aldı.
Mehmet Barlas, Abdulkadir Selvi, Nihal Bengisu Karaca, Ertuğrul Özkök, Güntay Şimşek, Ersoy Dede, İbrahim Karagül, Mehmet Acet, Yasin Aktay, Nedret Ersanel, Kemal Öztürk ve Bülent Orakoğlu bugünkü yazılarında Cemal Kaşıkçı olayına değindiler. İşte yazarların konu ile ilgili makaleleri…
SABAH gazetesi yazarı Mehmet Barlas:
Amerika ile Suudi rejimi arasındaki ilişkiler kolay anlaşılamaz
Kayıp gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın akıbeti bilmece niteliğini korurken, ben bu bilmecenin iki yakasındaki Suudi Arabistan ile ABD’nin ne tür karmaşık ve karanlık ilişkiler içinde olduklarını bir türlü anlayamamanın çaresizliği içindeyim.
Bir başka Kaşıkçı
1990 yılının başında New York’taydım. Rahmetli arkadaşım Selim Egeli ile birlikte bir öğle vakti, kentin bilinen lokantalarından birine girdik. Kapının hemen yanındaki masada Adnan Kaşıkçı tek başına oturmuş yemek yemekteydi. Selim Egeli Turgut Özal’ın danışmanı olduğu için Kaşıkçı ile bir toplantıda karşılaşmış ve tanışmışlar.
Elektronik mahpus
Adnan Kaşıkçı ile sohbete başladık. Selim Egeli bu ünlü milyarder petrol ve silah tüccarına beni de tanıştırdı. Ben hemen sordum… “Siz şu anda tutuklu değil misiniz” dedim. Kaşıkçı pantolonunun paçasını sıyırdı. Ayak bileğine kayışlanmış bir elektronik cihazı gösterdi ve “Tutukluyum ama cezaevinde değilim. Manhattan’ın dışına çıkmam yasak, beni bu aletle gözlüyorlar” dedi.
İstanbul’a gelirdi
Kaşıkçı hakkında Filipin’in devrik başkanı Marcos’la yolsuzluk yaptığı iddiasına dayalı tutuklama kararı, daha sonra kaldırılmış ve Kaşıkçı Londra-İstanbul arasındaki yaşamını sürdürmüştü. Sahip olduğu ve daha sonra Donald Trump’ın satın alacağı “Nabila” yatı Emirgân önünde demirlerdi.
Yeğeni de Amerika’da
“Washington Post”ta Suudi rejimini eleştiren yazılar yazan ve İstanbul’daki Suudi Arabistan konsolosluğuna girdikten sonra ne olduğu bilinemeyen Cemal Kaşıkçı, meğer 2017’de ölen Adnan Kaşıkçı’nın yeğeniymiş… Hani Trump’ın “Biz desteklemesek iki hafta daha o tahtta oturamazsınız” dediği ve zorla silah sattığı Suudi hanedanı var ya… Bu Cemal Kaşıkçı meğer Washington’da onları eleştiriyormuş.
Esrar içinde esrar
Esrar içinde esrar bulunan bir bilmece bu. Cemal Kaşıkçı iki hafta önceden konsolosluktan randevu alıyor ve binaya girerken, sanki önceden ne olacağını biliyormuş gibi, nişanlısı olan Türk hanıma “Ben bu binadan çıkmazsam durumu Yasin Aktay’a bildir” diyor. Bu arada devam eden evliliğinden olan oğlu da “Babama Suudiler kötü şey yapmazlar” içerikli açıklama yapıyor. Olayı izlemeye devam edelim…
HABERTÜRK yazarı Nihal Bengisu Karaca:
On maddede Cemal Kaşıkçı hadisesi
Suudi Gazeteci Washington Post yazarı, Muhammed Bin Selman muhalifi ve Türkiye dostu Cemal Kaşıkçı’nın ölümü ile ilgili iddialar akıllara durgunluk verecek türden vahşi detaylar içeriyor. Kaşıkçı’ya işkence edildiği ve parçalara ayrıldığı da iddialar arasında. Kayboluşundan öldürülme biçimine, kimlerin öldürmüş olabileceğine, Birleşik Arap Emirlikleri’nin bu kaybolma-cinayet vakasındaki rolüne ilişkin onlarca iddia var.
Şimdiye kadar kabul gören ve yetkililerin araştırmalarına referans teşkil eden kısımlar şöyle:
1) Kaşıkçı, Suudi Arabistan İstanbul Başkonsolosluğu’na giriş yaptı ve ondan sonra kendisinden bir daha haber alınamadı. Kaşıkçı’nın binaya girdiği ispat edilebiliyor. Ancak aynı kameralar Kaşıkçı’nın çıktığını tespit etmemiş.
2) Evlilik ile ilgili işlemler nedeniyle konsolosluğa giden Kaşıkçı, içeri girmeden önce nişanlısına AK Parti Genel Başkan Danışmanı Yasin Aktay ve Türk Arap Medya Derneği Başkanı Turan Kışlakçı’nın irtibat numaralarını veriyor. Demek ki bu kadarını beklemese bile, az da olsa başına bir şeyler gelmesi ihtimalinden endişe ediyor. Çünkü ABD ve İngiltere’nin reformlarını öve öve bitiremediği Muhammed bin Selman saray darbesiyle iktidara gelmiş bir isim ve tepeden tabana doğru inen katı yaptırımlarla reformların gerçekleşebileceğini savunuyor. Kaşıkçı ise, gerçek reformun ve gerçek modernleşmenin topluma demokratikleşme fırsatı vermekle mümkün olduğunu savunuyor.
3) İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma başlattı. Soruşturma kapsamında, İstanbul Emniyet Müdürlüğü ile MİT geniş çaplı bir inceleme yürütüyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da Pazartesi günü yaptığı açıklamada Suudi Arabistan’ın Kaşıkçı’nın konsolosluktan çıktığını ispat etmesi gerektiğini söyledi.
4) Turan Kışlakçı, Cemal Kaşıkçı’nın kaybolduğu gün olan 2 Ekim günü Suudi Arabistan’dan Türkiye’ye iki ayrı uçakla gelen 15 kişilik bir ekip olduğunu iddia etmişti. Yapılan araştırmalarda Arabistan’dan H2-SK1 ve H2-SK2 kuyruk tescilli iki uçağın birer saat aralıklarla Atatürk Havalimanı Genel Havacılık Terminali’ne iniş yaptığı ve uçaklarda 13 kişi olduğu öğrenildi.
5) Acı gerçek şu ki, konsolosluk ve elçilik binaları ilintili oldukları ülkenin toprağı sayılır ve ev sahibi ülke, yabancı ülkenin toprağı sayılan bu binalara dilediği zaman dilediği şekilde girip arama, inceleme yapamaz. 1961 tarihli Viyana Sözleşmesi nedeniyle, Türk emniyet unsurlarının Başkonsolosluk binasını “suç mahali” olarak tanımlayarak inceleme yapması ancak Suudi Arabistan hükümetinin izin vermesiyle, yani Türkiye ile işbirliği yapmasıyla mümkün. Ancak Kaşıkçı’nın ziyareti esnasında -her nedense- kameralar çalışmıyordu ve bunu ifade eden de bizzat Başkonsolosluk idi. Sadece bu gösterge bile Suudi Arabistan’ın çözüm üreten bir işbirliği içinde olmayacağını anlatmaya yeterli.
6) Suudi Veliaht Prensi, bir yandan Kaşıkçı’nın kaybolmasıyla ilgili iddiaları yalanladı, diğer yandan, Türk hükümetinin istemesi durumunda başkonsolosluk kapılarının açılabileceğini söyledi. Prens bu açıklamayı yaparken Türkiye, Suudi Arabistan Büyükelçisi’ni ikinci kez Dışişleri Bakanlığı’na çağırmış ve ikinci kez arama izni talep etmişti.
7) Dün, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Hami Aksoy, Suudi Arabistan vatandaşı gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın durumuyla ilgili, “Soruşturma çerçevesinde konsolosluk binasında inceleme yapılacaktır” dedi. Çünkü, Viyana sözleşmesi, konsolosluk binalarına dokunulmazlık tanımakla beraber ‘diplomatik misyon şefinin muvafakati’ ev sahibi ülke makamlarının konsolosluk binasında inceleme yapabilmesini mümkün kılabiliyor. Ne çare ki, Kaşıkçı’nın son görüldüğünden bu yana izleri kapatmaya yetecek zamanları vardı.
8) Ankara, Cemal Kaşıkçı’nın kaybolmadığını, öldürüldüğünü ve bu cinayetin konsoloslukla ilgili olduğunu düşünüyor. Ancak sorun şu: Ortada bir ceset yok. Ceset olmadığı için, kimi ne ile itham edeceğiniz sorunu baş gösteriyor, hele hele Suudi hükümetini suçlamanız daha da zor hale geliyor. Çok güç de olsa, günler sonra gerçekleşecek konsolosluk aramasında önemli bir bulgu elde edilirse, o başka.
9) Suudi gazetecinin İstanbul Başkonsolosluğunda öldürüldüğü kesinleşse ve diplomatların cinayetteki rollerine dair saptamalar yapılabilse dahi, Türkiye’nin diplomatik dokunulmazlığı bulunan kişilere uygulayabileceği tek yaptırım var, onları persona non grata ilan etmek ve Türkiye’den ayrılmalarını sağlamak.
10) Ancak cinayetin iddia edildiği mahalde gerçekleştiği kesinleşirse, o zaman bu eylem uluslararası sözleşmelerin ihlalinin dışında Suudi Arabistan devletinin İstanbul’daki Başkonsolosluğunu kullanarak Türkiye’deki hukuk ve kamu düzenini hiçe saymış olduğunu belgeleyecek. Ankara Riyad’a tepki olarak kendi büyükelçisini çekebilir ve Türkiye’deki Suud büyükelçisinin ayrılmasını da isteyebilir.
HABERTÜRK yazarı Güntay Şimşek:
Suudi uçakları Atatürk Havalimanı’na nasıl geldi?
Suudi Arabistan vatandaşı, muhalif gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın, 2 Ekim’de ülkesinin İstanbul Başkonsolosluğu’na girmesinden sonra kaybolması üzerine en fazla tartışılan konulardan birisi de aynı gün Atatürk Havalimanı Genel Havacılık Terminali’ne gelen 2 özel iş jeti oldu. Saudia Private Aviation (SPA) bünyesinde uçan Suudi tescilli Gulfstream 4 tipi HZ-SK1 ve Gulfstream G450 HZ-SK2 iş jetleri kadar, bu uçaklarla yolculuk edenler de merak konusu.
Ancak kamuoyuna yansıdığı üzere 2 uçak Suudi Arabistan’dan Türkiye’ye direkt gelmedi. HZ-SK1 tescilli uçak Mısır’ın başkenti Kahire’den boş geldi, aynı gün Türkiye saati ile 18.30’da 6 yolcu ile döndü. Diğer uçak ise Riyad’dan 9 yolcu ile gelip, aynı gün Türkiye saati ile 22.00’de 7 yolcuyla Suudi Arabistan’ın başkent Riyad’a uçtu. Dolayısıyla iki uçakla toplam 9 yolcu İstanbul’a gelerek 2 Ekim’de Türkiye’ye giriş yaptı. Dönüşlerinde ise giden yolcu sayısı 13 oldu.
Uçaklar Atatürk Havalimanı Genel Havacılık Terminali’nde kamuoyuna yansıdığı şekilde hareketlerinden önce aranmadı, fakat normal prosedürler gereği uçak yolcuları ve eşyaları güvenlik kontrolünden ve tarama cihazlarından geçirildi. Şüpheli bir durum da tespit edilmedi. Türk güvenlik yetkilileri Cemal Kaşıkçı’nın kaybolma haberleri üzerine takip eden günlerde havalimanında araştırmalar yaptı.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın soruşturma başlattığı, İstanbul Emniyet Müdürlüğü ile MİT geniş çaplı bir inceleme çalışmaları yaptığı olayın en önemli taraflarından birisi de 2 uçakla gelenler oluşturuyor. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bizzat gelişmeleri takip ettiğini açıklaması ise soruşturmanın en üst seviyede ciddiyetine işaret ediyor. Bu sebeple bu iki uçakla gelenler ve geri dönenler güvenlik güçlerinin üzerinde en fazla çalıştığı hususların başında geliyor.
HÜRRİYET yazarı Ertuğrul Özkök:
Konsolosluk olayı mükemmel cinayet mi
ADLİ Tıp dilinde bir terim var:
“Mükemmel cinayet…”
Yani en uzman dedektiflerin bile çözemeyeceği bir cinayet…
Konsolosluk cinayeti böyle mükemmel bir cinayet mi?
Bu soruyu, biri Adli Tıp, öteki sivil havacılık alanında iki uzmanla konuştum…
İlk uzman Sevil Atasoy…
Türkiye’nin en tanınmış Adli Tıp uzmanı.
Bir zamanlar Hürriyet’te yazarken onun için Patricia Cornwell’in romanlarındaki Adli Tıp uzmanı kadın kahramanın adından esinlenerek, “Türkiye’nin Kay Scarpetta’sı” demiştim.
Halen Üsküdar Üniversitesi öğretim üyesi.
İkinci uzman Hürriyet’in Kokpit köşesinin yazarı Uğur Cebeci…
Bana göre dünyanın bir numaraları sivil havacılık yazarı…
İşte iki uzmandan “konsolosluk cinayeti”…
ADLİ TIP: CESEDİ PARÇALASALAR MUTLAKA İZİ KALIRDI
Konsolosluk olayı mükemmel cinayet mi
– Sizin bir kitabınız var, “Mükemmel Cinayet Yoktur”. Ama konsolosluk olayı mükemmel bir cinayet gibi görünüyor…
“Hayır kesinlikle mükemmel cinayet değil. Mutlaka iz vardır. İçeri girip iyi bir araştırma yapıldığı takdirde Türk polisi bunu çözer.”
– Cesedin parçalanarak çıkarılmış olması ihtimali var mı?
“Sanmam. Ceset parçalanırsa çok iz bırakır.”
– Silahla vurulmuş olması ihtimali nedir?
“Onu da sanmam. Hangi akıllı tabanca ile vurup ortalığı kan içinde bırakır…”
– Kan izini yok etmek mümkün mü?
“Hayır. Bir küveti su ile doldurun. İçine bir damla kan damlatın, sonra onu yere dökün, oradan kan izi bulunur. Türk polisinin elinde bu imkânlar var.”
– Bir insanı iz bırakmadan öldürmek mümkün mü?
“Çok zor. Yani kimyasal bir karışım zerk edersiniz, kalp krizi etkisi yapar. Ama o da anlaşılır.”
HÜRRİYET yazarı Abdulkadir Selvi:
Cemal Kaşıkçı olayında 5 karanlık nokta
Cemal Kaşıkçı’nın başkonsolosluk binasının içine girdiği anda derdest edildiği ve Suudi Arabistan’dan gelen istihbaratçılar tarafından sorgulanıp öldürüldüğü kanaati mevcut. İstihbaratçı dedim, sorgulama dedim, öldürüldü dedim, çünkü o yönde belirtiler var. Madde madde sıralıyorum:
1) Cemal Kaşıkçı’nın binaya giriş görüntüsü var. Ancak başkonsolosluk yetkilileri çıkış görüntüsünü sunamadı. Sokağı izleyen hiçbir kamerada Kaşıkçı’nın çıkış görüntüsü tespit edilemedi.
2) Cemal Kaşıkçı’nın, başkonsolosluğa girdiği 2 Ekim günü iki ayrı uçakla Türkiye’ye gelip aynı gün Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne hareket eden 13 kişilik bir ekipten söz edilmişti. O ekipte yer alanların isimleri tespit edildi. Meslekleri sorgulandı ve hepsinin uzman istihbaratçı olduğu ortaya çıktı. İki uçak İstanbul’dan ayrılmadan önce genel olarak arandı. Haberlerde yer aldığı şekilde didik didik aranmadı, o saatlerde herhangi bir ihbar olmadığı ve diplomatik dokunulmazlığı olduğu için usulüne uygun bir arama yapıldı.
3) Kaşıkçı’nın İstanbul Başkonsolosluğu’na girdiği andan itibaren çalışanlara belli bir zaman dilimi arasında odalarından çıkmamaları talimatının verildiği belirlendi.
4) Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosu cinayetin işlendiği düşünülen 2 Ekim’den sonra tam 3 gün evinden çıkmadı. Hafta içi mesai saatleri olmasına ve daha önce verilen randevuları bulunmasına rağmen randevularını iptal edip ilk kez 3 gün evinden çıkmaması kuşku yarattı.
5) Sekiz gün sonra İstanbul Başkonsolosluğu’nda arama izni veren Suudi Arabistan yönetimi, Türk çalışanları zorunlu olarak izne çıkarıp evlerine gönderdi.
Suudi yönetimi bombanın fitilini çekip kucağımıza bıraktığını düşünüyor ama ellerinde patlayabilir. Çünkü soruşturma ilerledikçe önemli delillere ulaşılacağı kokusu alıyorum.
YENİŞAFAK yazarı İbrahim Karagül:
‘İşkence merkezleri’nden, ‘CIA Uçakları’ndan, Selman ve Zaid’in Kaşıkçı cinayetine.. Bu iki kötü adamı durdurun!
Gizli anlaşmalarla oluşturulan, Güney Asya’dan Afrika ve Ortadoğu’nun çöllerine kadar yayılan esir kamplarıydı bunlar. Terörle mücadele adıyla hareket ediliyor, dünyanın bir çok ülkesinden yüzlerce insan kaçırılıp buralara taşınıyordu. Sonradan bu kişilerin hiç birinden haber alınamadı. Hiçbiri o merkezlerden canlı çıkamadı.
Bu trafik, “CIA işkence uçakları” tarafından yürütülüyordu. Belki yüzlerce insan bu uçaklarla bir yerlere taşındı, sonra bir daha hiç birinden haber alınamadı. “Esir ticareti” yapılıyor, bu ticarette büyük paralar bile dönüyordu.
Haber verdik, çok ağır tehditlere maruz kaldık
“İşkence Merkezleri”ni ilk haber veren, tartışan kişi olduğumu sanıyorum. Hatta Pasifik’te tanker gemileri “korsanlar” tarafından kaçırılırken “Hayır, onları CIA kaçırıyor, bu gemiler hapishane gemileri olarak kullanılıyor, uluslararası hukukun olmadığı açık denizlerde işkence merkezleri ve hapishane olarak dolaştırılıyor” diye yazan ilk kişiyim. “CIA işkence uçakları” konusunda da dünyayı en fazla bilgilendiren birkaç isimden biriydim. Hatırlıyorum, bunları yazıp tartıştığım için çok ağır saldırılara, tehditlere maruz kalmıştım.
Suudi, Mısır, BAE, İsrail ortaklığı cinayet uçakları
Cemal Kaşıkçı’nın S. Arabistan İstanbul Konsolosluğu’nda “kaybolması”, “öldürülmesi” ya da canlı veya ölü götürülmesi işte bu trafiğin bir parçası gibi. İşin yapılış biçimi, arkasındaki akıl, kullanılan uçaklar, uygulanan yöntem o kadar benziyor ki, sanki birileri “işkence uçakları” trafiğini yeniden başlatıyor.
Gulfstream uçakları o zaman da kullanılıyordu. Hatta kuyruk numaralarını bile yayınlıyorduk. Şimdi bakıyorum; benzer bir olay, yine Gulfstream uçakları ile yapılıyor ve biz yine kuyruk numaraları, uçuş haritaları yayınlıyoruz.
İki uçağın da Riyad-Kahire-Dubai bağlantılı gelmesi, Türkiye’den ayrılırken Mısır’a dönmeleri, birinin oradan Dubai’ye gitmesi, İstanbul’da ortak bir operasyon yürütüldüğünü, S. Arabistan, Mısır ve BAE’nin işin içinde olduğunu, CIA uçakları ve İsrail istihbaratı yöntemleri kullanıldığını, muhtemelen üç ülke istihbaratına da İsrail istihbaratının patronluk ettiğini görüyoruz.
Talimatlar doğrudan Selman ve Zaid’den
Ancak bu ülkeler, özellikle S. Arabistan ve BAE işi ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Patronları kadar iyi yapamadılar. Plan kurgulanmış uygulamada açık verdiler. Uçaklar, içindeki yolcu isimleri, konsolosluğa gelen siyah araçlar, siyah bir kamyonete yüklenen koliler her şeyi aslında ortaya koyuyor.
Suud Veliahtı Muhammed Bin Selman ve BAE veliahtı Muhammed Bin Zaid, bütün coğrafyaya Türkiye düşmanlığını yayma rolünü üslenmiş bu iki kontrolsüz adam, Cemal Kaşıkçı olayının doğrudan sorumlularıdır. Emirler, talimatlar, kararlar ikisi tarafından verilmiş, kaçırma ya da cinayet onların talimatları doğrultusunda gerçekleştirilmiştir. Muhtemelen İsrail ve Mısır istihbaratına da bu iş için yüklü para ödenmiştir.
O “eksen” Türkiye’ye karşı planlandı. Birileri Selman ve Zaid’i durdursun
Görünüşte İran’a karşı kurulan ama aslında Türkiye’ye karşı planlanan BAE-S. Arabistan-İsrail-Mısır ekseni bundan sonra coğrafyadaki, Türkiye’deki her türlü kötülüğün sahibi olacaktır. Selman ve Zaid üzerinden bütün bölge rehin alınmıştır. Coğrafyamız bu iki kişiyi durdurmalıdır. Çünkü onları durdurmak ABD ve İsrail’i durdurmaktır.
Kaşıkçı cinayetini planlarken Arap medyasını da dizayn etmişler. Müthiş bir yaygara… Cinayeti işleyenler büyük bir karartma uyguluyor. Gariptir, Türkiye içinde bazı sosyal medya hesapları da onlarla birlikte hareket ediyor. İşte bu çevreler de cinayetten, o örtülü operasyondan sorumludur, dikkatle incelenmelidir. Muhtemelen onlar da fonlanmıştır.
STAR gazetesi yazarı Ersoy Dede:
Cemal Kaşıkçı sessizliği
Günlerdir dünyanın gündeminde Cemal Kaşıkçı diye bir isim var.. 1979’da Beyrut’ta kaçırılan ve kafası kesilerek öldürülen reformcu Nasır el- Said nasıl kaybolduysa, bugün de benzer bir tabloyla karşı karşıyayız.. Bir gazeteci, sadece doğruları söylediği için yok ediliyor.. Acı olanı ne biliyor musunuz?.. Bir grup var..Lafta, ‘basın hürriyeti’ adına terör suçuyla yargılananların bile serbest kalmasını isterken Cemal Kaşıkçı olayıyla ile hiç ilgilenmiyor.. Her ağızlarını açtıklarında ‘gazetecilere baskı’ yaygarası yaparken buradaki açık infaza ses bile çıkarmıyor… İşte bu var ya dostlar bu tam bir iki yüzlülüktür.. Her zaman dürüst olmakta yarar var..
Kaşıkçı’yı bilmem ama polis muhabirliği ölmüş gibi görünüyor
Cemal Kaşıkçı dosyasıyla ilgili bir detay sizin de dikkatinizi çekti mi?.. Dünya, Kaşıkçı’nın öldürüldüğüne ilişkin haberleri, İstanbul Emniyeti kaynaklı olarak ‘REUTERS’dan öğrendi.. Kaçıkçı’nın 2 Ekim günü konsolosluğa girdiği görüntüler ise İstanbul savcılığı kaynaklı olarak önce ‘Washington Post’ta yayınlandı.. Batı medyasının İstanbul’da bizden daha hızlı haber alıyor olması, onların başarısı mı, bizim başarısızlığımız mı yoksa irtibat noktalarıyla ilgili bir durum mu, bilemem.. Ama bir problem olduğu ortada..
YENİŞAFAK Bülent Orakoğlu:
Suudi Arabistan’ın kirli dosyaları
Cemal Kaşıkçı’nın ortadan kaybolmasının, ABD ile Suudi Arabistan ilişkilerinin gerildiği bir döneme denk gelmesi de dünya kamuoyunun gözlerini bir anda bu olaya dikmesine neden oldu. Aslında TRUMP ile M.Bin Salman arasındaki gerilimin danışıklı dövüş olduğu çok açık. Zira Suudi Arabistan’ın İstanbul Konsolosluğu’nda gerçekleştirdiği kanlı infaz sanki bilinçli bir şekilde arkada birçok iz bırakarak acemice gerçekleştirilmiş. Başkonsolosluk yetkililerinin kameralarımız bozuk yalanı aynı sokakta bulunan MOBESE kameralarında Kaşıkçı’nın konsolosluğa girişini ve saatini gösterirken çıkış yapmadığını açıkça ortaya koyarak çürütülmüş. 2 Ekim’de Kaşıkçı’ya verilen randevu öncesi 15 kişilik bir istihbarat timi başkonsolosluğa intikal ediyor. 2 Ekim günü bu tim Kaşıkçı’nın infazından sonra İstanbul’dan ayrılıyor. Başkonsolosluk olaydan günler sonra kapılarını Reuters haber ajansına açıyor. Neden Reuters derseniz şeytan ayrıntıda saklı derler. Londra merkezli şaibeli açıklamaları ile tanınan Reuters direk İngiltere Kraliçesi ile bağlantılı. Bu haber ajansı daha önce de PKK’nın taşeron olarak gerçekleştirdiği birçok ‘küresel terör eylemini’ PKK’yı örtmek amacıyla TAK veya DAEŞ’ın gerçekleştirdiğini açıklayarak iç ve dış kamuoyunu aldatmıştı. Bu sefer de başkonsolosluk yetkilileri temizledikleri binada boş dolapları Reuters elemanlarına göstererek birlikte yeni bir manipülasyona imza atma hevesi kursaklarında kalmıştı.
Yeni Şafak yazarı Kemal Öztürk TV NET’te Kaşıkçı’nın öldürülme anının videosu olduğunu açıklamıştı. Haberin yetkililerce doğrulanması en büyük temennimiz. Zira, Türkiye aleyhine faaliyet gösteren Amerika, İngiltere ve İsrail kumandalı Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin Türkiye’yi birçok yönden hedef alan Kaşıkçı infazı bu kez ellerinde patlamış görünüyor.
YENİŞAFAK yazarı Kemal Öztürk:
Kaşıkçı olayında Türkiye ne yapacak?
Türkiye’nin eli sanıldığından daha güçlü. Sanırım Milli İstihbarat Teşkilatı’nı hafife aldılar. Eğer duyduklarım doğru çıkarsa, Suud’un kaçacak bir yeri olmadığını hep birlikte göreceğiz. Bir kere Türkiye, Karlov suikastından sonra yabancı misyon merkezlerini koruma işini sağlam tutuyor. Suud konsolosluğuna giriş çıkışı kaydeden bizim kendi güvenlik kameralarımız var. Suud, Kaşıkçı’nın içeri girdiğine dair bilgi yok dedi ama dün Washington Post gazetesi Kaşıkçı’nın içeri girerken çekilmiş görüntü karesini yayınladı. O kare bizim güvenlik kameramızla çekildi. Ve oradan Kaşıkçı’nın bir daha çıkmadığı yine o kayırlarla ispatlanacak.
Şunu söyleyebiliriz, Kaşıkçı’nın içeri girerkenki görüntüsü en güçlü delil değil. Türkiye’nin elinde ya içeriden de kayıt varsa? Tüm bunları soruşturma tamamlandıktan sonra anlayacağız. Asıl kritik konu da o zaman başlayacak.
CİNAYET KESİNLEŞİRSE BÜYÜK ÇAPLI KRİZE DÖNÜŞÜR
Türkiye bu cinayetin işlendiğini ispat ettiğinde ne olacak?
Elbette büyük bir kriz süreci başlamış olacak. Türkiye-Suud ilişkileri kesilecektir. Konsolosluktaki herkes istenmeyen adam ilan edilip, sınır dışı edilecektir. Suud karşılık verecek, karşılıklı büyükelçiler çekilecek ve kriz derinleşerek ilerleyecektir. Bunlar rutin kriz süreci.
Krizin domino etkisi yaratması da muhtemel. Zira katilleri taşıdığı söylenen uçak Mısır ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) de indi. Şeytan üçgeninde dönen bir infaz yani.
O zaman BAE ve Mısır ile, ardından diğer uydu ülkelerle krizler yaşanabilir. Böyle bir olayın çarpan etkisi çoktur.
ABD’nin, bu cinayet resmileşirse ciddi tepkiler vereceğini sanmam. Haraca bağladığı ve her istediğini yaptırdığı Suud hanedanlığını, bir gazetecinin cansız bedenine feda etmez. Kuru kınamalarla geçiştirir.
ABD’ye adeta gönüllü köle olan Prens Selman’ın bu işte parmağı olduğu ortaya çıkarsa, belki Rusya, Avrupa sırf ABD’yi sıkıştırmak için bize destek olur ve krizi büyütür. Lakin unutmayalım, Suud’un çok parası var ve aç gözlü Batı, para için her şeyin üstünü örtmeye hazırdır.