SON TV

Yeni Ekonomi Programı nedir? Türkiye ekonomisinde neler oluyor?

Doç. Dr. Cemil Erarslan, Yeni Ekonomi Programı'nın değerlendirmesini ve Türkiye ekonomisinde meydana gelen son gelişmeleri SON.TV için yazdı.

Yeni Ekonomi Programı nedir? Türkiye ekonomisinde neler oluyor?

Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak tarafından geçtiğimiz günlerde açıklanan Yeni Ekonomi Programı ardından Doçent Doktor Cemil Erarslan SON.TV’ye değerlendirmelerde bulundu. Erarslan, Yeni Ekonomi Programı’nı ve Türkiye ekonomisindeki son gelişmeleri değerlendirdi.

İŞTE O DEĞERLENDİRME

Eski adıyla Orta Vadeli Program (OVP), yeni adıyla Yeni Ekonomi Programı (YEP), “Dengelenme”, “Disiplin” ve “Değişim” sloganı ile 20 Eylül 2018 tarihinde, Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak tarafından kamuoyuna açıklandı. Yeni Ekonomi Programı, temel makroekonomik büyüklükler olarak nitelendirilen enflasyon, kamu maliyesi, cari açık, büyüme, istihdam ve işsizlik oranları gibi göstergeler için 2019-2021 yıllarını kapsayan hedeflere ve tahminlere yer verilen oldukça kapsayıcı bir istikrar programı olma niteliğine sahiptir. Yeni Ekonomi Programı’nın, Türkiye ekonomisine bir yön çizmesi ve rasyonel hedefler getirmesi bağlamında, oldukça yapıcı ve piyasalarda istikrarı sağlama ile koruma noktasında oldukça gerekli bir program olduğunu söyleyebiliriz.

Bu yazımızda Yeni Ekonomi Programı’nın temel hedefleri, dayandığı teorik çerçeve, uygulanacak politikalar ve alınacak tedbirler ile makroekonomik göstergelerdeki beklentilere yer verilecektir. Daha sonrasında ise Türkiye ekonomisinde güncel olarak son zamanlarda yaşanan gelişmelere yer verilecektir.

PROGRAMIN TEMEL HEDEFİ

2019-2021 yıllarını kapsayan Yeni Ekonomi Programı’nın temel hedefi, kısa vadede fiyat istikrarının ve finansal istikrarın yeniden tesis edilmesi, ekonomide dengelenmenin ve bütçe disiplininin sağlanması, orta vadede ise sürdürülebilir büyümeye ve gelir dağılımı adaletini iyileştirmeye yönelik ekonomik değişimin gerçekleştirilmesidir. Söz konusu bu hedeflere de, piyasa ekonomisinin temel prensiplerinden taviz vermeden, şeffaf ve tutarlı bir politika seti vasıtasıyla ulaşılmaya çalışılacaktır.

POLİTİKA VE TEDBİRLER

Yeni Ekonomi Programı’nın en başta gelen hedefi, enflasyon oranlarının kalıcı olarak düşürülerek, fiyat istikrarının sağlanmasıdır. Söz konusu bu hedefe ulaşılabilmesi içinde, YEP’de Merkez Bankası’nın bağımsız biçimde elindeki tüm para politikası araçlarını kullanacağı açıkça vurgulanmıştır. Yine YEP’in politika ve tedbirler demeti çerçevesinde, sıkı para politikasına ilave olarak, kamu kesiminde kaynakların daha verimli kullanılması ve kamu harcamalarında tasarruflara gidilmesi yoluyla bütçe disiplinin gerçekleştirileceği de belirtilmiştir. Bu da enflasyonla mücadelede sıkı maliye politikasının takip edileceğini göstermektedir. Böylece para ve maliye politikalarının, eş güdüm içerisinde koordineli olarak fiyat istikrarı hedefine odaklanması sağlanmış olacaktır. Bu sayede 2020 yılı sonunda enflasyon oranlarının yüzde 9,8’e ve 2021 yılı sonunda da yüzde 6’ya düşmesi beklenmektedir.

Cemil Erarslan

YEP’de Hazine ve Maliye Bakanlığı bünyesinde “Kamu Maliyesi Dönüşüm ve Değişim Ofisi” kurulması kararlaştırılmıştır. Bu ofis tarafından hazırlanacak ve takibi yapılacak “Tasarruf ve Gelir Dönüşüm Programı” ile kamu maliyesinde kalıcı iyileştirmeler sağlanacağı tahmin edilmektedir. 2019 yılı bütçesinde toplam 75,9 milyar TL tutarında (milli gelirin yüzde 1,7’si oranında) tasarruf tedbiri uygulanmıştır. Bunların 59,9 milyar TL’si harcama tasarruflarından ve 16,0 milyar TL’si ise gelir arttırıcı tedbirlerden sağlanmıştır. İhalesi yapılmamış ve ihalesi yapılmış ancak başlanmamış projelerin de askıya alınacağı vurgulanmıştır. Devam eden projelerden finansman koşulları uygun olanlar için ise, yeni ve daha uzun zamana yayılmış iş planları oluşturulacaktır. Mega-altyapı projeleri, doğrudan yabancı yatırım yoluyla, uluslararası finansman ile hayata geçirilecektir.

PROGRAMIN DAYANDIĞI TEMELLER

Yeni Ekonomi Programı’nın dayandığı en başta gelen temellerin, krizlere karşı dayanıklı ve güçlü ekonomimiz, düşük kamu ve hane halkı borcumuz, disiplinli maliye politikamız, dinamik ve girişimci özel sektörümüz, dünya pazarlarına açık ihracatçı yapımız, yeni hükümet sistemi ile beraber hızlanan siyasi karar alma süreçlerimiz ve güçlü beşeri sermayemiz olduğu görülmektedir. Bu bağlamda Yeni Ekonomi Programı’nın, parasal ve mali politikaların sıkılaştırılması bağlamında, bir taraftan Ortodoks (Geleneksel) İstikrar Tedbirlerine benzerken, diğer taraftan ise yerli ve milli kaynaklara dayanması açısından ulusal bir ekonomi programı olduğu söylenebilir.

MAKRO EKONOMİK GÖSTERGELERDEKİ TAHMİNLER

Yeni Ekonomi Programı’nda temel makroekonomik göstergelere ilişkin 2019-2021 yıllarını içeren beklenti ve tahminler ise şu şekilde sıralanabilir;

Enflasyon Oranı

TÜFE bazında enflasyon oranlarının 2019 yılı sonunda yüzde 15,9’a, 2020 yılı sonunda yüzde 9,8’e ve 2021 yılı sonunda ise yüzde 6’ya düşeceği tahmin edilmektedir.

Bütçe Açığı

Bütçe açığının Gayri Safi Yurt İçi Hasıla (GSYİH)’ya oranının, 2019 yılı sonunda yüzde 1,8’e, 2020 yılı sonunda yüzde 1,9’a ve 2021 yılı sonunda ise yüzde 1,7’ye düşmesi beklenmektedir.

Merkezi Yönetim Faiz Dışı Dengesi

Merkezi Yönetim Faiz Dışı Dengesi’nin GSYİH’a olan oranının 2019 yılı sonunda yüzde 0,8’e, 2020 yılı sonunda yüzde 1’e ve 2021 yılı sonunda ise yüzde 1,3’e yükseleceği tahmin edilmektedir.

Kamu Kesimi Borçlanma Gereği

Kamu Kesimi Borçlanma Gereği’nin GSYİH’a olan oranının 2019 yılı sonunda yüzde 1,6’ya, 2020 yılı sonunda yüzde 1,7’ye ve 2021 yılı sonunda ise yüzde 1,5’e düşmesi öngörülmektedir.

AB Tanımlı Genel Yönetim Borç Stoku

AB Tanımlı Genel Yönetim Borç Stoku’nun GSYİH’a oranının 2019 yılı sonunda yüzde 28,5’e, 2020 yılı sonunda yüzde 28,2’ye ve 2021 yılı sonunda ise yüzde 27,2’ye düşeceği tahmin edilmektedir.

Cari Açık

Cari işlemler dengesinin 2019 yılında 26 Milyar dolar, 2020 yılında 23.5 Milyar dolar ve 2021 yılında ise 24.1 Milyar dolar düzeyinde açık vereceği tahmin edilmektedir. Cari Açık/GSYİH oranının ise 2019 yılı sonunda yüzde 3,3’e, 2020 yılı sonunda yüzde 2,7’ye ve 2021 yılı sonunda ise yüzde 2,6’ya düşmesi öngörülmektedir.

Büyüme Oranı

Büyüme oranlarının 2019 yılı sonunda yüzde 2,3’e, 2020 yılı sonunda yüzde 3,5’e ve 2021 yılı sonunda ise yüzde 5’e yükselmesi beklenmektedir.

İşsizlik Oranı

İşsizlik oranlarının 2019 yılı sonunda yüzde 12,1’e, 2020 yılı sonunda yüzde 11,9’a ve 2021 yılı sonunda ise yüzde 10,8’e düşeceği tahmin edilmektedir.

İşgücüne Katılma Oranı

İşgücüne katılma oranının 2019 yılı sonunda yüzde 53,7, 2020 yılı sonunda yüzde 54,2 ve 2021 yılı sonunda ise yüzde 54,7 olacağı tahmin edilmektedir.

İstihdam Düzeyi ve İstihdam Oranı

İstihdam düzeylerinin bin kişi cinsinden 2019 yılı sonunda 29.116, 2020 yılı sonunda 29.877 ve 2021 yılı sonunda ise 30.952 bin kişi olacağı öngörülmektedir. İstihdam oranlarının ise 2019 yılı sonunda yüzde 47,2, 2020 yılı sonunda yüzde 47,8 ve 2021 yılı sonunda ise yüzde 48,8 olacağı tahmin edilmektedir.

Milli Gelir

Yeni Ekonomi Programı’nda GSYİH’ın cari fiyatlarla TL cinsinden, 2019 yılı sonunda 4.450 Milyar TL, 2020 yılı sonunda 5.150 Milyar TL ve 2021 yılı sonunda ise 5.742 Milyar TL olacağı öngörülmektedir. Söz konusu programda GSYİH’ın, cari fiyatlarla Amerikan doları cinsinden ise 2019 yılı sonunda 795 Milyar dolar, 2020 yılı sonunda 858 Milyar dolar ve 2021 yılı sonunda ise 926 Milyar dolar olacağı tahmin edilmektedir.

Kişi Başına Gelir

Yeni Ekonomi Programı’nda kişi başına gelirin dolar cinsinden, 2019 yılı sonunda 9.647 ABD doları, 2020 yılı sonunda 10.292 ABD doları ve 2021 yılı sonunda ise 10.973 ABD doları olacağı öngörülmektedir.

İhracat, İthalat ve İhracatın İthalatı Karşılama Oranı

ABD doları cinsinden ihracatın 2019 yılı sonunda 182 Milyar dolar, 2020 yılı sonunda 191 Milyar dolar ve 2021 yılı sonunda ise 204.4 Milyar dolar olacağı tahmin edilmektedir. İthalatın ise 2019 yılı sonunda 244 Milyar dolar, 2020 yılı sonunda 252 Milyar dolar ve 2021 yılı sonunda ise 267 Milyar dolar olacağı öngörülmektedir. Bu tahminlere göre ihracatın ithalatı karşılama oranının da, 2019 yılı sonunda yüzde 74,6, 2020 yılı sonunda yüzde 75,8 ve 2021 yılı sonunda ise yüzde 76,6 olması beklenmektedir.

YENİ EKONOMİ PROGRAMI’NIN GENEL BİR DEĞERLENDİRMESİ

Yeni Ekonomi Programı (YEP)’nın içeriğine ve ortaya koyduğu üç yıllık hedeflere bakıldığında, Merkez Bankası ile hükümetin ortaklaşa alacağı koordineli kararlar ve uygulamalar ile söz konusu orta vadeli hedeflere ulaşılmasının çok mümkün göründüğü söylenebilir. YEP’de ortaya konulan hedefler son derece gerçekçidir ve YEP kendi içinde oldukça tutarlı bir program niteliğine haizdir.

YEP’in hedeflerinin gerçekleşmesinde belki de en önemli olan olgu ise ekonomi yönetiminin, yerli ve yabancı yatırımcılar ile şeffaf ve hesap verebilir bir iletişim kurması ve bunu zamana yayarak sürdürülebilir hale getirmesidir. Parasal otorite olarak merkez bankası ve mali otorite olarak ise hükümet, YEP’in uygulama sonuçlarını düzenli periyodlar ile kamuoyuyla şeffaf biçimde paylaşmalı ve hedeflerden sapmalar olursa bunun nedenlerini ve buna karşı atılacak adımlar ile önlemler detaylı biçimde açıklamalıdır.

TÜRKİYE EKONOMİSİ’NDE YAŞANAN SON GELİŞMELER

13 Ağustos 2018 tarihi itibariyle 7.25 TL’ye kadar yükselen USD/TL paritesi, Eylül ayının başında 6.70 düzeyine geriledikten sonra, 1 Ekim tarihi itibariyle 5.92 TL’ye kadar gevşedi. Yaklaşık olarak bir aylık aranın ardından, Amerikan doları Ekim ayının başında ilk kez 6 TL’nin altını test etti. 5 Ekim tarihi itibariyle USD/TL paritesi haftayı 6.13 seviyesinden kapadı. Amerikan dolarında Eylül ayından itibaren yaşanmaya başlayan düşüşün altında yatan sebepleri şu şekilde sıralayabiliriz:

– Küresel piyasalarda 15 Ağustos 2018 tarihinde 96,86 seviyesine kadar yükselen dolar endeksinin, 1 Ekim itibariyle 94,97 puana kadar gerilemesi.

– TCMB’nin 13 Eylül 2018 tarihinde politika faiz oranlarını 625 baz puan artırarak yüzde 17.75’den yüzde 24’e yükseltmesi. Böylece finansal piyasalardan kısa vadeli yabancı sermaye kaçışının önlenmesi. Yine TCMB’nin attığı likidite artırıcı adımlar sonrasında, TL’de kısa pozisyon (short position) açmanın maliyetinin artması. Diğer bir deyişle düşük faiz-yüksek kur politikasından yararlanarak TL’yi kısa vadeli olarak shortlamanın artık daha maliyetli oluşu sebebiyle, TL’ye yönelik spekülatif hareketlerin yavaşlaması.

– Merkez bankasının sıkı para politikasına devam edileceği mesajını güçlü biçimde vermesi ve hükümetin ilan ettiği Yeni Ekonomi Programı ile enflasyon oranlarında gelecek yıllarda kalıcı düşüş yaşanma olasılığının artması. Bunun da yabancı yatırımcıların Türkiye ekonomisine ilişkin endişelerinin giderilmesine ve tekrardan yatırım ortamının iyileşmesine yol açması.

– Türkiye’nin ABD ve Almanya’ya en yüksek düzeyde gerçekleştirdiği diplomatik istişare ziyaretlerinin, bu ülkeler ile ikili ilişkilere olumlu yansıyacağına yönelik beklentilerin güçlenmesi. Buna ilave olarak Katar, Çin ve bazı önemli Avrupa Birliği ülkelerinden Türkiye ekonomisine yönelik olarak gelen olumlu açıklamalara bağlı olarak, yakın dönemlerde bu ülkeler grubundan yüksek oranlı doğrudan yatırım çekileceğine dair pozitif bir havanın oluşması.

– Özellikle yüksek döviz borcu olan şirketlerin yılbaşı yaklaştıkça bilançolarını kapatmak için en fazla döviz alımı yaptıkları Eylül ayının geride kalması. Bu da yurt içi faaliyetlerde bulunan özel şirketlerin döviz borçlarının çevrilmesinde ciddi bir sıkıntının yaşanma ihtimalini düşürerek, döviz taleplerinin Ağustos ve Eylül aylarına göre azalmasını beraberinde getirmiştir.

– Yeni ekonomi programında Türkiye ekonomisinin gelecek üç yıldaki büyümesine ilişkin ortaya konulan ılımlı ve makul büyüme tahminleri, Akbank sendikasyonundaki yüksek yenileme oranının bankacılık sektöründeki likidite sıkışıklığı yaşanma olasılığına ilişkin eleştirileri azaltması, 12 Ekim’de görülecek Rahip Brunson davasına ilişkin pozitif beklentilerin fiyatlanmaya başlaması, Rusya ve İran ile İdlib meselesinde önce Tahran sonra da Soçi Zirveleri’nde sağlanan uyum sonrasında, Türkiye’nin jeopolitik ve askeri risklerin düşüş yaşaması da, döviz kurlarındaki düşüşlerde önemli rol oynayan gelişmeler arasında olmuştur.

– Borsa İstanbul (BIST) 100 Endeksi’nin artan sermaye girişleri ile 27 Eylül 2018 tarihinde 100.000 puanı geçmesi de, döviz kurlarının düşmesine aracılık etmiştir. 27 Eylül 2018’de BIST 100 Endeksi 100.298 Puanla kapanmıştır. Böylece BIST 100 Endeksi, 31 Mayıs 2018 tarihinden sonra ilk kez 100.000 Puan’ın üzerinde kapanmıştır. Ancak kısa vadeli tahvil faizlerinin kurdaki geri çekilmeye rağmen yukarıya gitmeye devam etmesi ve 2 yıllık tahviller ile 10 yıllık tahviller arasındaki faiz farkının yaklaşık 800 baz puana çıkması sonrasında, BIST’den bir miktar sermaye çıkışı olması sebebiyle 5 Ekim 2018 tarihi itibariyle ise BIST 100 Endeksi, haftayı 94.883 puandan kapatmıştır. 28 Eylül 2018 Cuma günü yüzde 17.27 seviyesinde bulunan 10 Yıllık Türk tahvil faiz oranları, aradan geçen bir haftalık süreçte 5 Ekim 2018’de yüzde 19,68’e kadar yükselmiştir.

– ABD Merkez Bankası (FED)’nın politika faiz oranlarını 26 Eylül 2018 tarihinde 25 baz puan artırarak yüzde 2-2.5 aralığına yükseltmesi sonrasında, 2018’in Aralık ayına kadar FED’den yeni bir faiz artışı beklenmemesi nedeniyle, küresel piyasalarda yaşanan dolar talebindeki düşüşler ve gelişmekte olan ülkelere yönelik yabancı sermaye ilgisinin artması da USD/TL paritesinin gerilemesin de oldukça etkili olmuştur. Diğer bir ifade ile FED’den 19 Aralık 2018 tarihindeki Para Politikası Kurulu toplantısına kadar yeni bir faiz artışı beklenmediği için, uluslararası yatırımcılar ve portföy yöneticilerinin risk iştahı artmıştır. Bu da yükselen piyasa ekonomilerine (emerging market economies) yönelik yatırımcı ilgisini yükselttiği için, bir taraftan Türkiye’nin de dahil olduğu gelişmekte olan ülkelerde borsa endeksleri yükselirken, diğer taraftan da yabancı yatırımcılar söz konusu ülke finans piyasalarına gelirken yanlarında döviz getirerek ulusal para talep ettikleri için döviz kurlarında düşüş eğilimi yaşanmaya başlamıştır.

HAFTAYI 6.13 SEVİYESİNDE KAPADI

Diğer taraftan döviz piyasalarında USD/TL paritesi, 3 Ekim 2018 Çarşamba günü sabah saatlerinde Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı Eylül ayı enflasyon rakamları öncesinde 6 TL idi. Ancak açıklanan Eylül ayı enflasyon rakamlarının beklentilerin oldukça üzerinde gelmesi üzerine (beklenti aylık enflasyonun yüzde 3.60 olması yönündeydi, fakat açıklanan rakam yüzde 6.30 oldu), USD/TL paritesi 4 Ekim 2018 günü 6.20 TL’ye kadar yükseldi. Sonrasında gelen tepki satımları ve 5 Ekim günü ABD’den gelen Tarım Dışı İstihdam verisinin beklentilerin altında kalması üzerine (beklenti tarım dışı istihdamın 185.000 kişi artması yönündeydi, gerçekleşen rakam 134.000 kişi oldu), artış hızını kaybeden USD/TL paritesi haftayı 6.13 seviyesinden kapadı.

Türkiye’de enflasyon oranları, Eylül ayında yıllık olarak yüzde 24.52 oranında gerçekleşirken, aylık bazda ise yüzde 6.30 oldu. Böylece enflasyon oranları, 2003 yılının Haziran ayından beri en yüksek seviyeye ulaştı. Yıllık enflasyon ise yüzde 17.90’dan yüzde 24.52’ye yükseldi. Üretici fiyatları aylık bazda yüzde 10.88 artarken, yıllık ÜFE ise yüzde 46.15 oldu. Çekirdek enflasyon da yüzde 24.05 olarak gerçekleşti.

Ana harcama grupları itibariyle 2018 yılı Eylül ayında endekste yer alan gruplardan, ulaştırmada yüzde 9.15, çeşitli mal ve hizmetlerde yüzde 7.42, eğlence ve kültürde yüzde 6.62 ve gıda ile alkolsüz içeceklerde yüzde 6.40 artış gerçekleşti. Ana harcama gruplardan alkollü içecekler ve tütün yüzde 0.07 ile en az artış gösteren grup oldu.

ÜFE’de, bir önceki yılın aynı ayına göre ulaştırma yüzde 36.61, çeşitli mal ve hizmetler yüzde 30.61, gıda ve alkolsüz içecekler yüzde 27.70 ve konut yüzde 21.84 ile artışın en yüksek olduğu diğer ana harcama gruplarını oluşturdu.

Türkiye İstatistik Kurumu ( TÜİK) verilerine göre, tüketici fiyatları bazında Eylül ayında bir önceki aya göre en yüksek fiyat artışı yüzde 35.30 ile domateste oldu. Fiyat artışında domatesi, yüzde 31.82 ile sivri biber, yüzde 31.36 ile bilgisayar izledi. Fiyatı en çok artış gösteren diğer ürünler arasında yüzde 29.12 ile salça, yüzde 25.45 ile yazım ve çizim kağıtları, yüzde 24.89 ile fırınlı ocaklar, yüzde 24.38 ile ütü, yüzde 23.95 ile patlıcan, yüzde 22.33 ile hazır perde, yüzde 20.24 ile bulaşık makinesi yer aldı.

Eylül ayında en fazla fiyat düşüşü ise yüzde 28.53 ile limonda gerçekleşti. Bunu yüzde 13.46 ile balık, yüzde 11.37 ile havuç, yüzde 10.58 ile elma, yüzde 8.47 ile kuru soğan, yüzde 8.15 ile patates, yüzde 7.04 ile nohut, yüzde 7.02 ile araba kiralama ücreti izledi.

ARTIŞ BEKLENİYORDU

Enflasyon oranlarında Eylül ayında yaşanan söz konusu artışlar, piyasalar açısından çok da sürpriz olmadı. Çünkü özellikle Ağustos ayında yaşanan kur atağı sonrasında, maliyet yönünden enflasyonda kur geçişkenliği sebebiyle bir artış olması bekleniyordu. Burada ÜFE ile TÜFE enflasyonları arasında Eylül ayında yüzde 21.63 puan fark olması, ülkemizde yaşanan enflasyonun iç talep kaynaklı olmayıp, ağırlıklı olarak üretim maliyetlerindeki yükselişlerin bir sonucu olduğunu kanıtlamaktadır.

Buradaki en önemli soru, önümüzdeki aylarda ÜFE ile TÜFE arasındaki farkın kapanıp kapanmayacağı, ya da kapanacaksa ÜFE’nin mi TÜFE’ye yaklaşacağı?, yoksa TÜFE’nin mi ÜFE’ye yaklaşacağıdır? ÜFE’deki artışların TÜFE’ye gecikmeli yansıdığı düşünülecek olursa, TÜFE’nin ÜFE’ye yaklaşması fiyat istikrarının sağlanmasını geciktirebilir. Bu nedenle gelecek dönemlerde Türk tahvillerinin faiz oranlarının ve buna bağlı olarak döviz kurlarının düşmesi, ÜFE’nin de gerilemesini sağlayacağı için enflasyon oranlarının azalmasına aracılık edebilir. Bunun için de Türkiye’nin etkin ve verimli bir yatırım ortamı kurmaya çalışmaya ısrarla devam etmesi, yerli ve yabancı yatırımcılar için yeniden güvenli liman olması, dış dünyayla kurulacak pozitif ilişkiler ile daha fazla sermaye çekilmesi, ülke riskini gösteren CDS Primleri’nde ki düşüşlerin kalıcılığının sağlanmasına çok fazla ihtiyaç duyulmaktadır.

EKONOMİK BAŞARI ÖRNEKLERİ İLE DOLU

Türkiye’nin yakın tarihi söz konusu ekonomik başarı örnekleri ile doludur. Özellikle Merkez Bankası bağımsızlığı, yapısal reformlar, para ve maliye politikalarının eş güdüm içerisinde şeffaf ve hesap verebilir biçimde uygulanması, mali disiplinin sağlanması, ulusal tasarruf oranlarının yükseltilmesi, kurala dayalı politikaların ve sürdürülebilir kalkınma hedeflerinden ödün vermeksizin alınan makro ihtiyati tedbirler ile 2004-2015 döneminde sağlanan yüksek büyüme performansının, fiyat istikrarı ve finansal istikrarın, Yeni Ekonomi Programı ile birlikte orta ve uzun dönemde yeniden tesis edilebileceğini söyleyebiliriz.

Türkiye ekonomisinin 2018 yılının Ağustos ayından itibaren karşı karşıya kaldığı finansal spekülatif saldırılardan ve döviz kuru şoklarından, “Yeni Ekonomi Programı” nın kararlı bir şekilde uygulanması ile kurtulabilecek ve yeniden enflasyon, kur, faiz ve büyüme gibi makro ekonomik büyüklüklerde bir dengelenme sürecine gidecek hem gücü hem de yüksek potansiyeli bulunmaktadır.

Türkiye’nin sahip olduğu yüksek potansiyelin temelinde ise dinamik ve girişimci özel sektöre, dünya pazarlarına açık ve çeşitlendirilmiş ihracatçı yapılarına, zengin beşeri sermaye unsurlarına, düşük kamu kesimi borçluluğuna ve yeni hükümet modeli ile hızlanan siyasal karar alma süreçlerine sahip olması yatmaktadır. Türkiye’nin söz konusu bu zengin potansiyelini, ekonomik kaynaklarına dayanarak harekete geçirmeyi başarabilmesi durumunda, Yeni Ekonomi Programı’nda öngörülen hedeflerin tutma şansı oldukça yüksek gözükmektedir.