SON TV

Duygusal yakınlık ve aldatma!

EVLİYKEN BİR BAŞKASI İLE “DUYGUSAL YAKINLIK” YAŞAMAK “ALDATMA” MIDIR?

Aldatma çoğunlukla, evlilikte yaşanan uzun süreli bir kaybın sonunda oluşan bir durumdur. Yıllarca yavaş yavaş bozulan iletişim, küçük umursamazlıklar ve ihmaller, sonuçta yaşanan incinmeler ilişkiden birçok şeyi alıp götürür. Kayıpları engellemek için herhangi bir önlem alınmadığında da, çoğu evlilikte kaçınılmaz biçimde aldatma yaşanmaktadır.

Eşlerden biri yalnız, çaresiz, ümitsiz ise ve/veya ilgiye, şefkate, cinselliğe aç haldeyse “aldatma” için uygun ortam oluşmuş demektir. Kişi rahatlamaya ihtiyaç duymaktadır ve bu rahatlamayı gerekirse evlilik dışında yaşayacaktır.
Bu klasik aldatma öyküsünün aksine, son dönemde bambaşka aldatma öyküleri ile karşılaşmaktayım. Bahsedeceğim bu yeni duruma aslında aldatma denilebilir mi bilmiyorum. Şimdi size durumu aktarayım, kararı birlikte verelim…
Öyle bir durum düşünün ki, evli bir kadın veya erkek karşı cinsten başka biri ile duygusal olarak çok yakınlaşıyor, derin duygusal paylaşımlar yaşanıyor ama aralarında cinsel herhangi bir yakınlaşma olmuyor. Hatta bazen bu iki kişi asla karşılaşmayabiliyorlar…

Bu durumun yaşandığı iki temel durum tanımlayabiliriz:
Birincisi; eşlerden birinin karşı cinsten bir başka kişiye (çoğunlukla birlikte çalıştığı iş arkadaşına) duygusal olarak yakınlık hissetmesi, onunla dertleşmesi, empatik bir iletişim içinde olması ve birlikte geçirilen zamandan beklenenin üzerinde haz duymasıdır. Karşısındaki kişi, tam da ihtiyaç duyduğu gibi; duyarlı, hassas, anlayışlı biridir ve iyi bir dinleyicidir. Bu iki kişi, ortak bir proje üzerinde çalışıyor olabilirler ve akşam geç saatlere kadar birlikte zaman geçirirler. Hatta birlikte iş seyahatine çıkabilir, bu seyahatlerde iş dışındaki vakitlerini de birlikte geçirebilirler. Ama fiziksel olarak yakınlaşmaya engel olurlar ve cinsel yakınlık yaşamazlar.

İkinci durum ise; internet üzerinden yaşanan ilişkilerdir. Bu ilişki; internet siteleri aracılığıyla biriyle tanışarak internet üzerinden duygusal ilişki yaşamak ve bir adım ilerisinde uzaktan cinsellik yaşamak şeklinde tanımlanabilir. Tabi ki; burada sözü edilen cinsel ilişki, normal bir ilişkide tanımladığımız gerçek cinsel ilişkiden çok farklıdır.

Çift terapisinde; ilişki ya da evliliğin ölçütlerinden biri, çiftin arasındaki cinsel ilişkidir. Dolayısıyla bir ilişkiden söz ederken “gerçek cinselliğin yaşandığı bir durum”dan söz ediyoruz demektir. O halde yukarıda tanımladığımız iki durumda; bir ilişkide yaşanması beklenen duygusal yakınlık var olsa da, fiziksel yakınlaşma ve gerçek cinsellik olmadığı için bunlara “ilişki” diyemeyiz. Ama bir başkası ile yaşanan “duygusal yakınlık” aldatmaya girer mi, bunu bilmiyorum…

Cevap…

Yapılan birçok araştırmaya ve mesleki tecrübelerime dayanarak; kadın ve erkeğin eşinden beklediği en önemli şeyin duygusal yakınlık olduğunu söyleyebilirim. Bir ilişkide duyguların ifade edilebilmesi, karşıdaki tarafından anlaşılması ve her iki bireyin duygularına karşılık bulabilmesi çok önemlidir. Çoğu kadın ve erkek eşinin onu duygusal olarak doyurmamasından şikayetçidir ve bu durum onun kendini yalnız ve iletişimsizlik içinde hissetmesine neden olmaktadır. Zaman içinde bu durum, kişinin eşinden fiziksel olarak uzaklaşmasına, cinsel olarak da geri çekilmesine neden olacaktır.
Ülkemizde son yıllardaki boşanma davaları üzerinde yapılan çalışmalar, kadınların boşanmayı isteme nedenlerinin en başında “duygusal olarak doyurulmama ve duygusal yalnızlık” olduğunu göstermektedir.

Meslek yaşamım boyunca, terapistliğini yaptığım birçok kadının “kocanım başka bir kadınla yatması çok umurumda değil, ama başka bir kadınla sohbet etmesine dayanamam” şeklindeki ifadelerine şahit olmuşumdur.
Tüm bu bilgiler ışığında; evli bir kişinin bir başkası ile “duygusal yakınlık” yaşamasının, eşi tarafından “aldatma” olarak görüldüğünü söyleyebiliriz.

Evliyken Başkasıyla Duygusal Yakınlık Yaşamak Aldatma mıdır?” Konusu için Örnek: Nihal Erhan Çifti

Nihal ve Erhan 6 yıldır evliydiler ve dört yaşında, Bilgin adında bir oğulları vardı. Terapiye, Nihal’in boşanma kararı ve Erhan’ın küçük pişmanlığı üzerine, ama Bilgin’in mutluluğu adına son çare olarak geldiler.

Erhan, için için evliliklerinde aslında ciddi bir sorun olmadığına ve terapinin bir saçmalık olduğuna inansa da, bunu itiraf etmiyordu. İtiraf edemediği diğer bir şey de, terapiden beklediğinin ne olduğuydu. Aslında Erhan’ın terapiden ve benden beklediği şey, “internette biraz eğlenmenin evliliğe zararı olmaz” dememdi. Hatta biraz daha ileri gitsem ve “internette yaşanan o zararsız heyecanlar evliliklere iyi bile gelir” desem, ne kadar da iyi olurdu!

Erhan’ın bu gizli beklentisini en başta anlamış olsam da, bu konuda bir şey söylemedim. Uygun zamanı bekledim.

Nihal ilk seansta; kocasını “sanal aldatma” ile suçlamış ve “beni gerçek bir ortamda aldatsa canım daha az yanardı” demişti. Ona göre; bir erkeğin evliliğinde bulamadı herhangi bir şeyi başka bir kadında bulması ve bunun sonucunda kocasını aldatması, anlaşılır bir durumdu. Ama kendi kocasının yaptığını anlayamıyordu.

Nihal en çok “kocasına saygısını” kaybettiği için üzüldüğünü söyledi. Altı yıllık evlilik ve öncesindeki beş yıllık flört dönemi ile toplamda 11 yıldır birlikteydiler ve Nihal ilk tanıdığı günden beri kocasına BÜYÜK BİR SAYGI duyuyordu.

Kendisinden sekiz yaş büyük olan Erhan beyin cerrahıydı ve meslek hayatı boyunca kim bilir kaç insanın hayatını kurtarmıştı. Uluslar arası kongrelerde yaptığı sunumlarda, yüzlerce tıp insanı tarafından kim bilir nasıl hayranlıkla dinlenmiş ve alkışlanmıştı. Uzmanlık eğitimi sonrasında gittiği Amerika’da kim bilir dünyaca ünlü kaç bilim adamıyla omuz omuza çalışmıştı. Bu müthiş başarılı, genç yaşta profesör olmuş adam, kim bilir kaç önemli makale yazmış, kim bilir kaç meslektaşı tarafından örnek alınmıştı.

Ve bu adam nasıl oluyor da; hiç tanımadığı sıradan bir kadınla, basit biri gibi, gelişigüzel konuşmalar yapıyor, kim olduğunu unutarak lalettayin duygusallıklar yaşıyor ve bu paylaşımlar bayağılaşıp, cinselliğe kadar gidiyordu. (Nihal tek bir cümle içinde sırasıyla “sıradan, basit, gelişigüzel, lalettayin ve bayağı” kelimelerini kullanmıştı.)

Nihal’in bu “sıradan olma fobisi” ve altındaki gizli aşağılama, Erhan’ı korkunç hiddetlendi. Terapide baştan beri çok alttan alan Erhan “belki de o adam sıradan biri olmak istiyordur” diye haykırdı.

Seansta uzun bir sessizlik oldu. Bu haykırıştan çok etkilenmiştim. Hepimizin basit, sıradan ve yüksüz olmaya ne kadar çok ihtiyaç duyduğunu hatırladım. İçimdeki çocuk dışarı çıkmak ve karşımdaki koskoca profesörle top oynamak istedi. Ama onu hemen bastırdım.

İlk birkaç seansta “sanal aldatma” suçlamaları konusunda, karısının vereceği tepkiden çekindiği için tek laf etmeyen Erhan, o seansta konuşmaya başladı. “Bir tür heyecan arayışı” dediği ilk chatleşmelerden sonra, sıradan biri olmanın keyfini yaşamaya başladığından söz etti. Sırtında o “koskoca profesör” yükü olmadan, başka başka kişilere dönüşebilmenin kendisine nasıl iyi geldiğinden bahsetti. “O (ses tonundan aldım ki, sanal sevgilisinden bahsediyordu), bana yaptığım iş için değil, nasıl biri olduğum için ilgi duyuyordu” dedi. Anlatmaya devam etti: “Onunla yazışmaya başladık, birçok şey konuştuk, hakkımda bir sürü şey öğrendi. Beklentilerimi, hayallerimi, hayal kırıklıklarımı anlattım ona. Ta lisede azdığım şiirleri paylaştım onunla. Bir sürü soru sordu bana. Ama ne iş yaptığımı hiç sormadı.” Erhan tam burada buruk bir şekilde gülümsedi ve devam etti: “Bana ‘sen şair olmalısın’ demişti. Yüzünü bile görmediğim, sesini duymadığım bir kadın benim içimi görmüştü. (Bana bakarak devam etti.) Biliyor musunuz Arzu Hanım, ben çocukken şair olmak isterdim” dedi. Ben gülümsedim.

Nihal sessizce kocasının anlattıklarını dinlerken ne zaman araya girmesi gerektiğini kestirmeye çalışıyordu. O seansta duygusallığın dozu fazlaca artmıştı. Erhan öyle kaptırdı ki, bize lisede yazdığı şiirlerden birini okumak istedi. Sesi titreyerek okuduğu iki kıtalık şiir bitince yine gülümsedim. Neyse ki şiirin sadece iki kıtasını hatırlıyor diye düşündüm ama bunu ona çaktırmadım. Yorumu Nihal yaptı “iyi ki şair olmamışsın, olsaydın kesin aç kalırdık” dedi. Üçümüz birlikte uzun uzun güldük.

O günkü seansın sonundaki bu humor, sonraki seanslara da yansıdı. Zaman zaman geriliyorlar ama o seansta kazandıkları bakış açısı ile birbirlerini anlamaya çalışıyorlardı. Artık gerçekten çaba harcayan bir çift ile çalışıyordum.

Erhan’ın zaman içinde bu saygıdeğer kimlik altında nasıl yorulduğunu hatta ezildiğini gören ve şimdiye kadar yaşadıkları iletişimsizliği fark eden Nihal, inanılmaz bir çaba ile iletişim biçimini değiştiriyordu. Erhan da, kendi yaşayamadığı şefkatten Nihal’i de nasıl mahrum ettiğini fark etmeye başladı. Saygı çerçevesinde yürüyen ve güven, iş birliği, sorumluluk gibi güçlü özelliklere sahip olan bu ilişki; maalesef şefkat, ilgi, sıcaklık ve şehvet gibi duyguları içinde barındıramamıştı. Şimdi kaybedilen bu çok önemli unsurların tohumlarını, onların ilişkisinin toprağına atmaya çalışıyordum. Hissediyordum, bu toprak çok verimli ve bu ürünler için elverişliydi.

Nihal ilişkileri boyunca kocasına duyduğu saygının altına sakladığı bazı duygularla terapide yüzleşti. Erhan’ın, işte çok yorulduğuna ve evde sadece huzur istediğine kendi kendine kanaat getiren Nihal, yıllardır kocasından fiziksel olarak olabildiğince uzak durmaya özen göstermişti. Nihal’in Erhan’a huzur vermek adına yaptıkları ondan uzak kalmakla sınırlı değildi. Nihal alçak sesle konuşur ve evde her tür gürültüyü engellerdi. Erhan ile tartışmaya girmez, ondan bir kocadan beklenecek ev işi vs için yardım istemezdi. Koskoca profesörden makinedeki çamaşırları çıkarmasını isteyecek hali yoktu herhalde!

Sonra, saygıdeğer kocasının oğulları Bilgin ile fazla ilgilenememesine gereksiz yere nasıl anlayış gösterdiğini fark etti Nihal. Zavallı çocuk babasıyla vakit geçirmek için çabaladığında, “oğlum babanın çalışması lazım, biz onu rahatsız etmeyelim” deyip durduğunu hatırladı. Ayrıca oğlunun okulu, dersleri konusunda gereken tüm desteği Nihal verir, böyle basit konularla kocasının değerli zihnini meşgul etmek istemezdi.

Nihal tüm bunları fark edip terapide itiraf ettiğinde Erhan “bana kendi evimde misafir muamelesi yaparak ve yatakta bile mecbur kalmadıkça temas etmeyerek bana huzur vermeye mi çalışıyordun?” dedi. Bu alaycı soru Nihal’i öfkelendirdi. “O zaman neden bu durumdan hiç şikayet etmedin?”dedi. “Tabi evdeki rahatını bozmayı neden isteyesin!” diye ekledi. Bunun üzerine Erhan “senin temassız, talepsiz, beklentisiz olmanı, benden duygusal olarak uzaklaşman olarak yorumlamıştım. Ve duygularına saygı duydum” dedi. Nihal haykırdı ”ben senden saygı falan istemedim!”

Meslek hayatım boyunca birçok çift ile, saygı eksikliğinin yarattığı sorunlar üzerine çalışan ben, belki de ilk defa “fazla saygı”nın zarar verdiği bir ilişkide çalışıyordum.

Sanal aldatma, gerçekten “aldatma” mıdır? Nihal ve Erhan ile aylarca süren terapileri boyunca bunu hiç konuşmadık. Ama üçümüz de, aldatmanın ne olup ne olmadığını ve daha önemlisi, aldatmanın bir “neden” değil “sonuç” olduğunu iyice anlamıştık.