Dünya Atletizm Şampiyonası

Sporseverler için yine heyecanlı günler içerisindeyiz. Malumunuz Dünya Atletizm Şampiyonası Moskova’da devam etmekte ve büyük heyecanlara sahne olmakta.

Kuşkusuz her branş birbirinden bağımsız olarak çok keyifli ve heyecanlı ancak bu turnuvayla birlikte aktif sporculuk yaşamına veda edecek olan Kadınlar Sırıkla Atlamada Dünya ve Olimpiyat şampiyonluklarını birkaç defa yaşamış olan Yelena İsinbayeva’nın yeri ayrı, dolayısıyla ondan bahsetmeden geçmek olmaz.

Dile kolay ama yapması zor 19 kez Dünya rekorunu kırdı ki bu rekorların hepsi zaten kendisine aitti. Bir nevi tek rakibim kemdim demenin apaçık örneği adeta. Dünya ve Olimpiyat şampiyonlukları, Uluslar Arası Atletizm Federasyonu (IAAF) tarafından iki defa yılın atleti seçilme başarısı ve daha neler neler. Geçtiğimiz Salı gecesi kendi evinde bir kez daha Dünya Şampiyonu olarak aktif sporu bıraktığını açıklayan İsinbayeva şüphesiz ki adını atletizm tarihine altın harflerle yazdırdı.

İsinbayeva’nın başarıları elbette büyük bir gayretin ürünü. Tüm bu başarıları kazanırken sürekli çalıştı. Disiplinden taviz vermeden, sürekli tekrarlayarak, pes etmeden çalıştı ve bunların yanına zekasını, aklını katmayı da bildi. Müsabakalar sırasında hiçbir rakibini küçümsemeyen sportif ahlaka sahip ender görülen örnek sporcu, bir nevi Sporcunun zeki, çevik ve ahlaklısının vücut bulmuş, sözde değil özde hali, sırıkla atlamanın sözlükte tanımı yapılsa karşısına onun adı yazılabilir. Nasıl İspanya’da Messi’nin adı İnmessionante; futbol oynamanın mükemmel yolu olarak sözlüğe giriyorsa Rusya’da da İsinbayeva’nın adı sözlüklere girebilir. Sonuna kadar hakkettiği de ortada, sonuçta şampiyon, şampiyon olarak spora veda etti. Onu izleyebildiğimiz için kendimizi şanslı sayalım.

Doping ve Türkiye

Uluslarüstü sporcular Moskova da bir bir madalya alırken biz kendi içimizde doping skandalıyla uğraşıyoruz. Doping, ben kendi halimle bir şey beceremiyorum ama uyarıcı yasak bir madde alırsam her şey mümkün olabilir demenin -en azından spor için- kısaltılmış bir yolu bence.

Kendi bileğinin hakkıyla gelemediğin bir yerde, dopingle kazanılan başarının takdiri nasıl olabilir ki, Atletizm takımımızdaki sporcular dopingten bir bir ceza almakta, tamam önceden de kazanılan başarı sayısı sınırlı sayıdaydı ama en azından sporun ruhuna aykırı hareket edilmiyordu.

Hadi atletizmi geçtim ata sporumuz dediğimiz güreşte, Kırkpınar Pehlivanı bile doping yapıyor ve ünvanı geri alınıyorsa nerde kaldı sporun centilmenliği, eşitliği.

1972 ve 1976 Olimpiyat oyunlarında Doğu Almanya sporcularının yaptıkları ortadayken ve benim görüşüme göre sporun içindeki masumiyeti doping yoluyla öldürmenin miladı olan o olaylar, görülüyor ki halen devam etmekte. Sporun ruhuna aykırı olan dopinge karşı o kadar önlem alınmasına rağmen halen önüne geçilemiyor. (Dopinge karşı mücadele yolu ve WADA denetlemelerini başka bir yazıda ayrıca değineceğim)

Tesisleşme Tamam Peki Kullanılması

Geçen akşam, düşüncelerini ve fikirlerini benle paylaşmasından ötürü kendimi şanslı hissettiğim bir arkadaşımla konuşurken ne zamandır aklımda olan ama yazmaya fırsat bulamadığım bir konuya değindik, bu ülkede yapılan tesisler niye boş kalır. Malumunuz ülkemiz 2020 Yaz Olimpiyat Oyunlarına aday, “olimpiyatlara yakışır bir ülke” olduğunu göstermek için de gerek aday şehir İstanbul’a gerek de diğer şehirlere spor tesisleri yapmakta.

Yapılan salonlara baktığımızda örneğin İstanbul Ataköy’de Sinan Erdem Spor Salonu geçtiğimiz Ekim ayında düzenlenen WTA Kadınlar Tenis Şampiyonasından sonra hiçbir sportif organizasyona ev sahipliği yapmamış onun yerine üniversitelerin Kep törenlerine ve başka alakasız organizasyonlara sahne olmuştur. Buna benzer başka bir örnek ise Kocaeli de yapılan Olimpik standartlardaki buz pisti, tesis kullanılabilir ya da halka açık olabilir ama profesyonel düzeyde sporcu yetiştirmek için ne kadar kullanılmakta. Bir başka deyişle 2017 Kış Olimpiyatlarına Kocaeli’ndeki o tesisi kullanarak hazırlanacak sporcu olacak mı? Biz bu tesisleri yapmasına yapıyoruz ama kullanılması kesinlikle bir sorun, bu tesisler atıl halde duruyor. Yine İstanbul Halkalı da bulunan Olimpiyat Stadı, İstanbul Büyükşehir Belediye Spor muhtaçlıktan o stadı kullanmasa o stad kim tarafından ne amaçla kullanılır orası da tam bir muamma.

Kocaeli’ndeki buz pistini ya da Erzurum’daki yeni tesisleri kullanmıyorlar ama bir alışveriş merkezine yapılan buz parkta ki antrenör hedefim buradan olimpiyatlara katılacak sporcu yetiştirmek diyebiliyor. İşte Türk sporundaki çelişki yumağı buradan başlıyor. Olimpiyatlar yapıldıktan sonra madalya sayısı az olunca da niye madalya sayımız az bu sorunun kaynağı ne diye tartışmalar, oturumlar yapılıyor, sen elinde olanı düzgün kullanmaz, sebep sonuç ilişkisini kuramayıp nedeni başka yerde ararsan ne sorun biter ne başarı gelir. Bu da böyle bir kısırdöngü içinde devam eder gider.

Bana bu konunun yazılması için fikir desteği veren ve beni bu konuda düşünmeye sevk eden bilgisine, görgüsüne her zaman değer verdiğim, değerli arkadaşım, güzel insana teşekkürlerimi borç bilir, tüm yazıyı da ona armağan ederim.


SON HABERLER

İlgili Haberler

Exit mobile version