İlişkinizden mizahı eksik etmeyin

Öneri 5: İlişkinizden mizahı eksik etmeyin. Birlikte bol bol gülün!

Çift Terapisinde yıllarca çalışmak bana her bir çiftin farklı ve biricik olduğunu gösterdi. Her bireyin biricik olduğu gibi… O nedenle çiftleri belli kalıplarda olmaya yönlendirmedim hiç. Sadece onları neyin bir araya getirdiğini anlamaya çalıştım. İki bireyi bir araya getiren ve uzun süre bir arada kalmalarını sağlayan öyle şeyler var ki, gerçekten sağlıklı ve güçlü ilişkilerin kurulmasına sebep oluyor.

Son dört yazımda, daha güçlü bir ilişki için yapılacakları tanımlamak üzere önemli bulduğum beş önerinin ilk dördünü sizinle paylaşmıştım:

1. Etkili iletişimi öğrenin!
2. Aynı tarafa geçin!
3. Bireysel ve ortak alanların dengesini sağlayın!
4. İlişkiniz boyunca birlikte geçireceğiniz özel zamanlar yaratın!

Bugün ise, sağlıklı bir ilişki için beşinci ve son önerimi sizlerle paylaşmak istiyorum:

İlişkinizden mizahı eksik etmeyin. Birlikte bol bol gülün!

Mizah; her tür gerginliği azaltan ve gevşememizi sağlayan harika bir atmosferdir. Gülerek gerçekten gevşemeyi kolaylaştırıyoruz. Gevşeme, gerginliğin ve kaygının tam tersi bir durumdur. Gerginken iletişim becerilerimizi kullanmakta ve kendimizi karşıdakinin yerine koymakta zorluk çekebiliriz. Oysa çatışmalarda uzlaşabilmek için, etkili iletişim ve empati şarttır.

Mizah atmosferini ilişkisinde yakalayabilen çiftlere her zaman hayran kalmışımdır. Çünkü bu beceri, terapiye geldiklerinde bile çok işe yarar. Mizah, en zor konularda çalışırken, buz gibi olmuş terapi ortamını sıcacık yapabilir.

Gündelik yaşamlarında birlikte bol bol gülen, kendi aralarında özel şakalaşmaları olan, birbirlerine komik biçimlerde hitabeden çiftlerin; hem iyi vakit geçirdiklerini hem de sıkıntılarla baş etmek konusunda daha başarılı olduklarını söyleyebilirim.

En büyük sıkıntıları bile şakacı bir yaklaşımla ele alan çiftlerle çalıştığımda görüyorum ki; şakacı yaklaşmak sorunların önemsenmemesi, hafife alınması anlamına gelmiyor. Sadece sorunların gerçekten hafiflemesini ve çiftin sorunların altında ezilmemesini sağlıyor. Hiçbir terapist size “sorunlara şakacı yaklaşın” demez, ama ben diyorum…

Yalnız tam bu noktada, mizah konusundaki hassas dengeden söz etmeliyim. Bu denge bozulduğunda, şakalaşmanın yarardan çok zarar vereceğini unutmamak gerekir. Özellikle eşinizin hassasiyeti olan konularda şaka yapmamalı, ona alaycı yaklaşmamalısınız. Mizahın işe yaraması için, bu oyunu iki kişinin oynaması gerekir. Aksi takdirde tüm dengeler bozulur. Tek kişinin oynadığı “şaka oyunu”, gerçek bir silaha dönüşür ve ortam savaş alanına döner. Sadece sizin güldüğünüz durumda eşinizin kendisini “kendisine gülünen kişi” gibi hissedeceğini unutmayın. Bu nedenle, burada bireysel mizahtan çok çifte ait mizahtan söz ediyoruz.

Çiftin sıkıntı yaşayabileceği tüm alanlarda, hatta kök aileler ya da cinsellik gibi kritik konularda bile, çiftin mizahi yaklaşımı sıkıntıları çözmeyi kolaylaştıracaktır. Gergin bir ortamda yapılacak küçük bir şaka hem ağırlaşan konudan biraz uzaklaşmayı sağlayacak hem de sağlanan bu küçük aradan sonra sorunlara daha sakin ve güçlü yaklaşmayı mümkün kılacaktır.

İlişkinizi daha iyi bir noktaya taşımak için mutlaka birlikte gülmenin, mizahın gücünü ilişkinize katmaya çalışın. Emin olun ki, bunun her alanda faydasını göreceksiniz.

“İlişkinizden mizahı eksik etmeyin.” Konusu için
Örnek Çift: Nalan-Arif Çifti

Meslek hayatım boyunca çok zor birçok seans yaptım. Ve bu, en zorlarından biriydi.
Nalan 32 yaşındaydı ve kanser hastasıydı. Arif ona destek olmak için kendini paralıyor ama bunu çaktırmamaya çalışıyordu. Çünkü, sanırım bu aşırı destek olma çabasının eşi tarafından “yolun sonuna yaklaştım” şeklinde algılanmasından korkuyordu. Bu nedenle sıkıntılı konuları ve sorunları olabildiğince hafife alıyor ve şakalar yaparak ortamı neşeli tutuyordu.
Nalan hastalığını yeni öğrenmiş ve apar topar tedaviye başlamıştı. Her şey o kadar hızlı olmuştu ki; hastalığına üzülememiş, bunun onun başına gelişine isyan edememişti. Küçük bir depresyon yaşamaya, hayatı sorgulamaya, önceliklerinin şöyle bir alt üst olmasına fırsatı olmamıştı.
Nalan ilk seansta durumu şöyle özetledi: “Hastanedeydik. Doktor hastalığımı söyledi. Birkaç saat içinde Arif alelacele doktorlarla birlikte ne yapılması gerektiğini planladı. Sadece iki gün sonra tedavim başladı. Hızla birçok şey yapıyorlar. Ağrım sızım pek yok. Doktorlar çoğu bitti azı kaldı diyor. Arif tedavi sonrasında ikimiz için bir tatil bile planladı. Ben şaşkınım. Her şey çok hızlı oluyor. Ben bu hıza yetişemiyorum. Onun için size gelmek istedim.”
Arif sanki bu hastalık başlarına hiç gelmemiş gibi davranmaya çalışıyordu. Karısının “her şey çok hızlı oluyor” sözüne “Dört buçuk yıllık evliyiz. Tanıştıktan bir ay sonra evlenmeye karar verdik ve üçüncü ayımızda evlenmiştik. Oturduğumuz ilk evi gördük ve ertesi gün satın aldık. Sadece bir ay sonra yeni bir ev beğendik ve üç gün içinde eski evi satıp yenisini aldık. Sen bu hıza çoktan alışmalıydın çifte kavrulmuşum” diye cevap verdi. Ortam oldukça neşelenmişti. “Çifte kavrulmuş”, esmer ve tatlı bir kadına takılabilecek ne hoş bir isim diye düşündüm içimden. Adam hayatlarının gerçekten de ne kadar hızlı geçtiğini, nasıl hızlı kararlar aldıklarını, nasıl anlık planlar yaptıklarını ve uyguladıklarını bir sürü örnekle anlattı. Ben neşeyle dinliyordum. O sırada Nalan’a baktım. Yüzünde bir gülümseme vardı. Ama sadece bir saniye sonra gülümseme yok oldu. Nalan yorgun bir sesle “Arif gerçekten biraz yavaşlamaya ve olan biteni anlamaya ihtiyacım var.” dedi. Odayı bir anda hüzün doldurdu. Sanki geri planda “E lucevan le stelle” aryası çalmaya başlamıştı. Sessizlik biraz uzayınca Nalan’ın gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Adam karısını anlıyordu, bunu görüyordum. Belki de terapinin en kritik anıydı. Bir şey yapmalıydım. Kısa bir süre daha bekledim ve “Bu hüznü yaşamaktan korkmayın. Ne olur neşeyi yaşadığınız gibi bu hüznü de birlikte yaşayın.” dedim. Arif karısına sarıldı, birlikte ağladılar.
Hep birlikte dinlediğimiz hayali arya bittiğinde, onların ağlaması da bitmişti. Kağıt mendillerle gerçekleştirilen burun temizleme senfonisinin ardından Arif konuşmaya başladı. “Bugün odaya girdiğimde ilk gözüme çarpan bu kağıt mendil kutusu olmuştu. Herhalde seansta ağlayanlar oluyor diye düşünmüştüm. İtiraf etmeliyim ki seansta ağlamak bana biraz uzak görünmüştü. Çünkü en son sanırım 5-6 yaşlarında ağlamıştım. Biliyor musunuz, ağlamanın neşemi kaçıracağını sanıyordum. Ama yanılmışım.” Karısına gülümseyerek baktı. O da gülümsüyordu.
Arif o andan itibaren hem neşeli hem de rahat haliyle durumu kendi açısından anlatmaya koyuldu. Aslında baştan beri Nalan’ın yanında olmuş ve bu kadar sevimsiz bir hastalığı bile sevimli bir hale getirmeyi başarmıştı. Belki tek eksiği bu hastalığın onu ne kadar korkuttuğunu itiraf edememesi olmuştu. Ama o ilk seansta karısını kaybetmekten ne kadar çok korktuğunu söyleyebildi. Bu Nalan’ı çok rahatlatmıştı. Kocasının yanağına dokunarak ona sessizce teşekkür etti. Kocasının korkusu onun korkusunu azaltmıştı sanki. Artık iki kişilik korkması gerekmeyecekti.
Evet, Arif korktuğunu itiraf etti. Ama aynı zamanda bu hastalığı bir fırsat olarak gördüğünü de anlattı. “Bu hastalık bize yanlış yolda olduğumuzu hatırlattı Arzu Hanım” diye anlatmaya devam etti. “Hayat gerçekten çok kısa ve yaşadığımız anı gerçekten yaşamak lazım. Çünkü sahip olduğumuz tek şey o an. Henüz sahip olmadığımız çocuklarımızın üniversite eğitimi üzerine planlar yapmanın ne kadar saçma olduğunu hatırlattı bize bu hastalık. Bunun için ben bu hastalığa teşekkür ediyorum.” Bu sözler beni çok etkilemişti. Ne söyleyeceğimi bilemedim. Böyle zamanlarda yapılması gereken en iyi şeyi yaptım ve sessiz kaldım. Sadece gülümsedim. Kısa bir sessizlikten sonra adam devam etti. “Şimdi hastalıkla ilgili gerekenleri yapıyoruz. Kısa süre sonra bu günleri geride bırakacağız, bundan eminim. Ve hayatımıza doğru yolda devam edeceğiz.” dedi. Ardından gülerek, “Tövbe ettik sizin anlayacağınız. Yarına endeksli yaşamaya tövbe ettik.” Karısına sevgiyle baktı. “Bundan sonra hayatımız çok daha eğlenceli olacak.”
Nalan ve Arif çifti tanıdığım en eğlenceli çiftlerden biriydi. Ve yaşadıkları bu olumsuz yaşam olayı onları daha da eğlenceli hale getirmişti. Zaten günü yaşayabilen, gelecekle ilgili ortalama birçok çifte kıyasla çok daha az kaygılı olan bu çift bu hastalıktan sonra daha da ana odaklanmıştı.
O gün çok daha iyi anladım ki, iyi ya da kötü ne yaşarsak yaşayalım bu olaylar içimizde var olan şeyi besliyor ve büyütüyor. Mutsuz ve kaygılı biriyseniz başınıza gelen olaylar zamanla daha kaygılı ve mutsuz olmanıza neden oluyor. Bu görüşü, meslek hayatım boyunca çalıştığım birçok çift ile doğrulayabilirim.
Nalan ve Arif neşeli ve uyumlu bir çifttiler. Yaşamı hafife almayı ve aynı zamanda yaşamdan haz almayı başarıyorlardı. Nalan’ın hastalığı onları silkelemiş ve hayatı daha hafife alan, daha neşeli bir çift haline getirmişti. Onları tanıdığım için memnundum. Terapileri kısa sürdü. Ve sanırım onlar sonsuza kadar mutlu yaşadılar.

.

.


SON HABERLER

İlgili Haberler

Exit mobile version