KUZU POSTU MESELİ

Sarı Hoca diye bir adam var. Hiçbir klikten, hiçbir gruptan değil…

Kendisini iyi yetiştirmiş.

Hıfzını tamamlamış. Medreseleri bitirmiş. Farsça, Arapça öğrenmiş.

Bağlanacak bir “mürşit” aramış, gittiği her ulu kişi, sen git, insanlara dinini diyanetini öğret,

senin şeyle kapıyla işin yok demişler.

O da Dursunbey’i yurt tutmuş.

Milli Şef’in harfleri yasakladığı yıllarda, posta trenlerinde kompartımanlarda çocuklara elifba

öğretmiş.

Sağlığında hiçbir klik girememiş nüfuz ettiği alana…

Devletten tek kuruş almadan vaaz etmiş, nasihat etmiş, dargını barıştırmış.

Bundan elli yıl önce:

Bugünün Hoca Efendilerinden biri ol bölgede…

Arkadaşlarıyla birlikte Sarı Hoca’yı ziyarete geliyorlar.

Bir çay ocağında, çay içiliyor.

Büyük ihtiram gösteriyorlar Sarı Hoca’ya…

Konuklar ayrıldıktan sonra, ehibbadan biri “ağır konuk”u kast ederek, Hocam diyor, nasıl

bilirsiniz.

Gülümsüyor Sarı Hoca?

Biliriz, diyor.

Eşek sıpalarını kuzu postuna büründürüyor.

Yarın bir anırmaya başlarlarsa vay halimize…

Kehanet değil, müminin basiret sahipliği…

50 yıl sonra, durumu görüyorsunuz.


SON HABERLER

İlgili Haberler

Exit mobile version