SON TV

Altan Tan’dan özür diliyoruz

SON.TV’de İmralı tutanaklarını sızdıran kişinin, aynı zamanda Abdullah Öcalan ile bu görüşmeleri gerçekleştiren BDP’li heyet içinde yeralan BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan olduğuna ilişkin haberimizin yayınlanmasının ardından gündem yerinden oynamıştı.

SON.TV’de İmralı tutanaklarını sızdıran kişinin, aynı zamanda Abdullah Öcalan ile bu görüşmeleri gerçekleştiren BDP’li heyet içinde yeralan BDP Diyarbakır Milletvekili Altan Tan olduğuna ilişkin haberimizin yayınlanmasının ardından gündem yerinden oynamıştı.

Ancak ne ilginçtir ki olayın kahramanı Atan Tan, haberin yayınlanmasının ardından “ulaşılamaz” hale gelmiş, saatlerce çaldırılan cep telefonunu açıp olaya ilişkin iki kelime etmemişti. Üstelik o saatlerde Kandil temsilciyleriyle görüşmek üzere Kuzey Irak’taydı ve hem heyettekiler hem de heyeti izleyen gazeteciler vızır vızır herkesle telefon görüşmesi gerçekleştirirken onun telefonu “açılmaz” olmuştu.

Aslında bana kalırsa sızdırma olayında sızdıran kaynağın beklentisi tutanakların “içeriğinin tartışılması” yönündeydi. Ancak SON.TV sızdıranın kimliğine ilişkin haber ile ortaya çıkınca planda olmayan bir durumla karşı karşıya kalındı.

Gerçi ilk günler BDP’liler “eveleyip geveleyerek” olayı geçiştirmek istediler. Hatta başarılı bile oluyorlardı. Nitekim tam o günlerde ben de Altan Tan’dan bir telefon almıştım. Haberimizin yanlış olduğunu belirtip bizden özür beklediğini söylemişti.

Ancak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın sert çıkışı planları bozdu. BDP sızdıranları ifşa edeceğini açıklamak zorunda kaldı. Dediğini de yaptı. Önceki gün haberleri izleyenler BDP açıklamasında “tutanakların iki parti meclisi üyesi tarafından izinsiz çoğaltıldığını” ve “partinin basın danışmanının orjinal metnin fotoğraflanmasına izin verdiğini” okudular. Açıklamanın devamında iki parti meclisi üyelerinin istifa ettiği, partinin basın danışmanının ise görevine son verildiği bilgisi yeraldı.

Hani derler ya “bizatihi izah izahata muhtaç”. Yapılan açıklamanın ardından adı geçen iki parti meclisi üyesi ile partinin basın danışmanına ulaşmaya çalıştık. Öğrendik ki sadece biz değil tüm basın onlara ulaşmaya çalışmış. Ama nafile. Sanki ortada bir “omerta” durumu sözkonusu. Haliyle normal olmayan, garip, kuşkulu bir durum sözkonusu. Sadece bu kadar da değil.

İstifa ettiği söylenen iki parti meclisi üyesi ki bunların partiden mi ayrıldıkları yoksa partiden ayrılmayıp sadece bulundukları görevden mi istifa ettikleri açıklamadan anlaşılmıyor. Üstelik o iki BDP’liden Resul Baykara’nın “Parti gerekli açıklamayı yaptı. Her şey net olarak ortada. Sızdıran kişi de görevinden alındı. Partililik gereği biz de istifamızı verdik. BDP içinde bizim sızdırdığımız yönünde bir algı yok” demesi daha da kafa karıştırıcı.

Demek ki iki parti meclisi üyesi sadece tutanakları izinsiz olarak çoğaltmış, ancak kimseye vermemişler. Geriye kala kala basın danışmanı kalıyor.

Açıklamada BDP Basın Danışmanı Ali Özgüç’ün gazeteci Alper Atalay’a tutanakların fotoğrafını çekmesi için izin verdiği belirtiliyor. Ancak Alper Atalay, Dicle Haber Ajansı (DİHA) ile Gündem Gazetesi’nin muhabiri. Yani BDP’nin tabiri caizse resmi yayın organının çalışanı. Üstelik BDP’nin bu açıklamasının ardından DİHA, muhabiri Alper Atalay’ın işine son verdiğini duyuruyor. Ancak DİHA yetkilisi SON.TV’ye yaptığı açıklamada Atalay’ı işten “haberi Milliyet’e aktardığı” için değil “bu olaylarda adı çok geçtiği” için çıkardıklarını söylüyor.

Şimdi öğrenilmesi gereken Milliyet’e giden tutanakların Ali Özgüç’ün izin verdiği, Alper Atalay’ın fotoğrafladığı tutanaklar olup olmadığı. DİHA yetkilisinin iddiasına göre Atalay haberi Milliyet’e uçurmadı. Bu doğru ise o zaman “ikinci bir sızdırma daha” olma ihtimali yüksek.

Şimdi bütün bu yaşananlardan sonra olay açıklandı mı yoksa daha da karartıldı mı varın siz söyleyin.

Ama biz dönelim en başa. BDP’nin açıklamasını “doğru” olarak kabul etmek şu an için gazeteciliğin gereği. O zaman da bize düşen Altan Tan’dan özür dilemek. Kendisinden SON.TV adına özür diliyorum.
Ama BDP’nin açıklamasını hiç kimsenin inandırıcı bulmadığı da ortada. O nedenle şu an için biz özür diliyoruz ama yarın başka gerçekler ortaya çıkarsa hiç şaşırmam. O zaman da biz özür bekleriz ona göre.