SON TV

İsmet saat kaç?

Ebubekir Kurban, o güleç, o uzun boylu, o yumuşak sesli, işi düşünden düşü işinden ayrılmayan o delikanlı nihayetinde Ankara yazılarını kitaplaştırdı ve başkalarının kitabını, hatta kitap ayraçlarını imzalamaktan kurtulup kendi kitabını imzaladı. Ankara yazıları dedim, bu yazılar çeyrek yüzyıl Ankara’nın çokça fikir edebiyat, biraz siyaset biraz bürokrasi ve çokça hayat kokan yazılardır ve sokağın sıcaklığını resmi kurumların soğuk yüzüne yazıdan bir fırçayla sürerek sadece yazıyı değil, resmiyeti de gülümseten yazılar… İçten içe ince alayın ilk bakışta farkında olmadığınız bir nakış gibi örüldüğü, sindirildiği yazılarda son çeyrek yüzyıldaki Ankara’daki değişimi de okumak pekala mümkün…

Ardından bir kitabı daha çıktı; söyleşileri : “Baba Adı Adem Ana Adı Havva”… Kitap ismini yetiştirme yurdunda büyüyen bir kızcağızın kimliğindeki ana baba adından alıyor. O kızla da söyleşi var kitapta. Öyle hepsi popüler, bilinen kişilerle değil, içlerinde “kör”den kaçığa, vatansızdan keseciye toplumun hemen her kesiminden insan var. Ebubekir’i farklı kılan da bu yönleri…

Şimdi üçüncü kitabı çıkıyor: “Türkiye sevgisi imandandır”… Ne güzel isim! Okuyanı bol olur inşallah… Ülkenin normalleşmeye başladığı şu günlerde bir katkı da ondan olsun varsın.

Tekrar başlığa dönersek, ilk kitabındaki bir yazı, Ankara’da resmi kurumlarda, her resmi kurumda, o kurumun iştigal sahasına dair Mustafa Kemal’e ait bir sözün bina alınlığında, mermerde bakırda kayıtlı olmasının ironisi…

Bir gün bir berbere tıraş olmak için girdiğinde bir de ne görsün: Berber duvara çerçevelemiş asmış: “İsmet Saat Kaç?-Mustafa Kemal Atatürk”

Türkiye’deki çatışma kültürü ortadan kalkmasın, memleket elden gidiyor diyenlerin bir yandan saçları diken diken olurken, bir yandan da memleket elden gidiyor diyerek Atatürk’ün söylev ve demeçlerinden “bürhan” getirmeleri “İsmet Saat Kaç?” kitabını hatırlattığı gibi, bir zamanlar Halil Selvi’nin anlattığı bir fıkrayı hatırlattı.

Şöyle:

Evren Paşa ve avenesi 12 Eylül’den sonra berbere gittiklerinde, Paşa koltuğa oturur oturmaz berber “Paşam, demokrasiye ne zaman geçeceksiniz?” diye sorarmış. Evren Paşa, gergin bir yüzle berbere bakar, soruyu cevaplamazmış.

Bir böyle iki böyle, bir gün generallerden birisi dayanamamış. Evren Paşa berberden çıktıktan sonra geride kalıp adamcağızın yakasına yapışmış. Ulan demiş, sen bir kıçı kırık berbersin, işini gücünü yap, otur oturduğun yerde, neyine gerek senin demokrasi…

Berber korkuyla generalin yüzüne bakıp, paşam demiş, ben de biliyorum demokrasi benim neyime de, ben öyle söyleyince Evren Paşa’mın saçları diken diken oluyor, kesmesi kolaylaşıyor.

Bu berber o berber mi bilmiyoruz lakin, dönem tam tıraş dönemi…

YAZARIN SON YAZILARI
Hicret meselesi - 17 Nisan 2014
Paralel devlet gazeli! - 29 Ocak 2014
Baransu’nun bavulu - 17 Aralık 2013
KUZU POSTU MESELİ - 2 Aralık 2013
Dirilten ve Öldüren - 18 Ekim 2013
Tırmık - 9 Ekim 2013
Neşat Ertaş’a dair - 24 Eylül 2013